TRT’nin sahibi kim?

Engin BAŞCI

TRT artık halkın televizyonu değildir.

Belki de hiçbir dönem halkın televizyonu olmadı… Ama hiçbir dönem bu dönemki kadar tamamen  iktidarın sesi de olmadı.

TRT Genel Müdürü Prof. Dr. Zahid Sobacı’nın, oyuncu Aybüke Pusat’ın Teşkilat dizisinden boykot çağrısı ile ilgili paylaşımları gerekçesiyle çıkarıldığını duyurduğu açıklamayı okuyunca bu durum çok daha net bir şekilde gözüktü.

Açıklamada, “ülkemizin ekonomisini hedef alan, siyaseti ve toplumu dizayn etme amacı taşıyan, milleti kutuplaştıran bir siyasi kampanyanın parçası olması asla kabul edilemez” denilirken TRT’nin tarafsız olması gereken kimliğine aykırı davranılıyor. Ve TRT, haliyle Genel Müdür Prof. Dr. Zahid Sobacı kendini bir tarafın yanına koyuyor; taraf oluyor.

TRT açıklaması “Siyasi bir grubun politik amaçları için sahaya sürdüğü boykot çağrısına alet olmak, TRT’nin ilkelerine, kamu yayıncılığı anlayışına ve mesleki profesyonelliğe açıkça aykırılık teşkil etmektedir” ifadelerine yer verirken, oyuncu Aybüke Pusat’ı sanki bu çağrıyı TRT adına yapmış gibi gösteriyor.

Oysa bu çağrı oyuncunun özel yaşamının ve hayattaki konumlanışının bir yansıması. Bunu bir dizide rol alıyor diye TRT ile ilişkilendirmek bir kişinin hayatı ve düşünceleri üzerinde hak iddia etmekten başka bir anlam taşımaz.

Özellikle de oyuncu ile yapılan çalışma sözleşmesinde TRT ile iş yaparken, onu söylemeyeceksin, bunu demeyeceksin,  şunu yapmayacaksın , şöyle giyinmeyeceksin, böyle etmeyeceksin gibisinden şartlar koymamışsan. Koyulmuşsa o zaten başlı başına bir sorun…

TRT’nin dış yapımlarında rol alan oyuncular TRT’nin ücretli köleleri değildir. Proje üzerinden yapım şirketi ile sözleşme imzalarlar. Yayın kuruluşa karşı sorumlulukları bu sözleşmede yazılandan ibarettir.

TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı’nın da paylaştığı açıklamadaki şu cümle bu açıdan dikkat çekici:

“TRT ile çalışan firmalar ve kişiler de kamu yayıncılığı ilkelerini bilir ve bir TRT projesinde yer alırken bu ilkeler doğrultusunda hareket etme sorumluluğunu üstlenirler”.

Buradaki kamu yayıncılığı söylemi TRT’nin sahip olması gereken nitelik değildir. Kamu yayıncılığı devlet yayıncılığı şeklinde adlandırılır. Bu sistemde kamu yayıncısı devlet ve siyasal iktidar karşısında özerk ve bağımsız değildir. Bu sistemde tarafsız yayıncılıktan da söz edilemez.

Oysa TRT, kamu hizmeti yayın kuruluşudur.. Avrupa’daki örnekleri gibi kuruluşundan bu yana ona yüklenen misyon budur. Anayasa ve TRT Yasası’nda da kamu hizmeti yayıncılığının olmazsa olmaz iki niteliği olan özerklik ve tarafsızlık konusuna vurgu yapılmıştır. Ne yazık ki kuruluş yıllarındaki kısa bir dönemin dışında tam anlamıyla gerçekleşmeyen bir misyon olarak kalmıştır.

Peki, TRT yönetimi kamu hizmeti yayıncılığı ilkelerini biliyor ve bu ilkeler doğrultusunda hareket ediyor mu?

İşte burada benim düşüncem gayet net ve açık: Biliyor olabilirler, ama bu ilkeler doğrultusunda hareket etmiyorlar.

