Sıra dışı bir politikacı ve aydın olarak Sırrı Süreyya Önder

Kemal ASLAN

Sırrı Süreyya Önder, siyasetin ender güler yüzlü entelektüeliydi. En gerilimli durumları mizahi yolla yumuşatmayı bilirdi. O delişmen, kabına sığmayan, sözüne esirgemeyen ve hakikatin peşinde koşan biriydi. Zor zamanlarda hep inisiyatif aldı, çekinmedi. Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı vinçlerin, dozererin önünde duran sayılı kişilerden biriydi. Öyle hesaplı-kitaplı davranışları yoktu. Aklıyla, yüreğiyle hareket ederdi. Çocukluğundan bu yana ezilenlerin, mazlumların yanında oldu. Doğduğu topraklarda yaşanan sorunlara göz kapamadı. Tersine Türk kökenli olmasına rağmen Kürtlerin yaşadıkları sorunlara sahip çıktı, çözülmesi için etkin rol oynadı.

Toplumun farklı kesimleriyle diyalog kurabilme yeteneğine, becerisine ve söylemine sahipti Sırrı Süreyya Önder. Çocukluğundan itibaren hem İslami değerleri biliyordu hem de sosyalizmin. Muhafazakâr kanallarda yer aldığı programlarda entelektüel kapasitesiyle de dikkati çekti. Yaşadığı onca zorluklara rağmen hiçbir zaman güler yüzlü olmaktan vazgeçmedi. Ağır işkencelerden geçmesine rağmen başkaları gibi ciddi, ağır ağabey olmadı. Tersine Hasan Hüseyin’in yazdığı gibi zor olanı yaptı “acıyı bal eyledi.”Mizah onun yaşamının ayrılmaz bir parçasıydı, sözün gücünü artırmada, otoritenin gücünü sarsmada mizahın gücünü biliyordu. Bu birikimini senaryosunu yazdığı ve Muharrem Gülmez ile birlikte yönettiği Beynelmilel (2006) filminde ortaya koydu. 12 Eylül faşizmine karşı çekilen acılar, işkenceler yerine Sevgi Soysal’ın 12 Mart faşizmini eleştirdiği Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’ndaki (1976) gibi bir tavır sergiledi. Otoritenin mizahtan nasıl korktuğunu, zekâyla birleştirilmiş bir söylemden nasıl ürktüğünü gösterdi.

Çok genç yaşında (16) Kahramanmaraş katliamını protesto ettiği için hapishane ile tanıştı. Daha sonra 12 Eylül faşizmi döneminde tutuklandı ve yedi yıl hapis yattı. Bu yaşadıkları Türkiye’nin temel sorunlarını kavramaya yönelik bir bakış açısı oluşturmasını sağladı. Salon adamı olmadı, zor zamanlarda konuştu, soyadı gibi önder olmaya çalıştı. Öyle çoğu solcunun yaptığı gibi kitabi bilgilere, Marks’a, Engels’e, Lenin’e atıfta bulunmadan. Bunları bilmez değildi; önemli olan sözlerinin halka ulaşmasıydı, halka dokunmaktı. Bunu başaran ender isimlerden biriydi. Güney Doğu’da görev yaptığım sırada mizahla etkili söylem kuran insanlarla tanıştım. Bunlardan biri de Mahmut Ortakaya’ydı. İçki masalarında uzun süren sohbetlerimizden ondan çok şey öğrendim. Hemen hemen her ilçede böyle yaşamını mizahla birleştiren insanlara tanışma olanağım oldu. Yaşadıkları ağır sorunları mizahla aşma becerisi gösteren insanlardı onlar. Sırrı Süreyya Önder de o köklerden geliyordu. İnsanın yaşadığı toplumdan etkilenmemesi düşünülemez. Gelenekler, görenekler, davranışlar, zihniyet yapımızda yaşadığımız coğrafyanın, ilişkilerin önemli bir yeri vardır. O, ötekinin acılarına bakan, vicdanlı, merhametli, yüreğinin kulakları sağır olmayan bir aydındı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Başkan Vekili olarak yönettiği en gerilimli ortamlarda kendine has üslubuyla ortamın yumuşamasına en azından gerilimin büyük ölçüde giderilmesine katkıda bulunurdu.

Barış sürecinin gerçekleştirilmesi için atılan her adımda yer aldı, İmralı ile görüşmelerde bulundu. 47 yıldır süren bir siyasal hareketin barış sürecine eklemlenmesi için çaba gösterdi. Uzun yılların birikmiş sorunlarına yönelik adım atmayı içeren böyle bir durumun yarattığı gerilimi hissetmemek mümkün değildir. Tarafları ikna etmek, uzlaşma ortamının yaratılması için çaba harcamak oldukça efor gerektirir. Bazen en yakınları bile bu duruma yönelik eleştirilerde bulunabilir. Bunları aşabilecek geniş bir yüreğe sahipti. O, bu coğrafyada barış ortamı için sağlığını bile tehlikeye attı. Yüreği bu yoğunluğu kaldırmadı, sonsuzluğa göçtü.

Sırrı Süreyya Önder, güler yüzlü, devrimciydi. Salonlarda değil halkın yanında, önünde yer aldı. Sevdayı ve kavgayı bilen bir ömür yaşadı. Biri olmadan diğerinin de olmayacağının bilinceydi. Yaptıklarıyla, yazdıklarıyla, konuşmalarıyla halkın yüreğinde hep yaşayacak. Bu topraklarda barışı gerçekleştirmek kardeşçe yaşamanın zemini oluşturmak demokratik bir ortamın oluşmasını sağlamak onun bizlere bıraktığı önemli bir miras. Bu mirasa sahip çıkmak onun ideallerini gerçekleştirmek vicdanlı, merhametli ötekinin acısına bakmayı bilenlerin, muhaliflerin görevi.