Yeni görüntülerle bildik bir hikâye: İsrail-İran Savaşı

Engin BAŞCI

Biz bunu ilk kez 1990’da Birinci Körfez Savaşı’nda gördük.

Bir otelin çatısından canlı yayın yaptı Amerikan televizyonları…

Medya tarihine ilk kez canlı yayınlanan savaş olarak geçti

Bağdat’a bombalar düşüyordu.

Adeta bir havai fişek gösterisi gibi izledik bunu.

O görüntülerde olmayan bir şey vardı:

Bombalar altında yaşam mücadelesi veren insanlar…

***

İsrail-İran savaşında da haber kanallarının yayınlarında, canlı aktarılan görüntülerde aynı şeyi görüyoruz.

Bombalar, füzeler, hava savunma sistemleri ve bunların kayan yıldızlar gibi gökyüzünde oluşturduğu görüntüler…

Yine insan yok o görüntülerde.

Savaşın gerçek yüzü hep unutuluyor nedense…

BBC Türkçe Servisi’ne düşen bir haber göz ardı edilen acı gerçeği gözler önüne seriyor

Bombaların yağdığı Tahran’da yaşayan bir kadın şunları söylüyor:

“Hepimiz daha küçük şehirlere, köylere gitmeyi düşündük. Gidebileceğimiz her yere… Ama sevdiklerimizden ayrılamıyoruz.  Onları burada bırakmak zor. Korku, yorgunluk ve yoğun stres içinde bu günleri geçirmeye çalışıyoruz. Bu gerçekten çok zor ve dayanılmaz bir süreç.”

 Ve ekliyor kadın:  “Ülke liderlerinin bizim hayatlarımızı umursamadığını bilmek acı verici.”

Başka bir Tahranlı ise şöyle diyor:

“Tahran’dan ayrılamam. Yaşlı anne babam var, onlar uzun yol gidemez. Onları bırakıp gidemezdim.”

Tel Aviv halkının durumu da Tahranlılardan farklı değil.

Evlerine, yaşam alanlarına füzeler isabet ediyor.

Yaralanıyorlar, ölüyorlar.

Her güne endişe ile uyanıyorlar…

Tıpkı Tahranlılar gibi…

***

Savaşların gerçek hikâyesi budur.

Bombalanan şehirler, yıkılan binalar, ölen ve yaralanan insanlar.

Tahranlı kadının söylediğince, liderlerin umursamadığı hayatlar etkileniyor savaşlardan.

Peki ne için?

“Bir avuç dolar” için…

Enerji kaynaklarını ve  stratejjk ticaret yollarını kontrol etmek, uluslararası sermayenin çıkarlarını korumak ve onların devletlerle kurduğu düzeni  sürdürebilmek için…

Son yıllarda herkesin diline doladığı sürdürülebilirlik kavramının arkasındaki güç de bu…

Hegemonyaya  ve savaş baronlarına yetecek kadar doğayla, onlara yetecek kadar insanla düzenlerini sürdürmek.

Onun dışında kalan her şey gözden çıkarılabilir, yok olabilir.

Doğa da, insan da, hayvan da…

İşte Tahran’a ve Tel Aviv’e düşen bombaların söylediği şey bu.

Velhasıl insanlar ölecek, hayatlar alt üst olacak…

Ve bir süre sonra bu savaş da bitecek.

Savaştan beslenen ve savaşla güçlenenlerin hikâyeleri ise devam edecek.

Yeni tehditler, yeni düşmanlarla yeni kanlı oyunlar sahnelenecek…

Filler ve çimenler misali, tepinen tepinecek ezilen ezilecek…