Engin BAŞCI
Bu coğrafyada resmi tarih kadar insanların yaşanmışlıklarından süzülerek oluşan ve hikâyeleştirilerek kulaktan kulağa aktarılan sözlü tarih de gerçekliğimizi ortaya koyan resmin bir parçasıdır.
Bende de çocukluk yıllarımdan kalan böylesi hikâyeler var.
Kimini bir yere not ettim, kimi belleğimin derinliklerinde…
Bazen bir kahve içiminde çoğu zaman da yürüyüşlerimde bu geçmiş zaman hikâyeleri düşer aklıma.
O hikâyelerden birinin kahramanıydı yaşlı adam.
Akrabamızdı, bize kendi yaşadıklarından ve tanıklığından hikâyeler anlatırdı.
Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde yaşamıştı.
Bilenler bilir; Sivrihisar dağlarının arkasında çok sayıda bağ vardı. Bu bağların çoğu “Tehcir” yıllarında Sivrihisar’dan ayrılan Ermenilerden kalmıştı.
O zamanlar o bağlara ancak yürüyerek gidilebiliyormuş. Doğru dürüst yol yokmuş.
İşte o yaşlı adam güneşin altında tek başına aylarca çalışmış, dağların arkasına yol açmıştı. Artık dağların arkasındaki bağlara ulaşmak daha kolaydı. Tüm büyük taşları söküp temizlemişti. Araba da gidebiliyordu o yollardan…
Ama her şeyin bir bedeli vardı. Yolları açmak için çalışırken güneş gözlerini almıştı yaşlı adamın; göremiyordu… Anlattığı hikâyeler gördüğü zamanlara dair hikâyelerdi. Kimini büyüklerinden duymuştu, kimini yaşamıştı. O hikâyeleri dinlediğimde çocuktum…
“Bazen hayat istediğiniz gibi gitmez” derdi… Bir Ermeni kızdan söz ederdi… Yukarı mahallede otururmuş… Onlardan yaşça büyük bir arkadaşları varmış; kıza aşıkmış… Kızın gönlü de ondaymış… İki genç dağların arkasındaki bağlarda buluşur; sevdalarını yaşarlarmış… Bir gün bir yerlerde bir şeyler olmuş; etkisi kasabaya da düşmüş… Öyle anlatırdı yaşlı adam Tehcir zamanlarından söz ederken… Ermeniler evlerini bırakıp ayrılmışlar kasabadan… Yukarı mahalle boşalmış… Kız da gitmiş… Çocuğun aklı onda kalmış… Dağlara çıkar avazı çıktığı kadar bağırır, kızı çağırırmış… Günlerce bağlarda kalır; gece gündüz aşkını sayıklarmış… Yaşlı adam bunu anlatırken “kızla birlikte çocuğun aklı da gitti” derdi… Sonrasında çocuğa ne olduğunu hiç anlatmadı… Sorduğumuzda derin bir sesizliğe gömülürdü…
Yaşlı adamın yaptığı yollardan her geçişimde iki aşığın öyküsü gelir aklıma… Bir son bulamam yaşadıklarına… Artık sayısı giderek azalan, neredeyse tek tük kalan bağlarda oturur, yıllara direnen asmalardan bir tanıklık ararım… Sonra yaşlı adamın sözünü hatırlarım; bazen hayat istediğimiz gibi yaşanmaz ve yaşayamadığımız o hayatlar hep bizde kalır…