Her Yerde Lucifer’in Nefesinin Kokusu Var…

Bir avuç insandık, itaat’e kabulü olan, 

İçimizden bazılarını en başında çaldılar.

Bizden koparılanlar için savaş açtığımızda,

Bize karşı İlk safhada çalınanlar durdular.

Buse Gülin

Tam da o gün, başladı şeytan ve müridlerinin geriye kalanlarla savaşı. Tam da o gün başladı…

İddialı bir başlık yaratarak başlamak istedim çünkü ilk kez iç sesimle böylesine büyük derdim var. İnsan olmanın temelde özü neydi? İyilik, güzellik, vicdan, hakkaniyet, sadakat.. İyilikle şekillenen her şey sonsuza kadar yükselir. Kötülüğün bir limiti, kötülüğün bir dibi vardır ama nedense insanlar sonsuzluğa hayranlık duyarken, limiti dipte olan bir enfeksiyondan beslenmeyi yeğliyorlar; “KÖTÜLÜK”.

Kötülük, her formda karşınıza çıkabilir. Trilyonlarca eli, milyarlarca ayağı, yüzlerce gözü vardır. İstediği eve girer, istediği zeminde yürür, suya direnir, ateşten beslenir. Kötülük, insanlığın çöküşüdür. Kötülük, insanın ruhunu çürütür, ışığını yıkar, güzellikten gelen tüm erdemlerinin kanını emer. Kötülük insanı dönüştürür, insan dışında bir şeye… Henüz tanımı olmayan ama kesinlikle insani olmayan bir şeye…

Odalara, koridorlara, sokaklara, semtlere, şehirlere, ülkelere ve en sonunda ise dünyaya sığamayacak hale geldik. Sabahları uyandığımda, gördüğüm hiç bir haberin mutluluğun kendisi ile bağlantısı yok, her şey kaostan ve cinnetin değişik formatlarından besleniyor. Bu işin bir kimyası varsa, elementlerin yerini değiştireyim ki felaket yerine mucize doğsun diyorum. Şaşırtıcı olan şu ki; bu işin ne bir kimyası ne bir elementi ne bir bileşimi ne bir etkileşimi yok. İnsani dünyada kötülüğün bir anlamı ve temeli yok. Bu yüzden iyiliği sayısız şekilde bulabilirken, kötülülük için sadece Eylem’e geçmek gerekiyor. Kötülülük fizikseldir, iyilik ise, ruhla bütünleşik bir hediye paketidir.

Faniler ordusu kötü kokan her ne varsa teğet geçer. Peki neden kötü kokuyorlar? İşte tam olarak, uzun süredir buraya takılı yaşıyorum. Diğer her şeyin kokusundan tiksinirken, neden kendi kötülüğümüzün kokusunun altına odun atıyoruz? Neden onun ateşi sürekli harlanıyor ve harlandıkça büyüyor? Fizik kanunlarına göre bir cevap var ama soyut değerler açısından cevap çıkmıyor, hiç de çıkmayacak. Bu yüzden insanlık tarihi infaz odalarının inşalarıyla meşhur. Modern dünyada, koridorlar boyunca uzanan mahkeme salonları kurduk, bu yüzden hapishaneler var. Açıklaması olmayan bir şeyin, af için kabul edilebilir bir yanı olmuyor. Kaybetmek – yok etmek neden bir anlam taşısın ki?

Bunca sitemin sebebi dünya çapında yükselen suç oranlarının tamamınadır aslında. Akla – hayale yatmayan suçlar ve değişik işkence yöntemleri buluyoruz. Her suç, yeni bir patoloji, her patoloji ise yeni bir tanım doğuruyor. Artık suç dosyalarının sözlüğü, dillerin sistemlerini tanımlayanlardan fazla. Soruyorum bize neden şiddet bir kültür olsun ki? Çok fazla iyileşmeye ihtiyacımız var. Zayiat tanımlamaz boyutta. Dünya tarihinin daha önce hiç görmediği bir “suç yüzyılı” inşa ediyoruz. İçinde ne ararsanız var. Lokasyon değiştirmekle de kurtulamıyorsunuz çünkü her lokasyonun vebası, kendi iç dinamiklerine göre şekilleniyor. Her toplumun cinneti seviş şekli farklı. Evet, cinneti seviyoruz. Görünüşe göre onu da bayağı bir benimsiyoruz. Yineliyorum neden? Vicdanı bu kadar yaralayan bir şeyi neden kendi bedenimizin içerisinde büyütüyoruz? Oysa yüzyıllardır insanların korktuğu şey şeytanın ya da ona alternatif bir kötülüğün ( Çok tanrılı dinlere ithaf edilmiştir) bedende türemesidir. Yüzyıllarca sayısız ayin yapıldı bunun için. Dünyanın her yerinde, kiliseler ve diğer kutsal sayılan mekanlar hala çeşitli arındırma işlemlerine hizmet veriyor. Bu kadar korktuğumuz şeyi, nasıl içimizde tutabiliyoruz? Korkulan şeytansa, neden ona ait bir parça içimizde var? Onun bir parçasını taşımak, onun tarafından ele geçirilmekle aynı değil mi?

Her yerde Lucifer’in nefesinin kokusu var.

Kendi tapınaklarımıza ulaşmalı ve kendimizi ondan arındırmalıyız, hemde derhal.