Gömülemeyen Cenaze…
Kemal Aslan
Cuma günü dostum Nebi hoca ile Şişli’deki Arzu Pasajı’nın içindeki Şişli Tiyatro’da son dönemde ihtiyacını hissettiğimiz türde bir oyun izledik. İki yıl önce Hasan Hüseyin Korkmaz’ın Ağlasun Ay Şafağı epik şiirine dayanan bir oyun izlemiştik. Sahnesi küçük ama tiyatro salonu olarak işlevini görüyor. Seyrettiğimiz oyun tek perdelik komediydi. Gömülemeyen Cenaze. Adı bana Ataköy’de Yunus Emre Kültür Merkezi’nde izlediğim Şebnem İşigüzel’in yazdığı Füruğ’un hayatını anlatan Yaralarım Aşktandır oyununu hatırlattı. “Günahkar“ olduğu gerekçesiyle iki gün cenazesi gömülememiş.
Gömülemeyen Cenaze son günlerde ihtiyacımız olanı bir nebze de olsa karşıladı: Mizah. Kimsenin yüzü gülmüyor uzun zamandır. Herkesin yüzü asık, kaşları çatık. Herkes ağır ve ciddi abiler olma peşinde. Oysa hayat akıp gidiyor elimizden. Yaşadıklarımız kalıyor geride. Bir de giderek otoriterleşen, korku kültürü ile hegemonyanın sürdürülmeye çalışıldığı bir ortamda yüzlerimizin gevşeme, yüz kaslarımızın gülmeye, kasvetli ortamlardan çıkmaya, kahkahaların sokaklarda yükseldiği ortamlara ihtiyacımız var. Neşesiz sokaklar faşizme zemin hazırlarlar. Otoriter iktidarlar neşeden, mizahtan çekinirler. Otoriterleşme artıkça bizim de daha neşeli şeyler söylemeye, yapmaya ihtiyacımız var. Gençler sokak dilinde bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar incelikli zekâlarıyla. Nefret ve kinle yetişen yaşlı kuşakların bu tür durumlarda ezberleri bozuluyor. Daha çok gülmeye, neşeye ihtiyacımız var.
Gömülemeyen Cenaze bunu başaran bir yapıt. Üstelik epeydir unutulan, neredeyse Türkiye tarihinde hiç yapılmamış sanısına kapılacağımız politik mizah dozunda başarılı biçimde gerçekleştirilmiş. Fahrettin Eren Dinler’in yazdığı ve yönettiği oyun, Türkiye’nin son 50 yıldır yaşadığı çalkantıları küçük diyaloglar halinde seyirciye aktarıyor. Ölen bir milletvekilinin musalla taşında bekleyen cenazesi aslında kurumlarıyla büyük çöküşü yaşayan cumhuriyetin kendisi. Yerine ikame edilecek yeni bir rejimi tümüyle kurmak o kadar kolay olmadığından cenazeyi kaldırmak da güçleşiyor. Cumhuriyetin oluşturduğu değerleri savunan, o değerlerle yetişen kuşakların olması bu konuda belirleyici bir etken.
Oyunda imam cenazenin kaldırılmasının İslami kurallara göre yapılmasını savunurken Amerika’dan gelen babasıyla ilişkisi sorunlu olan oğlu, onun seküler bir hayat yaşadığını ve İslami kurallara göre gömülmesini istemez. Cenazenin hangi kurallara göre gömülmesi gerektiği tartışma konusu olur. Devreye önce polis girer, daha sonra kendini emekli asker olarak tanıtan akıl sorunları olduğu anlaşılan bir imam, belediye başkanı ve medya mensubu girer.
Medyada cenazenin gömülememesi bir sorun olarak yer alır. Medyanın olay yerinden uzaklaştırılmasına medya mensubu “özgür basın susturulamaz” diye tepki gösterir. Polis, belediye başkanının talimatları çerçevesinde ölen kişinin kilitli olan evine koçbaşı ile girerek dini inancına ilişkin kanıt aranır, ancak bulunamaz. Emekli asker olduğunu iddia eden kişi “cenazenin sahipsiz olmadığı”nı belirtir. “Vatan, bayrak, devlet” diyerek yaygın biçimde kullanılan argümanları tekrarlar. Bir ara ortamın yönetilemez olması nedeniyle “balans ayarı” yaparak sıkıyönetim ilan eder. İmam, cenazenin kokmaması için bir an evvel gömülmesinden yanadır. Kısaca oyun ortak bir zeminde buluşamayan toplumsal, siyasal ortama göndermede bulunur.
Ölenin milletvekili olması parlamenter rejim yerine “Türk Tipi Başkanlık Sistemi”nin yer almasına atıfta bulunulduğunu akla getirmektedir. Toplumsal yapıda birleştirici olması beklenen ölüm gibi bir olayda bile cenazenin kaldırılamaması toplumun asgari müştereklerden ne kadar uzaklaştığının bir göstergesidir. Oyun, içinde bulunduğumuz durumu: Eskinin tümüyle tasfiye edilemediği; yeninin tam olarak yerleşemediği bir ortamı politik mizah çerçevesinde gözler önüne serer.
Cenazenin kaldırılmaması üzerine “kayyum” atanır. Kayyumlu demokrasi çerçevesinde sorunun çözülmesi beklenir. Kısaca Gömülemeyen Cenaze Türkiye’nin içinde bulunduğu halleri gözler önüne serdi. Tiyatronun başarısı da insanı farklı ruh haline sokabilmesinde: yaşanılan gerçekliğin ne olduğunu konusuna işaret edebilmesindedir. Bu tür oyunlara hasret kalan biri olarak mizahın muktedirler karşısında ne kadar güçlü bir silah olduğunun bir kez daha bilincine vardım. Gülenin az, ağlayanın çok olduğu bir toplumda yaşasak da kahkaha atmanın, neşeli olmanın enerjisini yaşamak iyi geldi. Böyle bir ortamı yaşatan herkese teşekkürler.