Kötülüğün arsız ve dikenli otları

Engin BAŞCI

Bir ülke düşünün giderek çoraklaşan.

Çoraklaştıkça hem kendi hem de insanlığın değerlerinden uzaklaşan…

Tam da böyle bir ülke haline geldik.

Bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşıyor, insanlığın evrensel değerlerine yabancılaşıyor, renklerini kaybediyor, çoraklaşıyoruz.

Çoraklaşmaktan da öte kötülüğün arsız ve dikenli otları sarıyor her yeri.

Dikenleri battıkça batıyor.

Durmamacasına kanıyor yaralarımız.

Kadınlar öldürülüyor şehir şehir.

Çocuklar katlediliyor vahşice.

Tüm bunlar olurken kadına yönelik şiddetle mücadele için imzaladığımız, hem de kendi ülkemizde kaleme aldığımız İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyoruz.

Gerekçesini anlamakta zorlanıyoruz.

İtiraz ediyoruz; ne duyan var ne gereğini yapan.

Aksine kötülüğün dikenleri daha da batıyor.

Şehrin ortasında öldürülüyor kadınlar.

Sosyal medyadan taciz ve tehdit ediliyor genç kızlar.

Seyrediyoruz…

***

Kötülüğün arsız ve dikenli otları sardıkça sarıyor her yeri.

Uyuşturucu tacirleri cirit atıyor şehirlerde.

Organize suç örgütü elebaşları çatışıyor, birbirini vuruyor öte yerde.

Çarkları dönüyor bir şekilde.

Uyuşturucu kullanma yaşı düşüyor.

Madde bağımlılığı ve uyuşturucu batağına düşmüş insanların hikâyeleri artıkça artıyor.

Sözün özü gençlerimiz zehirleniyor gözlerimizin önünde.

Üzülüyoruz, kahroluyoruz.

Ve yine seyrediyoruz…

***

Kötülüğün arsız ve dikensiz otları sardıkça sarıyor her yeri.

Ekonomik sorunlar, geçim sıkıntısı ve yoksulluk toplumun dengelerini bozuyor.

Yolsuzluk ve yozlaşma almış başını gidiyor.

Kurumsal yapılar ve kurallar deformasyona uğruyor.

Keyfiyet düzeni kendi çarkını işletiyor.

Öte yandan dolandırıcılar ve suç çeteleri cep telefonlarımızda, banka kartlarımızda…

Velhasıl güvensizlik duygusu toplumsal hayatın içine siniyor.

Güvenlik ayrı bir sorun.

Sokaklar güvensiz, sosyal medya güvensiz.

Endişeyle yaşıyoruz…

***

Kötülüğün arsız ve dikenli otları şimdi de hastane koridorlarında kendini gösterdi.

Paraya endeksli bir sağlık sisteminde bebeklerin bile hayatıyla oynandı.

Bebekleri öldürdüler.

Öldürdükleri bebekleri bile parayla ailelerine teslim etmeye kalktılar.

Devleti soydular.

Hipokrat yeminini üç kuruş paraya sattılar.

Ve tüm bunları özel hastaneleri kullanarak yaptılar.

1980’lerde başlayan son dönemde her alana yayılan “özelleştirelim güzelleştirelim” furyasının en net fotoğrafıdır gelinen bu son nokta.

Paran yoksa ölüyorsun.

Kötülüğün otlarının sardığı yerde paran varsa da ölüyorsun.

***

Çoraklaşan bu ülkede yaşanan bunca olay korku filmi gibiydi.

Ama film değildi.

Seyrettiler.

Bize de tüylerimizi ürperterek film gibi seyrettirdiler.

Filmlerin sonu olur, onu biliyoruz.

Ama bu yaşadıklarımızın bir sonu var mı?

Bu iş nereye gidecek, daha nelerle karşılaşacağız, bilmiyoruz.

İşin en korkutucu olanı ve endişelendiren yanı da bu.

Hâlâ seyrediyoruz…