Siyasette Yeni Bir Dönem
Kemal ASLAN
Türkiye’de siyasette yeni bir dönemin başlayacak. PKK’nın 12’inci kongresinde silahları bırakma kararı Kürt siyasal hareketinde yeni bir dönemeci ifade ediyor. 1978 yılında kurulan PKK, 15 Ağustos 1984 yılında Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçesine baskın düzenleyerek doğrudan devleti hedef aldığını ortaya koymuştu. Gerçi 1978 yılından itibaren çok sayıda sivil, askeri personel ve güvenlik görevlisi şehit edilmişti. 50 bine yakın insan öldü bu süreçte. Silahların bırakılması kararı sorunların şiddet yoluyla çözülemeyeceğinin PKK tarafından da kabulü anlamına gelmektedir.
PKK’ya karşı mücadele 1990’lara kadar düzenli ordu çerçevesinde yürütülürken 1990’lardan itibaren düşük yoğunluklu savaş stratejisi çerçevesinde gerçekleştirildi. Özel tim ve özel kuvvetler terörle mücadelede görev aldı. 1980’lerin sonuna kadar gece uçuşlu helikopterler bile yokken 1990’lardan itibaren bu durum değişti. 2000’lerde devreye İHA ve SİHA’lar girdi. Amacım PKK ile mücadelenin tarihini yazmak değil. Ancak bu süreçte ön alıcı uygulamalar PKK’ya katılımın 2000’li yıllarda oldukça düşmesine yol açtı. Sur olaylarından sonra bu durum daha da net biçimde ortaya çıktı.
Ancak uluslararası koşullar PKK’nın da lehine olabilecek biçimde gelişti. Irak ve Suriye’de rejimin değişmesi yeni bir alan açtı. Amerikan emperyalizmi ve İsrail’in jeo stratejik çıkarları örgütün amaçlarıyla uyumlu hale geldi. Suriye’de bir Kürt devletinin kurulmasının zemini oluştu. PKK da bölgedeki bu duruma uyum sağladı ve Türkiye’deki mücadele yerine Ortadoğu’da yeni bir devlet kurmada öncü rol oynamak istedi. Silahları bırakma yönünde MHP lideri Bahçeli tarafından ortaya konulan tez de tam bu döneme denk geldi. Ak Parti de bu sürecin zemininin oluşmasını bekledi. En önemli çıkış İmralı’da bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’dan geldi: Örgütün kongreyi toplayarak silahları bırakması yönünde bir irade ortaya koydu. Bu iradeyi ortaya koyarken Kürt siyasi hareketine yönelik kayyum atamalarının sürdüğü bir dönemde Türkiye’deki hassasiyetleri de dikkate alan bir tutum sergiledi.
PKK’nın kongrede aldığı kararlar ayrıntılı olarak daha açıklanmadı ama bunun önemli bir adım olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Silahların bırakılması siyasette yeni bir dönemin başlayacağının işaretidir.
Artık Kürt siyasi hareketi terörle ilişkilendiren bir söyleme maruz kalmayacaktır. Legal kurulan partilerin doğmasına yol açan nedenler üzerinden siyasal mücadele devam edecektir.
Kürt Sorunu konusunda siyasal iktidarın da ortaya koyduğu irade demokratikleşme yönünde önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Kan dökülmeden siyaset yapılmasının zemininin yaratılması gelinen aşama açısından önemlidir. Alınan karara rağmen sınırlı sayıda küçük gruplar silahlı mücadeleye devam etme iradesi ortaya koysa da bölgedeki halkın da barış özlemiyle bu kararlar örtüştüğünden halkta karşılığı olmayacaktır.
Bu aşamanın sağlanmasında Bahçeli’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesi, kararlılığı dikkat çekicidir. Erdoğan, hem bir dönem daha cumhurbaşkanı olmak için hem de Suriye’de Türkiye’nin de desteklediği bir Kürt devletinin ya da özerk bölgesinin kurulmasından yanadır. Kurulacak bu devletin sahip olduğu petrol kaynaklarından yararlanmayı da düşünmektedir. Ayrıca cumhurbaşkanlığında kendisine rakip olabilecek adayın olası ittifakını da engellemeyi hedeflemektedir. Bir taşla üç kuş politikası yani.
Ancak, asıl sorun bu yeni dönemde başlamaktadır. Kayyumlu belediyelerde durum ne olacaktır? Kürt siyasi hareketinden seçilenler yerlerine dönebilecekler midir? Siyasi af çıkarılacak mıdır? Öcalan’ın durumu ne olacaktır? Dağda bulunun kadroya ve militanlara yönelik ne tür olanaklar sağlanacaktır? Kürtlerin uzun zamandır talep ettikleri kültürel kimliklerle ilgili ne yapılacaktır? Selahattin Demirtaş hapisten çıkarılacak mıdır?
Demokratikleşme yönünde ne tür adımlar atılacaktır? Avrupa Yerel Yönetimler Şartı ne ölçüde uygulanacaktır? Sorular çok. Ancak vurgulanması gereken de şu: Siyasal iktidar seküler muhalif sol kesimlere çok katı bir tutum içindeyken Kürtlere yönelik açılımı ne kadar yapabilecektir? Bunun nesnel zemini ne kadar vardır? Bir tarafı kıskaç altına alırken diğer tarafı gevşetmek ne kadar mümkün olabilecektir? Böyle politikalar bir tür demokratikleşmenin önünde de engel değil midir? Pragmatizm ile demokratikleşme ne ölçüde sağlanabilecektir? Hepsi yaşayarak yanıtlayabileceğimiz sorulardır. Ön yargılı olmamak, sakin ve temkinli bir tutumla gelişmeleri değerlendirmek önümüzdeki süreç açısından da önem taşımaktadır. Diğeri kolaycılık ve sığ değerlendirme olur.