SDG ile Şam arasındaki anlaşmanın kritik unsurları neler?

Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile SDG komutanı Abdi’nin ABD arabuluculuğunda imzaladığı anlaşmanın pek çok hususu henüz çok net değil. Anlaşmanın kritik noktaları neler, YPG ne olacak?

Suriye’de Şam yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında varılan anlaşma ülkenin birliğinin korunması açısından önemli görülürken, uygulamanın nasıl olacağı ve Ankara’nın hassas olduğu YPG ile ilgili hususların nasıl şekilleneceği kritik önem taşıyor.

Omurgasını, Türkiye’nin PKK’nın Suriye kolu olarak gördüğü Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu SDG, ABD’nin IŞİD’e karşı savaşta en önemli kara müttefiki konumundaydı. Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusundaki petrol zengini bölgede IŞİD’den boşalan bölgelere yerleşen SDG, burada yarı özerk bir yönetim kurmuştu.

8 Aralık’ta Beşar Esad rejiminin devrilmesi sonrasında Ahmed Şara liderliğindeki yeni Suriye yönetiminin silah bırakma çağrısına yanaşmayan SDG ile bir süredir ABD arabuluculuğunda görüşmeler yürütülüyordu.

Anlaşmanın maddeleri

Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın Telegram kanalından yayımladığı mutabakat metni şöyle:

Cumhurbaşkanı Ahmed El Şara ile Sayın Mazlum Abdi arasında 10 Mart 2025 Pazartesi günü yapılan görüşme sonucunda aşağıdaki hususlarda mutabakata varılmıştır:

1- Tüm Suriyelilerin dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın, yetkilerine dayanarak siyasi süreçte ve tüm devlet kurumlarında temsil ve katılım haklarının garanti altına alınması.

2- Kürt toplumu Suriye devletinin yerli bir toplumudur ve Suriye devleti onun vatandaşlık hakkını ve tüm anayasal haklarını garanti altına almaktadır.

3- Suriye topraklarının tamamında ateşkes sağlanması.

4- Suriye’nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havaalanı, petrol ve doğalgaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devletinin yönetimine entegre edilmesi.

E – Yerlerinden edilmiş tüm Suriyelilerin kendi yerleşim yerlerine ve köylerine dönmelerinin sağlanması ve Suriye devleti tarafından korunmalarının sağlanması.

6- Suriye Devleti’nin Esad kalıntılarına ve güvenliğine ve birliğine yönelik her türlü tehdide karşı mücadelesini desteklemek.

7- Suriye toplumunun tüm bileşenleri arasında ayrışma, nefret söylemi ve nifak yayma çağrılarını reddetmek.

8- Yönetim kurulları, en geç cari yıl sonuna kadar anlaşmanın hayata geçirilmesi için çalışacak ve çaba gösterecektir.

DW Türkçe’de yer alan Gülsen Solaker’in haberine göre, anlaşmanın detaylarının yıl sonuna kadar netleştirilmesi hedefleniyor. YPG’nin nasıl entegre edileceği, sınır kontrollerinin kimler tarafından ve nasıl yapılacağı, yabancı savaşçıların ne olacağı, petrol gelirlerinin nasıl paylaşılacağı gibi farklı konulardaki belirsizliklerin oluşturulacak komiteler yoluyla zaman içinde giderilmesi bekleniyor.

Foto: Sana Ajansı

Anlaşma neden önemli?

Aralık ayında Beşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından istikrar arayışında olan ve diğer yandan da yaptırımların kaldırılması için çabalayan Suriye için anlaşma büyük önem taşıyor.

ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Dr. Oytun Orhan, Suriye’de bir süredir YPG-SDG bölgelerinin geleceği ile ilgili yeni bir çatışma olasılığı bulunduğuna dikkat çekerek bu anlaşma ile sorunun çözümü için askeri yöntemin değil siyasi yöntemin benimsenmiş olmasının önemli olduğunu söylüyor.

Suriye’de istikrar sağlanarak yeni çatışmalar çıkmaması, Suriye’nin birlik ve bütünlüğü sağlanması açılarından da uzlaşıyı önemli bulan Orhan, sınır kapılarının ve gelir getiren petrol ile doğal gaz sahalarının Şam yönetimine devrinin de kritik olduğuna, çünkü Suriye bütçesinin önemli bir kısmını petrol ve doğal gaz kaynaklarının oluşturduğuna işaret ediyor.

Bu arada Şam ile SDG arasında görüşmelerin olduğu bir süredir biliniyordu ancak dün gece varılan anlaşma bölgeyi yakından takip eden pek çok kişi için ani bir gelişme oldu.

