Işık hızıyla değişen bir gündemin peşinden koşmak

Engin BAŞCI

Öyle bir ülke ki belki de eşi benzeri yok.

Gündem ışık hızıyla değişiyor.

Belki de değiştiriliyor.

Bir gün bir sorunu konuşurken ve herkes ona kilitlenmişken ertesi gün bir başka gündemle uyanıyorsunuz.

AKP iktidarında artık buna alıştık.

Kimi iktidardan bağımsız gelişiyor, kimi iktidar eliyle yaratılıyor.

Çünkü gündeme oturan birçok sorunun ucu bir şekilde iktidara dokunuyor.

İktidar da kendine dokunan gündemi değiştirmek için bir başka konuyu kamuoyunun önüne atıyor.

Kendi kontrolündeki medyanın gücüyle de bunu konuşturuyor, bunu tartıştırıyor.

Son günlere hep birlikte bakalım.

Türkiye ekonomik krizle boğuşurken, halkın alım gücü erirken, emekliler sefalet ücretine mahkum bir şekilde yaşamaya çalışırken, benzer sorunlar işçinin ve memurun hayatını zorlaştırırken iktidar sokak hayvanlarıyla ilgili yasayı gündeme attı.

Bu yasa hazırlığı iktidarın aleyhine dönmeye başladığı sırada bu kez İsrail-Hamas gerginliği İsmail Haniye’nin İran’da öldürülmesiyle yeni bir boyut kazandı, gündem bir anda değişiverdi.

İsrail, Hamas, Hizbullah ve İran dörtgeninde sahnelenen kanlı oyun günlerce gündemi meşgul etti.

Bu sırada sokak hayvanlarının “ötenazi” yasası TBMM’den geçirildi.

Artık ekonomi konuşulmuyordu.

Konuşulacağı sırada Narin cinayeti gündeme oturdu.

Bir çocuğun vahşice katledilişi kamuoyunun vicdanını yaraladı.

Olay siyasi ilişkileri de içine alan farklı boyutlarıyla da tartışıldı, konuşuldukça konuşuldu.

Artık ne çiftçinin feryadını duyan vardı, ne de emeklinin.

Sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yeniden seçilme yolunu açacak anayasa değişikliği tartışmaları başlatıldı.

İlk dört madde “değiştirilebilir, değiştirilemez” üzerinden yürüyen, hedef şaşırtıp asıl amacı gizleyerek  planlanan ya da sadece o anki gündemi değiştirmek için zaman zaman ısıtılan bir tartışmaydı.

Yeniden gündeme oturtuldu.

Hızla değişen gündem içinde bu kez ABD’nin desteğiyle hava ve füze saldırıları şeklinde yaşanan, olası savaş boyutuyla tartışılan İsrail-İran gerginliği “Sırada Türkiye var” söylemiyle iç kamuoyunun gündemine taşındı.

 İktidarın kontrolündeki medya bunu ısıttıkça ısıttı.

Bu söylem, halkın eriyen desteğini yeniden iktidara yönlendirme çabasının bir parçası olarak  da değerlendirildi.

Tüm bunlar olurken takvim yaprakları ekonominin konuşulacağı günlere doğru çevriliyordu.

Tam asgari ücret belirleme sürecinin yaşanacağı, ekonominin yine gündeme oturacağı bir zaman diliminde sanki bir meteor yağmuru gibi gündeme art arda olaylar düşmeye başladı.

Yenidoğan çetesi ve bebek ölümleriyle bütün ülke sarsıldı.

Herkesin sinir uçlarına dokunan, insan hayatıyla oynanan, sağlık sisteminin tüm çarpıklıklarını gözler önüne seren bir skandaldı bu.

Ucu iktidarın sağlık hizmetini özelleştirme politikalarına kadar uzanıyordu.

Tam o sırada iki olay peş peşe yaşandı.

FETÖ elebaşı Fethullah Gülen öldü.

Bu konuşulduğu sırada Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir başka şey konuştu ve sözleri şok etkisi yarattı.

Bahçeli sözleriyle yeni bir çözüm sürecinin sinyallerini veriyordu. Bir hafta arayla iki önemli açıklama yaptı.

Önce, Abdullah Öcalan için “Örgüte silah bırakma talimatı verip terörün bittiğini ilan etsin” çağrısında bulundu. Ardından bu çağrıyı  daha da öteye taşıdı; “Şayet  terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” dedi.

Kamuoyu bu sözleri şu sorularla tartışmaya başladı:

Acaba ikinci çözüm süreci mi başlıyor? 

Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için gerekli olan Anayasa değişikliğine Kürtlerin desteğini alma manevrası mı?

Yoksa  Suriye’de yeni bir şeyler oluyor da buna yönelik bir hamle mi yapılmak isteniyor?

Bahçeli’nin sözleri bu sorular eşliğinde tartışırken bu kez gündem bir başka şokla sarsıldı.

“Öcalan bu sözler karşısında nasıl bir pozisyon alacak, ne diyecek? Terör örgütünün tepkisi  ne olacak?” sorularının tartışıldığı sırada PKK, 5 kişinin ölümüne neden olan TUSAŞ saldırısını  düzenledi.

Hemen ardından yaşananlara sorular yöneltilip yanıtlar aranırken soruları daha karmaşıklaştıran, sürecin yorumlanmasını zorlaştıran, “neden şimdi?” sorusunu sorduran bir şok daha yaşandı.

Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer PKK terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddiasıyla açılan soruşturma kapsamında gözaltına alındı ve tutuklandı. Esenyurt Belediyesi’ne de kayyım atandı.

Tüm bu olaylar çok kısa süre içerisinde peşi sıra yaşandı.

Biri bitti diğeri konuşuldu.

Ama sadece konuşuldu.

Ortada birçok sorun ve yanıtlanması gereken  sorular vardı.

Doğru dürüst ne bir çözüm üretildi, ne bir yanıt bulundu…

Halkın her gün sıkıntısını çektiği, gündelik yaşamı adeta zindana dönüştüren hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı ise  bu sıcak gündemin yanına bile yaklaşamadı.

İktidarın oylarını eriten, son yerel seçimlerde CHP’nin birinci parti olmasına neden olan bu sorunlar yeterince konuşulamadı.

Konuşulmaya başlandığı sırada gündeme hep başka bir olay oturdu.

Televizyonu açan, haber kanallarını dolaşan, gazete sayfalarını çeviren emekli, işçi, memur, esnaf ve çiftçi kendi sorunlarını oralarda göremedi.

Kitlelerin sessiz çığlıkları ışık hızıyla değişen gündeme çarpıp dağıldı.

İşte böyle bir ülke Türkiye…

Hayata dokunan gerçek sorunlarımızı öteleye öteleye ve koştura koştura bir hayatı yaşıyoruz.

Işık hızıyla değişen bir gündemin peşinden koşuyoruz.

İyi de nereye koşuyoruz?