Cebimizde ve düşüncelerimizde bir büyük kara delik

Engin BAŞCI

Hiçbir şey olmamış gibi davranabilir mi insan?

Hele bir de her şeyi görüyorsa, her şey gözleri önünde oluyorsa…

Bugünlerde yaşadıklarımız gibi mesela…

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Anayasa Mahkemesi kararının  Genel Kurulda okunmasını yok hükmünde görmesi gibi mesela…

Herkesin, her kurumun Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorunda olduğunu bile bile bunu söyleyebilmesi mesela…

Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yerine getirmemek de ısrar etmesi mesela…

Görmeze, bilmeze, duymaza yatması mesela…

Tek bu da değil…

Alt mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına uymaması mesela…

Ceza alsa bile yatarı olmayan suçtan insanların tutuklanması mesela…

Hukukçu olduğu halde ve bunu bildiği halde işine gelmediği için ya da güçten çekindiği için buna sessiz kalan, hatta bunu savunan siyasiler gibi mesela…

Siyaset böyle bir şey mi?

Böyle mi yapılmalı, böyle mi olmalı?

***

Yine yaşadığımız günler mesela…

Nasıl okuyacağız, nasıl anlayacağız, nasıl anlamlandıracağız?

Siyasette savunulan ilkelerin bir ay gibi kısa bir süre içinde 180 derece değişmesi mesela.

Bir ay önce “bebek katili” denilen kişinin bir ay sonra “Önder Öcalan” diye nitelendirilmesi mesela…

Liderleri söylem değiştirince buna göre konuşan, yorum yapan sahibinin sesi siyasetçiler, gazeteciler, hukukçular mesela.

Nasıl inanacağız size, nasıl itibar edeceğiz sözünüze?

İtiraz hakkını kullananları, barışçıl eylem yapanları terörist diye yaftalayan, demokrasiyi ve insan haklarını savunanları vatan haini ilan edenlerin bugün düştükleri durum mesela…

Teröre destek vermekle suçlanan ve görevden alınan bir belediye başkanı ile “Terörsüz Türkiye” görüşmelerini yürütmek mesela…

Bunu yürütürken seçilmiş siyasileri teröre destek veriyor diye tutuklamak mesela…

Terör örgütü lideri ile temas kurup bunu siyaset ve devlet işi olarak anlatırken, kardeşleri terör örgütü üyesi olan bir kişiyle annesinin ölümü nedeniyle telefonda taziye görüşmesi yapan bir belediye başkanını tutuklamak mesela…

Terör örgütü Hizbullah uzantısı olduğu belirtilen bir parti ile ittifak yapıp, onun üyelerini Meclis’e taşıyıp bunu demokrasinin gereği gibi gösterirken, Kürt siyaseti ile ittifak yaptı diye muhalif siyasetçileri tutuklamak mesela…

Sadece onları mı?

Kent uzlaşısı kapsamında seçilen Kürt siyasetinin temsilcilerini de…

Aradan daha bir ay geçmeden aynı siyasetle temas kurup terörsüz bir Türkiye için işbirliği yapmak mesela.

Hem de terör örgütü üyesi ya da destekçisi yaftalamasıyla tutuklanan siyasetçilerin aslında aynı amaç için bir araya gelmiş olabileceğini hiç düşünmeden…

Tüm bu çelişkiler yumağını nasıl anlamlandıracağız?

Ne diyeceğiz, nasıl anlatacağız?

U dönüşlerle şekillenen bu zik zak siyasetine nasıl güveneceğiz?

Hem de yakın geçmişte benzer çelişkilerle dolu, güven unsurundan uzak başarısız bir deneme varken…

***

Ve vatandaşın hali…

Cep delik cepken delik bir hayata zorlanan vatandaşa söylenen ekonomi güzellemeleri mesela…

Hem de kiralar almış başını giderken…

Emekliler sefalet ücretlerine mahkum edilirken…

Bırakın marketleri pazar tezgahlarının bile yanına yaklaşılamazken.

İnsanlar et yemeğe hasret kalmışken…

Zeytin ve peynir bile almaya zorlanırken…

Hatta kimileri bunu bile unutmuşken…

Siz ne anlatıyorsunuz?

Hangi ekonomi, hangi enflasyon?

Sendikalar, ENAG en az iki kat daha fazla enflasyon açıklarken TÜİK o değerleri nereden topluyor?

Bizim çarşı pazarlardan mı aydan mı, uzaydan mı?

Nereden?

Bir yerlerde bir kara delik var ama, asıl kara delik vatandaşın cebinde…

Bir de;

 U dönüşler, zik zaklar ve çelişkilerle dolu bu siyasi atmosferde düşüncelerimizin tam da göbeğinde…