Özgür Özel’e yapılan saldırı ve anımsattıkları 

Kemal ASLAN

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’e İstanbul’da AKM çıkışında yapılan saldırı siyasal ortamın kutuplaşma düzeyinin hangi aşamaya geldiğinin somut bir göstergesidir. Türkiye’de sivil siyaset yapma zemini giderek zorlaşmaktadır. Siyasal iktidarın “bakalım cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” yaklaşımı siyasetin hangi anlayış üzerinden gerçekleştirildiğini retorik düzeyde ortaya koymaktadır. Telef sözcüğü daha çok insan olmayan canlılar için örneğin hayvanlar için kullanılmaktadır. Bu bir anlamda Cumhurbaşkanı seçimlerinde rakipsiz olmak isteğinin dışavurumudur. Olası rakiplerin farklı biçimlerde tasfiye edilebileceğini açık biçimde ifade etmektir.

Siyasal iktidarın ekonomik krizle baş edememesi ve anketlerde oylarının düşmesi bu tür demokrasiden uzak otoriter yaklaşımların sergilenmesi seçeneğini öne çıkarmış olabilir. İktidarda kalmak için her şeyin yapılabileceğini dolaylı olarak bu tür cümlelerle ifade etmek Türkiye’nin demokrasi mücadelesindeki birikimini yok saymak anlamına gelmektir. Nasıl 2002 seçimlerinde halk yeni bir seçenek ve umut olarak Ak Parti’ye yönelmiş ise günümüzde bu seçenek toplumsal muhalefeti de sürükleyen önemli bir bileşen olan CHP’dir. Bu iktidar ve bürokrasi tarafından da görülmektedir. Yapılacak ilk seçimde siyasal iktidarın değişeceğinin sinyalleri CHP’nin Yozgat ve Konya’da düzenlediği mitinglerde de görülmektedir.

Siyasal iktidar artık gündemi belirleyemediğinin farkındadır. CHP toplumsal muhalefetin bileşenleriyle birlikte bütünleşik bir mücadelenin önemli bir bileşeni olarak ortaya çıkmıştır. CHP Genel Başkanı son 4 aydır beklenen mücadele biçimini sergilemektedir. Üstelik 19 Mart’ta gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da sosyal medyadan gündemin belirlenmesinde önemli bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. İmamoğlu’nun beyin kadrosu gözaltında olmasına rağmen siyasal iktidara yönelik iletişim stratejisi çok başarılı biçimde yürütülmektedir. Bu CHP’nin artık güçlü bir kadro ile sorunları aşabilecek iradeyi gösterdiğini, yeni kadroları bünyesine kattığını göstermektedir.

Bugün yapılan saldırı tam da bu güçlenen duruma yönelik korkudan ya da oluşturulan zeminden kaynaklanmaktadır. Kutuplaşma ortalı gerilimleri, çatışmalara yol açmaktadır. 1970’lerden itibaren bunu yaşayan biriyim. Üstelik bir kısmına aktif gazeteci kimliğimle de tanık oldum. Dolayısıyla bu gerilimin sürmesi bizatihi sivil siyasetin de alanını daraltır. Kısa vadede bu durumdan faydalanacaklarını düşünenlerin dışında gelişmeler olabilir. Bence kutuplaştırıcı siyasal söylemden vazgeçilmesi bu aşamadan zorunludur. Ancak yaşanan ekonomik sorunlar ve bir teamül haline gelen kutuplaştırma eğilimi bu konuda sağlıklı adım atılmasını önlemektedir. İktidar çanların kendisi için çaldığını bilmektedir, bu önlemez durumu önlemek için daha sert politikalara yönelmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Gönlümden geçen bu tür söylemlerle yorgun düşen toplumda uzlaşmanın gerçekleşmesidir. Ama aklım öyle olmayacağını kestiriyor.

Saldırganın Taksim’de apart otelde kalması, Özgür Özel’in protokol kapısından çıkacağını bilmesi, bunun planlı bir eylem olduğunu akla getirmektedir. Saldırganın arkasında kimlerin olduğu, kimler tarafından finanse edildiği ortaya çıkarılmalıdır. Bu eylemle amaç artık tartışmasız bir lider olduğunu gösteren Özgür Özel’i korkutmak, sindirmek CHP örgütünü eylemsizlik içine çekmektir. Bazı yerlerde silahlı saldırıların olması da bu çerçevede ele alınmalıdır. Polisin böyle bir olayda gerekli koruma önlemi alması gerekirdi. Daha önce siyasi liderleri izlemiş bir gazeteci olarak bu konuda eksiklik olduğunu görüntülere bakarak ifade edebilirim. Geçmişte Süleyman Demirel’i, Bülent Ecevit’i, Mesut Yılmaz’ı, Tansu Çiller’i Necmettin Erbakan’ı Alpaslan Türkeş’i izleyen bir gazeteci olarak Özgür Özel’in koruma polislerinin görevlerini tam olarak yerine getiremediklerini söyleyebilirim. Önümüzdeki günlerde de böyle olaylar olabilir bunlara karşı şimdiden önlem alınmalıdır.

Türkiye’de bu tür saldırılar ilk kez olmamaktadır. Önceki CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na 21 Nisan 2109 tarihinde Ankara’nın Çubuk ilçesi’nde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in de hazır bulunduğu şehit erin cenaze töreni sonrasında taziye töreninde linç girişiminde bulunulmuştu. Bu sırada bir kişi Kılıçdaroğlu’na yumruk atmıştı. Bir eve sığınan Kılıçdaroğlu, zırhlı araçla evden çıkarılmıştı. Saldırı sonrası tutuklanan Osman Sarıgün 5 yıl 10 gün hapis cezasına çarptırılmıştı. Linç girişiminde yer alan 55 sanıkta 7 ay on beş gün ile sekiz yıl altı ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak bu kişi tek gün bile hapiste yatmadı. Bu tür olayların cezasız kalması başka saldırılara da zemin hazırlar.

Benzer durum 1970’lerde Bülent Ecevit’in, Süleyman Demirel’in 1980’lerde Turgut Özal’ın ve Mesut Yılmaz’ın başına gelmişti. Türkiye’de siyasi parti lideri olmanın ne kadar zor olduğunu gösteren olaylardır bunlar. Ayrıntılı olarak bu olayları ele almak istemiyorum. Ama İttihat Terakki’den bu yana bu ülkede siyasal cinayetlerin olduğu, bir yöntem olarak provokasyonların yapıldığı bilinmektedir. Ancak bu yöntemlerin sonuçta sivil siyasal alanı daralttığı da geçmişteki örneklerde hatırlanmalıdır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP lideri Özgür Özel’i saldırıdan beş dakika sonra telefonla araması dilerim kutuplaşmanın azaltılması yönünde bir adım olur; siyasette 20 yıldır uygulanan Carl Schmitt’in “siyaset dost ve düşmanı tanımlama sanatıdır” anlayışı da son bulur.