Engin BAŞCI
ABD Başkanı Joe Biden ve eski başkan yeni aday kameraların karşısına geçti ve canlı yayında tartıştılar.
Biri 81 yaşında diğeri 78.
Biri yaşlılığa bağlı sağlık sorunları nedeniyle eleştiriliyor, diğeri davaları ve geçen seçimde halkı kışkırtmasıyla tartışılıyor.
Tüm bunlara rağmen çekinmeden ve tereddüt etmeden televizyonda tartışma cesaretini ve güvenini gösterebiliyorlar.
Kim ne diyecek korkusu ve başarısız olma endişesi duymadan (belki duyarak, ama bunu belli etmeden) canlı yayında karşılıklı ilk tartışmayı yaptılar.
Bundan kaçış yoktu.
Çünkü bu başkan adaylarının televizyonda tartışması ABD’de başkanlık seçimlerinin bir geleneğiydi.
Başkan adayları arasında ilk televizyon tartışması 1960 seçimi öncesinde Demokrat aday John Kennedy ve Cumhuriyetçi aday Richard Nixon arasında yapıldı.
Bu tartışmanın ardından bir süre düzenlenmeyen başkanların televizyondaki tartışması 1976’da Başkan Gerald Ford ve Demokrat Partili Jimmy Carter’ın mücadele ettiği 1976 seçimlerinde yeniden başladı.
Ve o tarihten sonra bir gelenek olarak bugüne kadar sürdü.
Sadece Amerikan kamuoyu değil, bütün dünyanın gözü bu tartışmalara çevrildi.
Türkiye’de de seçim dönemlerinde liderlerin televizyonda karşılıklı tartışmalarını izleyebiliyorduk
1970’lerde hatta 1971muhtırasının hemen ardından TRT’deki açık oturumlarda siyasiler tartışabiliyordu.
1980 darbesinin etkisinin devam ettiği, siyasetin kısıtlı olduğu bir dönemde yapılan 1983 seçimleri öncesinde Hüsamettin Çelebi’nin yönettiği açık oturumda seçime giren 3 partinin lideri de TRT ekranlarında tartışmıştı. Programda Anavatan Partisi Genel Başkanı Turgut Özal’ın “Köprüyü satarım” demesi, Halkçı Parti Genel Başkanı Necdet Calp’in de “Sattırmam” diye tepki göstermesi bugün hâlâ konuşuluyor.
Daha sonra 1984’teki yerel seçimlere gidilirken aynı katılımcılar TRT’de yapılan açık oturumda Mehmet Barlas moderatörlüğünde bir araya gelmişlerdi.
Liderlerin açık oturumda tartışmaları ilgi görünce bu programlar sonraki seçimlerde de devam etti.
1989 Yerel Seçimleri’nde Anavatan Partisi lideri Turgut Özal, Doğru Yol Partisi lideri Süleyman Demirel ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti lideri Erdal İnönü konuktu.
11 Ekim 1991’de genel seçimlere doğru TRT’de Liderler Açık Oturumu’na zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Sosyalist Parti Genel Başkanı Doğu Perinçek, Sosyal Demokrat Halkçı Parti Genel Başkanı Erdal İnönü ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit katılmıştı.
1995 Genel Seçimleri’nden önce ANAP lideri Mesut Yılmaz, Doğruyol Partisi lideri ve Başbakan Tansu Çiller, CHP lideri Deniz Baykal, MHP lideri Alparslan Türkeş ve DSP lideri Bülent Ecevit Uğur Dündar’ın moderatörlüğünde biraraya geldi.
3 kasım 2002 Genel Seçimleri öncesinde AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Kanal D ekranlarında Uğur Dündar’ım moderatörlüğünde tartıştı.
Bu tarihten sonra liderlerin televizyon ekranlarında karşılıklı tartıştığı bir program göremedik.
Oysa bu televizyonda liderlerin tartışmaları demokratik bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de büyük ilgi görüyordu. Tartışmanın yankıları günlerce sürüyordu. Bu tartışmalar seçim kampanyalarının da önemli bir parçasıydı.
En son 2019 Yerel Seçimleri öncesi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın televizyondaki tartışma programı bütün Türkiye’yi ekran başına toplamıştı.
Hatta son Fenerbahçe kongresinden önce başkan adayları Ali Koç ve Aziz Yıldırım’ın televizyonda karşı karşıya gelmesi ve tartışması rating rekorları kırdı.
Aslında muhalefet liderleri her seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı televizyonda tartışmaya davet etti. Erdoğan 2002’ten sonra bu davetleri hep görmezden geldi. Bu bilinçli bir seçim stratejisi olarak görülüyor. Muhalefetteyken televizyonlarda tartışan Erdoğan, iktidar olduktan sonra bu tartışmalara girmekten kaçınıyor. Kendi siyasal kitlesini etkisi altına aldığı medya gücüyle yönlendiriyor.
Bu bir tercih ve strateji.
Erdoğan iktidardaki kazanan lider olarak diğer liderlerden kendini ayrı bir noktada görüyor. Biz ve onlar söylemi kampanyalarının omurgasını oluşturuyor. Aynı zamanda yıllar içinde kendi liderliği etrafında oluşan aurayı olumsuz etkileyebilecek her türlü ortamdan uzak duruyor, İktidar yıpranmasının yarattığı bir ortamı ve ülke sorunları karşısındaki mevcut politikalarını karşılıklı tartışma zemine taşımak istemiyor.
Başbakanlık yıllarında da Cumhurbaşkanlığı seçim dönemlerinde de aynı manzarayı gördük.
Herkes sözünü söyledi, ama karşı karşıya gelmediler.
ABD’de tartışılan adaylar bile birlikte halkın karşısına çıkıp tartışırken, biz de bu gerçekleşemiyor.
İşin düşündürücü yanı daha önce hem de kısıtlı dönemlerde bile yapılanı bugün yapmamak ya da yapamamak…
Aslında bu bir demokrasi görüntüsü.
Hesap verilebilirliğin ve demokrasinin içselleştirilme meselesi.
Bunu çözmeden diğer sorunların çözümü zor görünüyor.