İRAM Başkanı Doç. Dr. Serhan Afacan da SDG Komutanı Mazlum Abdi ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın anlaşmayı imzalarkenki fotoğrafını görünce şaşırdığını belirtiyor ve görüşmelerin biraz daha zaman alacağını düşündüğünü söylüyor.

Anlaşmanın tüm maddelerinin önemli olduğunu ama özellikle 2. ve 4. maddeleri önemli bulduğunu söyleyen Afacan, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Zira 2. maddedeki “Kürt toplumunun Suriye devletinin asli bir unsuru olarak tanınması ve vatandaşlık ile anayasal haklarının güvence altına alınması” ilkesinin tam olarak ne ifade ettiği ve hangi yöntemle tarafları tatmin edecek şekilde uygulanacağı önemli. Bu da gündeme anayasa yazım sürecini getiriyor.”

Afacan devlet kurumlarına entegrasyon konusunun da çetin bir mesele olduğunu belirterek, “İlkesel olarak doğru olsa da pratikte bunun nasıl gerçekleşeceği büyük bir soru işareti. Nitekim SDG kanadından gelen açıklamalarda ikircikli bir ton göze çarpıyor” diyor.

Anlaşmanın en kritik unsuru: YPG ne olacak?

Türkiye’nin PKK’nın uzantısı olarak gördüğü ve silah bırakması için Aralık ayından beri baskısını artırdığı YPG’nin geleceği de en büyük merak konularından biri. Ankara uzun zamandır YPG’nin feshedilmesini talep ediyor.

Anlaşmanın 4. maddesinde “Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumlar, sınır kapıları, havalimanı, petrol ve gaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devleti yönetimi altında entegre edilecektir” deniliyor.

Bu haber yazıldığı sırada Ankara’dan resmi kanallardan herhangi bir tepki gelmezken, iktidara yakın medyaya yansıyanlar, Ankara’nın genel olarak anlaşmadan memnun olduğu ancak uygulamayı görmek istediği yönünde. CNN Türk’e göre Ankara “temkinli bir iyimserlik” içinde.

Orhan, Ankara’nın temkinli iyimserliğini anlayabildiğini belirterek, anlaşmadaki en kritik meselenin kuzeydoğudaki askeri, siyasi ve idari yapıların Suriye yönetimine nasıl bağlanacağı olacağını söylüyor ve bunu şöyle anlatıyor:

“Anlaşmanın uygulaması ve bütünleşmenin şekli önemli. Sivil ve askeri yapıların Suriye yönetimine bağlanması prensibi genel olarak tabii olumlu. Ama bu bütünleşmenin şekli, biçimi ne olacak en büyük sorun bu. Türkiye açısından mesele YPG’nin örgütsel yapısını koruyarak bir blok halinde Suriye ordusuna katılması olur. Sadece belli bölgelerde yani örgütün etkili olduğu ve halen kontrol ettiği bölgelerde görev yapacak şekilde bir bütünleşme Türkiye için kırmızı çizgi olmaya devam edecektir.”

Orhan, Türkiye’ye bağlı Suriye Milli Ordusu gruplarının şartsız silah bıraktığına ve Suriye ordusuna aidiyetlerini terk ederek bağlandığına dikkat çekiyor.

Afacan’a göre anlaşmanın ardından Ankara’nın ilgilendiği üç temel konu var ve bunlar şöyle sıralanıyor:

“Maddelerin etkin şekilde hayata geçirilmesi, SDG’nin Suriye topraklarının herhangi bir parçasında sıkı ya da gevşek herhangi bir modelde hükümranlık iddia etmemesi ve YPG’nin blok halinde orduda ya da başka bir birimde var olmaya çalışmaması.”

Şam ve Ankara’nın beklentisinin YPG’nin tamamen feshedilmesi ve yabancı unsurların ülkeyi terk etmesi olduğunu hatırlatan Afacan, şunları kaydediyor:

“Orduya ‘entegre’ olma süreci ise ilk anda akla gelenden daha karmaşık bir mesele. YPG’nin istediği herkesin orduya katılması mümkün değil. Bu, yeknesak ve bütünlüklü bir ordunun kurulmasını imkansız hale getireceği gibi YPG içinden gelip bu orduda var olmasına izin verilmeyecek isimler bulunuyor.”

Afacan, ABD ve Rusya gibi devletler tarafından silahlandırılmış bulunan YPG’nin elinden bu silahların alınmasının da sürecin bir diğer önemli parçası olacağına dikkat çekiyor.

ABD çekilmeye zemin mi hazırlıyor?

