Engin BAŞCI
“Seni oradan aldım buraya koydum.
Öyle yaşama böyle yaşa…
Senin için ben en doğrusunu yaparım, sen karışma…”
ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze ile ilgili son sözleri bu anlama geliyor.
Bir başka ülkenin lideri kendi ülkesinden çok uzaklarda yaşayan bir halkın nasıl ve nerede yaşaması gerektiği konusunda kendisini yetkili görebiliyor.
İnsanlık adına bir çılgınlık bu.
Bu çılgınlığı ABD Başkanı Donald Trump ikinci kez seçildiği günlerden itibaren çeşitli açıklamalarıyla sergiliyor.
Meksika Körfezi hakkında konuşuyor.
Panama kanalını bize verin diyor.
Grönland’da hak iddia ediyor…
Ve Gazze’ye kendince bir gelecek tasarlıyor. Hem de oradaki yaşayan Filistinliler yok sayarak. Onları yerlerinden yurtlarından ederek.
***
Trump’ın kendi ülkesinde yaşayanları bile hiçe sayarak dünyaya kafa tuttuğu uygulamaları ticaret savaşlarıyla yeni bir boyut kazandı.
Aslında değerli elementler üzerinden herkese aba altından sopa göstermesiyle başlayan sürecin bir parçası bu.
Kendini herkesten üstün görüyor, herkesin onun için var olmasını istiyor.
Bir gecede gümrük vergilerini artırıyor. Karşı taraftan misilleme görünce ertesi gün yeni bir artırıma gidiyor.
“Ben yaptım oldu” zihniyetinin yansıması bu.
Bir adım ötesi keyfiyet düzeni…
Hem de Amerika Birleşik Devletleri gibi demokrasisi ve yönetim sistemi denge mekanizmaları üzerine kurulu bir ülkede.
***
Demokrasi kültürünü geliştirmiş ülkelerde bu yönetim anlayışı tepkisiz kalmıyor.
Amerika’da Trump’ın yönetim anlayışını protesto etmek için bir çok eyalette eş zamanlı eylemler düzenlendi.
Bu eylemlerin gücü ve etkisi keyfiyet düzenine soyunanların önünde bir engel.
İnsanlığın biriktirdiği demokrasi kültürü bunu söylüyor.
Ama Trump gibi otokrat zihniyete sahip biri bunu dinler mi bilinmez.
Bu da Amerika Birleşik Devletleri demokrasisinde bir kavşak.
Ülke hangi yoldan gidecek(?), zaman gösterecek…
***
Demokrasiden uzaklaşmış ya da o yola hiç girmemiş süper güçlerin dünyasında ABD Başkanı Donald Trump da benzer bir lider kimliğine soyundu.
Otokrat liderlerin yön verdiği dünyada sahnelenen oyun geleceğe damgasını vuracak güç dengesinin nasıl şekilleneceği üzerine kurgulanıyor.
Bir yanda ABD, diğer yanda Rusya, öte tarafta Çin…
Ve süper güçlerle rekabet etme çabasındaki Avrupa Birliği…
Herkes elindeki kozlarını zamana ve gelişmelere göre sahneye sürüyor.
Enerji hatları üzerindeki Türk Devletleri ve İran bu oyunda önemli kaleler.
Kazakistan,Özbekistan, Kırgızistan ve Türkenistan’ın 12 milyar dolarlık AB yatırımı karşısında Kuzey Kıbrıs Rum Kesimi’ni büyükelçi ataması, KKTC ve Türkiye aleyhine kararlara imza atması bu oyunun bir parçası.
Ortadoğu’da İsrail de ABD’nin desteğiyle taşları yerinden oynattıkça oynatıyor.
Suriye’de, Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de dengeler bu oyuna göre şekilleniyor.
Suriye’de siyasal yapı ve tablo değişti, daha da değişeceğe benziyor.
İsrail artık bu tablonun bir parçası.
Golan tepelerini topraklarına katıp Şam’a gölgesi vuracak kadar yakınlaştı.
Kürt bölgesiyle bir koridor oluşturarak Suriye’de etkisini artırmayı hedefliyor.
İran tüm bu gelişmelerin odağında yer alan ülkelerden biri.
Trump, İran’ı da tehdit ediyor.
Bu süreçte Putin İle ilişkileri de dalgalı…
Çin bu güç savaşının her yönüyle içinde…
***
Trump’ın dünyaya kafa tutan politikaları, destekledikleri ve mücadele ettiği ülkelerin karşı hamleleri bir dünya savaşının içinde olduğumuzu gösteriyor.
Çıkacak mı çıkmayacak mı diye tartışılan 3. Dünya Savaşı bu olsa gerek…
Görünen o ki bu dünya savaşı 20. Yüzyılda gördüğümüz dünya savaşlarına pek benzemiyor.
Cehpeler küçük ve bölgesel. Top, tüfek ve füzeler vesayet savaşlarında patlıyor. Asıl savaş alanı ise tüm dünya… Orada enerji hatlarına yönelik politikalar, küresel sermayenin manevraları, uluslararası ticarete yönelik hamleler, para politikaları, borsalar ve bilişim teknolojisindeki atılımlar çatışıyor.
Diktatörlerin sayısı azaldı, ama otokratlar ve otokratlığa soyunanlar yine var.
Ve yine ön saftalar…
Dijital Çağ’da yaşanan dünya savaşı da anlaşılan böyle bir şey…