İpin ucu kimde olmalı?

Engin BAŞCI

Türkiye’de 209 üniversite var.

Bunların 131’i devlet, 78’i özel-vakıf üniversitesi.

Her yıl binlerce mezun veriyorlar.

Mezunlarının çoğu okudukları alanda çalışmıyor.

Bazıları hiç çalışmıyor.

Çünkü iş bulamıyorlar.

Bulanların çoğu da mutsuz.

Çünkü aldıkları ücretler bir hayat kurmaları için yetersiz. Cep harçlığına çalışıyorlar.

Örneğin hukuk mezunları.

Stajını tamamlayan yeni mezun bir avukat asgari ücrete ya da1-2 bin lira üstüne çalışıyor.

O da iş bulabilirse.

Mimar ve mühendislik fakültelerinde okuyan, eğitim fakültesinde okuyup öğretmen olmak isteyen gençlerin durumu da farklı değil.

İşsizlik rakamlarından gençler de kendine düşen payı alıyor ne yazık ki.

TÜİK’in 2024 yılı üçüncü çeyreğindeki 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfustaki işsizlik oranı yüzde 16,8.

Okuyanı da okumayanı da gelecek kaygısı içinde.

Çareyi başka ülkelere gitmekte arıyorlar.

Yapılan araştırmalar gençlerin yaklaşık yüzde 70’inin daha iyi bir yaşam için yurt dışına gitmek istediğini ortaya koyuyor.

Rakamın büyüklüğü düşündürücü ve endişe verici.

Türkiye genciyle yaşlısıyla mutsuz insanların ülkesi haline geldi.

Birleşmiş Milletler destekli hazırlanan Dünya Mutluluk Raporu’na bakıldığında da bu görülüyor.

Türkiye mutluluk sıralamasında çok gerilerde.

Türkiye 143 ülkenin yer aldığı mutlu ülkeler sıralamasında genel tablonun 98’inci sırasında bulunuyor.

30 yaş altı gençlerde 101’nci, 60 yaş üzerinde ise 92’nci sırada yer alıyor.

Gençlerini mutlu edemeyen ve onlara arzu ettikleri bir gelecek sunamayan bir ülke tablosuyla karşı karşıyayız.

Sadece gençler değil, toplumun önemli bir kesimi içinde bulunduğu yaşam koşullarından rahatsız.

Özellikle dar gelirliler.

Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı Türkiye’nin en önemli sorunu.

İşsizlik bir sorun, yetersiz ücretlerle çalışmak bir başka sorun.

Asgari ücretin ortalama bir ev kirasını karşılayamadığı, açlık sınırının dahi altında kaldığı bir tablo var karşımızda.

Eylül 2024 rakamlarına göre TÜRK-İŞ dört kişilik bir aile için açlık sınırını 19 bin 830 TL, DİSK ise 20 bin 478 TL olarak hesapladı.

Yoksulluk sınırı ise TÜRK-İŞ’in araştırmasında 64 bin 595 TL, DİSK’in araştırmasında 70 bin 835 TL gösteriliyor.

SGK verilerine göre her 100 çalışandan 77’si asgari ücret ile iki katı arasında bir ücrete çalışıyor. Bu da çalışanlarının yüzde 77’sinin yoksulluk sınırının altında ücret aldığını ortaya koyuyor.

Memurların durumu da işçilerden farklı değil.

En düşük memur maaşı olan 39 bin 177 TL yoksulluk sınırının çok altında.

Emeklilerin hali ise içler acısı…

Siyasilerin ve özellikle iktidarın, “çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz” sözleri halkın yaşadığı gerçeklikle örtüşmüyor.

Emekliler için bu sözü bile veremiyorlar.

Onlar hayat pahalılığının altında ezildikçe eziliyor. Hem de en mutlu en huzurlu yaşamaları gereken yıllarda…

İşçi, memur, emekli gibi çiftçi de zor durumda.

Artan maliyetler ve bunu karşılayamayan düşük fiyatlar çiftçiyi para kazanamaz hale getirdi.

Ürettiğiyle geçinemeyen çiftçiler sesini eylemlerle duyurmaya çalışıyor.

Sözün özü geçim sıkıntısı herkesin temel sorunu.

Türkiye’nin ekonomisini çalışan ve üreten kesimlerini yok sayarak, onları arka plana atarak düze çıkarması herkesi mutlu edecek bir gelecek açısından düşünülemez.

Gençlerinin (yeni iş gücü) ve yaşlılarının (emeklilerin) sorunlarına çare üretemeyen bir Türkiye’nin mutlu insanların ülkesi olma idealine ulaşabilmesi de zor görünüyor.

Refahın adil şekilde paylaşıldığı bir geleceği inşa etmekten başka seçenek yok.

Bu noktada herkese sorumluluk düşüyor.

En başta da siyasete.

Türkiye’nin siyasi kadrolarının halkın gerçek sorunlarını önceleyen ve bu konuda politika üreten bir yapıya dönüşmesi gerekiyor.

Siyaseti halktan yana bir rotaya oturtacak tek güç de halkın kendisi.

Oyuna sahip çıkan ve bunun hesabını soran bir seçmen yani…

O yüzden sadece şikayet etmekle işler düzelmiyor.

İlgi göstermek, katılmak, sorgulamak ve rasyonel tercihlerle siyasete yön vermek gerekiyor.

Bugüne kadar unutulan ya da yeterince önemsenmeyen şey de bu.

Çünkü hayatımız ve geleceğimiz başkalarının ellerine bırakılamayacak kadar değerli.

İpin ucu biz de olmalı.

Demokrasi de bu değil mi zaten…