Anlaşma sürecinde ABD’nin önemli rol oynadığına ilişkin bazı açıklamalar gelirken, kalıcı bir istikrar sağlanması durumunda ABD askerlerinin çekilip çekilmeyeceği de tartışılıyor.

Orhan, ABD’nin yavaş yavaş Suriye’den çekilme koşulları hazırladığı görüşünde ve bunun gerekçelerini şöyle açıklıyor:

“İran etkisi ortadan kaldırıldı, Rusya etkisi çok zayıflatıldı. İkinci mesele IŞİD ile mücadele idi. Onda da şimdi Suriye hükümetiyle ortaklık yapılabilir. Üçüncü mesele; desteklediği SDG’ye bir çıkış sağlaması gerekiyordu. Bu anlaşmayı sağlayarak oradaki SDG yapılanmasını da Suriye hükümetinin kanatları altına alıyor. Bu hem bir taraftan Türkiye’nin müdahalesini sınırlandırıyor, hem de SDG’ye Suriye’nin geleceğinde pay veriyor. Anlaşma olmadan çekilseydi hem Suriye yönetimi hem de Türkiye bir askeri çözüme zorlayabilirdi.”

SDG Sözcüsü Ferhad Şami Kanal 8’e yaptığı açıklamada bu anlaşmanın bir “ön anlaşma” olduğunu belirterek, “Bu anlaşmaya ABD aracılık etti. Amerikalılar bu anlaşmanın kilit taraflarından biri” dedi.

Anlaşmanın Lazkiye’deki son olaylarla bağı ne?

Öte yandan anlaşma son günlerde Lazkiye ve diğer sahil kentlerindeki şiddet olaylarının ve çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesinin ardından gelmesi açısından da önem taşıyor.

Peki son olaylarla bu anlaşma arasında bir bağ kurulabilir mi?

Afacan, son günlerde Lazkiye ve civarında yaşananlarla bu anlaşma arasında doğrudan bir bağlantı olduğu görüşünde değil. Bir bağlantı varsa bile bunun Şara hükümetinin Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve istikrarını kendi yönetimi altında sağlamasını engellemek isteyen unsurların anlaşmayı provoke etmeye çalışması olabileceğini ifade diyor.

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 6 Mart’tan beri Lazkiye civarında 973’ü sivil olmak üzere bin 450’den fazla sivilin öldürüldüğünü bildirirken, çok sayıda ülkeden Şara yönetimine olayları durdurması ve sorumluları cezalandırması çağrısı gelmişti.

“Lazkiye’de yaşananlar Suriye yönetiminin zaaflarını ortaya koydu” diyen Orhan, olayların çatışmaların genişlemesi halinde Suriye’de etnik temelli bir bölünme riskinin olduğunu gösterdiğini belirtiyor. Orhan, bu etkenin Şara’yı SDG ile anlaşmaya biraz zorlamış olabileceğini düşünüyor.

Bu arada Suriye Demokratik Meclisi Dış İlişkiler Dairesi Eş Başkanı İlham Ahmed, X hesabı üzerinden yaptığı açıklamada anlaşmanın, “kıyı bölgesindeki olayların ve Suriye toprakları üzerindeki tüm askeri operasyonların durdurulması” amacını taşıdığını söyledi.

Türkiye’deki süreç nasıl etkilenir?

Son anlaşmanın Türkiye’de sürdürülen yeni sürece nasıl yansıyacağı da merakla takip edilen bir diğer husus.

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, TBMM’de Suriye’deki gelişmelere dair yaptığı basın açıklamasında anlaşmanın Türkiye’deki Kürt sorununa ilişkin yürütülen sürece “kesinlikle pozitif yansıyacağını” söyleyerek şunları kaydetti:

“YPG’yle ilgili tartışmaların artık büyük oranda en azından gündemimizden çıkacağını düşünüyorum. Suriye’nin sorunu Suriye’deki Kürt sorununun kendisi Suriyelilerin sorunudur. Bizim buradan bir başka ülkenin iç işlerine karışmamız, bir başka ülkenin süreçlerine müdahil olmamız söz konusu değildir”

Koçyiğit, SDG’nin tehdit olarak algılanmasının da ortadan kalkacağını belirterek, şöyle konuştu:

“Artık tehdit olan bir Kürt meselesi, Suriye’deki Kürtler meselesi değil, Suriye’nin sistemine entegre olmuş, Suriye’nin demokrasisinin parçası olmuş, Suriye yönetiminin parçası olmuş, demokratik Suriye’nin parçası olarak Türkiye’deki güvenlik riskini ortadan kaldırmış bir Suriye gerçeğiyle karşı karşıyayız.”