Etselerdi, Türkiye’nin ve dünyanın konuştuğu bir konuyla ve ülkenin en önemli gündem maddesiyle ilgili bir mitingi az ya da çok yayınlarlardı.

Bir de o mitinge yüz binler katılmışsa…

Ama hiç yayınlamamak Anayasa’da ve TRT’nin yasasında yer alan tarafsızlık ilkesine hiç uymuyor.

Bir örnek daha; bu ülkede yaşayan her bireyin, her vatandaşın ödediği paralarla yayın yapan TRT, seçim dönemlerinde bile TBMM’de grubu olan bir siyasi partinin haberlerini vermiyor, mitinglerini yayınlamıyor.

TRT o partiye oy veren ya da vermeyi düşünen seçmenden para alıyor, ama onun haber alma hakkına yönelik sorumluğunu yerine getirmiyor.

Şimdi soru şu:  Bu durum tarafsız yayıncılığa uyuyor mu? TRT bunu yaparak kamu hizmeti yayıncılığının gereğini yerine getirebiliyor mu?

Diyeceksiniz ki şimdi veriyor.

Peki neden? Gayet açık İktidar ve iktidar destekçisi parti o siyasi partiyi muhatap aldığı için.

Bu da TRT’nin nasıl iktidarın güdümünde olduğunu ortaya koyuyor.

Örnekler çoğaltılabilir. Ana muhalefet partisi haberlerinin nasıl yazıldığı ve verildiğinden tutun da toplumun farklı kesimlerinin taleplerinin görmezden gelinmesine kadar pek çok olay sıralanabilir.

Açıklamada kamu hizmeti yayıncılığı yerine kamu yayıncılığı denmesi  belki de TRT’ye biçtikleri bu misyonla ilgilidir. Siyasal iktidarın politikalarını yaymak ve benimsetmek üzerine dayalı bir yayıncılık modeli…

Oysa TRT’nin sahip olması gereken yayıncılık modeli kamu hizmeti yayıncılığıdır.

Mülkiyeti devlete ait olan ama siyasal iktidarlardan bağımsız, “halk için yapılan, halk tarafından finanse edilen ve halk tarafından kontrol edilen” yayıncılığa işaret eder. Halk tarafından kontrol edilme şekli toplumun değişik kesimlerinden temsilcilerin katılımıyla oluşan danışma kurullarıyla olur.

TRT,  1964  yılında kurulurken 359 sayılı TRT Kanunu buna göre hazırlanmıştı.  O yüzden gerçek TRT’ciler bu kuruluş ilkelerine bağlı yayıncılardı.

Şimdi sayıları çok azaldı. Halen çalışan ve kamu hizmeti yayıncılığı mücadelesini veren az sayıdaki TRT’ci de yok sayılıyor.

Yanlış yapıyorsunuz dediklerinde de sözleri dikkate alınmıyor.

O yüzden TRT Genel Müdürü Prof.Dr. Zahid Sobacı’ya açıklamada sözü edilen ilkeleri (ki TRT Yasası’nın 5. Maddesinde gayet açık şekilde yazılmıştır) ile kamu hizmeti yayıncılığını özümseyebilmesi için TRT tarihini, TRT Yasası’nı, mevzuattaki değişimi ve nedenlerini dikkatlice okuyup incelemesini öneririm.

Akademiden geldiği için neden sonuç ilişkisini rahatlıkla kuracaktır.

Buna inanıyorum.

Ama çıkardığı sonucu TRT’nin şu anki yayıncılığıyla ve kendi yönetiminin tutumuyla karşılaştırsın.

Kamu yayıncılığı ve kamu hizmeti yayıncılığı arasındaki ayrıma bir de bu açıdan baksın.

TRT kime hizmet ediyor, gerçekte kime hizmet etmesi gerekir, düşünsün…

Çünkü gerçekler en net bilim insanın kafasında görünür.

Görünmüyorsa sorun daha büyüktür…