Karanlığa gömülen çocuklar

Engin BAŞCI

Türkiye günlerdir bir kız çocuğunun cinayetini konuşuyor.

Narin’in başına gelenler ne ilk ne de son.

Daha önce de çocuklarımızın vahşice öldürüldüğünü, kaçırıldığını, tacize uğradığını gördük, yaşadık.

Adalet Bakanlığı’nın Nisan 2024’te yayınladığı “Adalet İstatistikleri 2023” raporuna göre “çocukların cinsel istismarı” iddiasıyla 2023 yılında 40 bin 713 yeni dosya açıldı. 2023 yılında karara bağlanan dosyalarda 7 bin 88 sanık mahkum edildi.

Kadın cinayetleri gibi çocuk cinayetlerinin de ardı arkası kesilmiyor.

Narin’in ölümüne yol açan olay henüz bütün detaylarıyla açığa kavuşmadı.

Soruşturma sürüyor.

Adli Tıp raporu Narin’in boğularak öldürüldüğünü ortaya koydu.

Cinayetle ilgili gözaltına alınanlar var, tutuklananlar var.

Anne, ağabey, yenge, teyze, amca şüpheliler arasında.

Anlaşılıyor ki bu cinayetten haberleri var ya da bir şekilde buna yol açan olayların bir yerindeler.

Görmemesi gereken bir şeyi gördü diyenler var. Başka iddiaları ortaya atanlar da.

Yürütülen soruşturma ve yargılama sonucu olayın bütün boyutlarıyla açığa çıkması ve suçluların cezalandırılması herkesin beklentisi.

Tüm bu yaşananlarda ortada olan ve hepimizi yakından ilgilendiren bir gerçek var. O da küçük bir çocuğun elbirliğiyle yaratılan bir karanlığın içine gömülmesi.

Adalet Bakanlığı raporu da işte bu karanlığı gözler önüne seriyor.

Karanlığın korkunç yönü cinayet ve tacizler. Bir diğer yönü ise çocuklarımıza bıraktığımız gelecek.

Giderek kötüleşen eğitim sistemimiz ve sosyo ekonomik gerçekliğimiz bu kararan geleceği besliyor.

Gençlerin ülkenin geleceğine dair duydukları umutsuzluk da bunu doğrular nitelikte.

Yapılan araştırmalar gençlerin yaklaşık dörtte üçünün geleceği yurt dışına gitmekte aradığını ortaya koyuyor.

Daha iyi bir eğitim, daha iyi bir yaşam standardı, daha iyi çalışma koşulları, özgürlük, güvenlik sorunu ve adalet arayışı onların tercihlerini belirleyen ana nedenler.

Haksız da değiller.

Gençler böyle düşünüyorsa başta ülkeyi yönetenler olmak üzere herkesin bu gerçeği önüne koyup düşünmesi gerekir.

Şikayet ettikleri konular aslında bu ülkede yaşayan herkesin ortak sorunu.

Ne yazık ki bu sorunları çözme adına yeterli, samimi ve gerçekçi bir irade de görünürde yok.

Siyaset kurumu toplumun bu temel sorunlarına çözüm bulmakta yetersiz kalıyor. Hatta ateşe körükle gidiyor.

Laiklik konusunun günümüzde hâlâ tartışılıyor olması bunun en açık göstergesi.

Oysa ki çok kültürlü toplumlarda o toplumu bir arada tutan en önemli harçlardan biri laiklik.

Dünyanın küçüldüğü, teknoloji ve iletişimin belirleyici olduğu bu çağda bile geleneklerin, basmakalıp düşüncelerin ve kör inançların kıskacında yaşayan azımsanamayacak bir toplum kesimi var.

Bir çocuğun yaşamının değerini idrak edememişlik bu mikro dünyaların bir gerçekliği.

Nedeni ne olursa olsun bir çocuğun yaşamına kıyan zihniyet böyle bir iklimde hayat buluyor.

Farklı yerlerde benzer hikâyelerle bazen küçük bazen büyük puntolarla gazete sayfalarında yerini alıyor.

Narin’in cinayetinde olduğu gibi olay ülke gündemine düşünce bir süre bunu konuşuyor sonra zamanın küflü raflarına kaldırıyoruz.

Ama Narin’i karanlığa gömen zihniyet boş durmuyor.

Bir başka yerde, başka Narin’lerin bedenlerinde vahşetlerini sergiliyor.

Hatta Narin olayının konuşulduğu sıcak günlerde bile benzeri olaylar yaşanıyor belki de.

Sıcak gündem içinde görmüyor, duymuyoruz. Adalet Bakanlığı’nın raporlarına giren 40 bin vakadan biri olarak kalıyor sadece.

Şanslı olanlar hayatta kalıyor.

Sonra o çocuklar büyüyor.

Kurumayan, kurutulmayan o koca bataklıkta bu kez kadın olarak yaşıyorlar aynı karanlığı.

O yüzden Narin’in hikâyesi büyüklerin kirlettiği bir dünyada karanlığa gömülen tüm çocukların hikâyesidir.