HABERLERİ BURADAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ.
Libya’da yıllardır süren iç savaşın sonlandırılması amacıyla 21 Ağustos’ta rakip Trablus ve Tobruk yönetimleri tarafından ateşkes ilan edildi.
Birleşmiş Milletler’in (BM) tanıdığı Trablus merkezli Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) başbakanı Fayez el-Sarraj ile General Halife Hafter’e bağlı güçlerin kontrol ettiği ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde bulunan Temsilciler Meclisi’nin başkanı Akile Salih, birkaç dakika arayla yaptıkları açıklamalarla ateşkesi duyurdular.
İngiliz Yayın Kurumu BBC Türkçe’nin haberine göre, Ateşkes ile şu konularda anlaşmaya varıldı.
-Sirte ve Jufra kentlerinin silahsızlandırılmış bölge ilan edilmesi,
– 7 aydan fazladır askıda olan petrol üretiminin yeniden başlatılması,
-Mart 2021’de Cumhurbaşkanılığı ve meclis seçimlerinin yapılması,
-Yabancı güçler ile paralı savaşçıların ülke topraklarından ayrılması.
Uluslararası ajanslar, Hafter’in bu kez ateşkese destek verdiğini yazdılar.
Ateşkese dünyadan kuvvetli destek
Fayez al-Sarraj ve Akile Salih tarafından yapılan açıklamalara, başta BM, Avrupa Birliği gibi kurumlar olmak üzere uluslararası toplumdan güçlü destek geldi. İlk destek veren ülkelerden biri Mısır oldu.
6 Haziran’da Kahire Deklarasyonu girişimini gerçekleştiren Mısır Devlet Başkanı Abdul Fettah el-Sisi, Twitter’dan yaptığı açıklamada, ateşkes adımının Libya’da istikrar sağlanması açısından önemli bir adım olduğunu kaydetti.
Tobruk yönetimi ve Haftar’ı destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ile diğer Körfez ülkelerinden de destek açıklaması geldi.
Arap Birliği de Trablus ile Tobruk arasında varılan uzlaşıyı memnunlukla karşıladı.
Bu ülkelerin, 21 Ağustos ateşkesini Kahire Deklarasyonu’nun bir devamı olarak görmeleri nedeniyle kuvvetle destekledikleri kaydediliyor.
Avrupa ülkeleri de gelişmeleri memnunlukla karşıladı. Tobruk ve Hafter’e desteği ile bilinen Fransa ile Trablus’a yakın İtalya da gelişmelerden memnuniyet duyduğunu açıkladı.
Türkiye ve Rusya sessiz
Libya’da geçen sene sonlarından itibaren en çok söz sahibi olan Türkiye ve Rusya ise ateşkesle ilgili bir açıklama yapmadı.
Türkiye, 27 Kasım 2019’da Ulusal Mutabakat Hükumeti ile deniz yetki alanları ile güvenlik alanında iki anlaşma imzalamış ve Trablus’un Hafter’in eline geçmesini önleyerek Libya’daki gelişmelerin yönünü değiştiren ülke olmuştu.
Rusya da Ekim 2019’dan bu yana özel güvenlik şirketi Wagner Grubu aracılığıyla Libya sahasına girmiş ve Suriye’deki yerleşik askeri gücü sayesinde Hafter güçlerine destek sağlamıştı.
Karşıt grupları destekleseler de Ankara ve Moskova, Libya konusunda da bir diyalog geliştirmiş ve Suriye sürecinde olduğu gibi özel çalışma grubu kurma aşamasına gelmişlerdi.
Sahada en aktif olan iki ülke durumunda olan Türkiye ve Rusya’nın ateşkes koşullarından çok da memnuniyet duymadıkları ve bu nedenle memnuniyet ve destek açıklamasının gelmediği değerlendiriliyor.
Ankara, Sirte ve Jufra alınmadan ateşkes istemiyordu
Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Büyükelçi İbrahim Kalın, El Cezire kanalına geçen hafta yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Libya’da siyasi çözümden yana olduğunu, Sirte ve Cufra’nın silahsızlandırılmış bölge olma önerisinin adil ve şeffaf şekilde uygulanması koşuluyla desteklenebileceğini kaydetmişti.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise Temmuz ayında yaptığı açıklamalarda, ateşkesin sağlanması sürecinde bazı koşulların yerine getirilmesi gerektiğini, bunların başında da stratejik önemde olan Sirte ve Jufra’nın Trablus yönetimine devredilmesi olduğunu kaydetmişti.
Bunun da ötesinde Türkiye, ateşkesin kalıcı bir anlaşmanın parçası olması gerektiğini kayda geçiriyor ve başta Rusya olmak üzere müzakere ettiği taraflara bu noktayı kabul etmeye çağırıyordu.
Almanya ve ABD etkisi artıyor
Libya’da bundan sonraki süreçte Berlin Konferansı’nda kabul edilen 5+5 askeri komisyonun toplanması ve ateşkes ile üzerinde uzlaşı sağlanan unsurları nasıl uygulanacağına ilişkin görüşmelerin başlatılması bekleniyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ve ABD’nin Libya Büyükelçisi Richard Norland’ın geçen haftalarda yaptığı yoğun diplomasi sonucunda, ateşkes uzlaşısının çerçevesinin oluşturduğuna dikkat çekiliyor.
Bu durumun Libya’da çözüm sürecinde Almanya-ABD girişiminin yeniden ön plana çıkması anlamına geldiği belirtiliyor.