Bir kediden öteydi; kendi gitti sevgisi kaldı geriye…

Engin BAŞCI

Adı Köpük’tü.

Oğlumuzdu.

Melek oldu diyeceğim, ama zaten bir melekti.

Henüz daha iki haflalıkken barınaktan aldık onu.

Niçin oradaydı, neden bırakılmıştı bilmiyorum ama 17 yıl bizimle yaşadı.

Geceleri yatağımızda bize sokularak uyurdu.

Böyle bir hayat aklımın ucundan geçmezdi.

Gazetecilik mesleğinde ilk ustam olan Bekir Coşkun, Pako ile  hikâyelerini anlattığında Bekir Ağabeyin duygularının ve sevgisinin değerini tam anlamıyla kavrayamamıştım.

Ta ki Köpük hayatımıza girinceye kadar.

Ustam bana gazetecilik dışında hayata anlam katan bir sevgiyi de öğretmişti.

Sadece Bekir Ağabey mi, Köpük de…

Dedim ya böyle bir hayat aklımın ucundan geçmezdi.

Ben ki gittiğimiz bir lokanta ya da kafede masamıza bir kedi yaklaşsa huylanır, ayağa kalkardım.

Üstelik kedi tüyüne karşı alerjim de vardı.

Ama bir kediniz varsa hayat bir başka yaşanıyor.

Onun size verdiği sevgi sözcüklerle anlatılacak gibi değil.

Bu öyle bir sevgi ki bu satırları yazarken gözyaşlarım düşüyor her tuşa.

Nasıl unuturum mesela.

Bir gün evden işe gidemeyecek derecede hastalandım.

Yere basamıyordum, yatıyordum

Köpük bir hafta boyunca yanımda yattı, göğsüme ayak ucuma uzandı.

Uzandıkça mır mırlarıyla ağrılarımı aldı.

Alerji malerji demedim, sevgisiyle iyileştim.

Derler ki kediler hiç büyümeyen bebekler gibidir.

Doğruymuş, Köpük’le öğrendim.

3-4 yıl önce bir karaciğer sorunu yaşadı.

Yaklaşık bir hafta veterinere götürdük.

Çok halsizdi, mama yemiyor su içmiyordu.

Çok korkmuştum, ama umudumu hiç  yitirmedim.

İyileşecek dedim.

Sanırım duydu bizi, direndi ve hayata döndü. 3-4 yıl daha geçirdik birlikte.

Hatta bir arkadaş getirdik ona.

Adı Paki (Pakize’nin kısaltılmışı).

Sokak kedisiydi, bir işyerinde bakılıyordu, sokaklara terk edilecekti.

Biz aldık.

Önce biraz yadırgadı, ama bizim onu sevdiğimizi görünce sineye çekti.

Sokaklarda yaşayamayacak bir yavru kedi daha getirdik.

Bu kez onu sevdi.

Kuyruğuyla oynamadığı sürece onun oyunlarına ve şımarıklığına ses etmedi.

Mamasını bile paylaştı.

Sevginin ne demek olduğu biliyordu.

Çünkü birlikte öğrenip büyütmüştük o sevgiyi.

Bir de anlıyordu.

Kendi diliyle konuşuyordu bizimle.

17 yıl bir kediyle bir insanın konuşup anlaşabilmesi için yeterliymiş, bunu da öğretti bize.

Son günlere gelince; sanıyorum o da biliyordu biz de.

Yattığı yerden seslendi bize; yanınıza alın beni diye.

Halsiz ve fazla hareket etmeden uyudu bizimle.

İçinde sevgi taşıyan bir sıcaklık vardır ya, bunu o da hissetti biz de.

Bir vedaydı, kabullenmesek de anladık.

Hayat işte, böyle yaşanması gerekiyormuş demek ki; yaşadık.

Güle güle oğlum, hiç unutmayacağız seni.

Nasıl unutabiliriz ki;

Yıllar içinde kalbimize dokuduğumuz bir sevgi büyüttük seninle.

Biz yaşadıkça sen de yaşayacaksın bizimle…