Engin BAŞCI
Narin cinayeti ilk değil…
Hiç bitmeyen bir filmi izler gibiyiz.
Nisanur bebek, Leyla Aldemir, Irmak Kupal, Ecrin Kurnaz, Eylül Umutlu, Eylül Yağlıkara, Müslüme Yağal, Ufuk Tatar, Sami Yusuf Marangoz, Mert Aydın, Medine Memi, Gizem Akdeniz, İkranur Tirsi ve daha niceleri…
Yaşları 2 ila 12 arasında değişen bu çocuklar katledildi.
Kaçırıldılar, tecavüz edildiler, öldürüldüler…
Narin cinayetinin konuşulduğu günlerde İstanbul’un orta yerinde bir çocuğun daha canına kıyıldı.
6 yaşındaki Şirin Elmas Hanilçi de Feriköy Mezarlığı’nda ölü bulundu.
Narin’in konuşulduğu kadar konuşulmadı.
***
Ve yenidoğan ünitelerinde ölüme terk edilen bebekler…
Sağlık sisteminin açıklarından yararlanan canilerin gerçekleştirdiği bu örgütlü vahşet bir büyük toplumsal sorunun en çarpıcı görüntülerinden biri.
Sağlık sisteminin kayıtlarına düşen, bunun üzerinden ailelerden ve SGK’dan para tahsil edilen ama yeterince takip edilip sorgulanmayan bir durum bu.
Şikayet üzerine gerçek ortaya çıkınca yetkili yetkisiz herkesi rahatsız eden, toplumda şok etkisi yaratan ve kamuoyunu derinden üzen skandal şimdilerde unutulmuş gibi.
Elbette adli süreç hemen her olayda olduğu gibi bir şekilde işliyor, ama asıl mesele bataklığın kurutulması…
***
Ne yazık ki çocuklarını koruyamayan bir ülke görüntüsü her gün yeni bir olayla gündeme düşüyor.
İzmir’de AIDS’ten ölen 13 yaşındaki çocuk bu tablonun bir başka parçası.
Öyle anlaşılıyor ki bu tek bir olay da değil.
NTV’den Melike Şahin’in haberine göre, İstanbul Tıp Fakültesi’nce HIV Pozitif nedeniyle 100 çocuk takibe alınmış.
Bu 100 çocuktan 20’sinin cinsel yolla bulaşan vaka nedeniyle takip altında olduğu belirtiliyor.
Haberde görüşlerine başvurulan uzmanlar eskiden tek tük olan bu vakalarda son 5-6 yıldır artış olduğunu da söylüyorlar.
İşin en düşündürücü tarafı da bu.
***
Ve bir başka olay.
İzmir’de yaşları 1 ila 5 arasında olan 5 çocuğun annesi evde yokken çıkan yangın sonucu ölmesi…
Herkesin bildiği, devletin takip ettiği ve koruma altına almak istediği, ancak annenin kabul etmediği, bu nedenle ailenin yanında destek verildiği bir süreç yaşanıyor.
Bu sürecin geldiği noktada öyle ya da böyle 5 çocuk ölüyor.
İster istemez akıllara şu soru geliyor:
Bu süreç böyle mi yaşanmalıydı? Devlet aileye rağmen bu çocukları koruma altına alamaz mıydı?
Çünkü durum bir yönüyle yoksulluk ve yoksunluk meselesi:
Baba cezaevinde, para kazanmak derdinde olan bir anne ve evde kitli bırakılan, kendi işlerini göremeyecek yaşta olan çocuklar…
Bu olayı yapılanları, yapılmayanları ve trajik sonuyla birlikte tartışıyoruz.
Siyaset tartışıyor, toplum tartışıyor, medya sorguluyor…
Sıcak günler geçince muhtemelen hemen her olayda olduğu gibi bu da unutulacak.
Geriye güneşli günler görmeyi bekleyen, yaşama sırası sende dediğimiz çocuklarımız kalacak.
Yaşatabilirsek elbet…
Çünkü hâlâ karanlıkta oynuyorlar…