Marmara Depremi üzerine saptamalar

Kemal ASLAN

23 Nisan’da saat 12.49’da İstanbul’da Silivri’ açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem 1999 yılından bu yana bu konuda sürdürülen tartışmaların yeniden gözden geçirilmesine yol açtı. O dönemde Profesör Dr. Celal Şengöl ve Le Pichon fayın tek parçalı olarak parçalanacağını ve 7,6 büyüklüğünde bir deprem olacağını iddia etmişlerdi.  Bu son deprem bu tezin çöküşüne yol açmıştır. O dönemde Profesör Dr. Cenk Yaltırak, Profesör Dr. Naci Görür, Profesör Dr. Şener Üşümezsoy, Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu ise Marmara’da olasıdepremin iki parçalı kırılacağını görüşündeydi. Bu görüşü savunanlar bugün haklı çıktı. Bilim olasılıkları dikkate alır, tahminler öngörüler uzun yıllara dayanan veriler çerçevesinde yapılmaktadır. O yıllardan bu yana jeoloji, jeofizik, gibi alanlarda çok sayıda bilim insanı yetişti. 17 Ağustos 1999 depremini Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan birkaç ay önce Cumhuriyet Dergi’de yazdığı makale ile dile getirmişti. Dediği biçimde deprem gerçekleşti ve sonuçlarını hep birlikte yaşadık.

Son deprem üzerine yine bilim adamları arasında tartışmalar sürüyor. Bilim verilere dayanılarak yapılır. Bu konuda Marmara Denizi’nde en çok araştırmayı yapanlardan biri Profesör Dr. Cenk Yaltırak. Ancak kamuoyu onu yetirince tanımıyor; o da pek ekranlara çıkmayı sevmiyor.

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, uzun yıllar MTA’da çalıştığı için Marmara Denizinin jeolojik yapısını oradaki veriler çerçevesinde biliyor. Onun bu alanda makale yazmaması bu konuyu bilmediği anlamına gelmiyor. Şu ana kadar tezleri tuttu. Ancak günümüzde Marmara Denizi’nin üç boyutlu haritalanması dahil zeminde meydana gelen deformasyonlar değerlendirilen bilim insanları var. Artık daha ileri teknolojiler kullanılabiliyor. Bir deprem uzmanı yıllar önce bana “Marmara Denizi’nin zeminini avuç içimiz kadar iyi biliyoruz” demişti. Ancak tartışmalar bunun tam da böyle olmadığını doğrular nitelikte. Bilim insanları Marmara Denizi’nde 23 Nisan’da meydana gelen depremden sonra fayın doğu yönüne doğru hareket ettiğini konusunda anlaşıyorlar. Anlaşmazlık depremin büyüklüğü konusundan kaynaklanıyor. Naci Görür 7 ve üzerinde bir depremi öngörürken Şener Üşümezsoy, yeni bir depremin 6,5 büyüklüğünde olacağı görüşünde.

Övgün Ahmet Ercan da 30-40 yıl daha kuzey Marmara’da bir deprem olmayabileceği düşüncesinde. Bilim insanlarının bu kadar farklı görüşlere sahip olması tekçi anlayışın her alanda etkili olduğu ülkemizde kafa karışıklığına yol açıyor. Bilim insanları eldeki veriler çerçevesinde değerlendirmelerini yapıp olasılıkları dile getiriyorlar. Öngörülmesi zor bir alanda kestirimde bulunmak kolay değil. Sonuçta doğanın davranışı ölçülebilir olsa da bu davranış gerçekleştikten sonra anlamlı bir ilişki kurulabiliyor. Geçmişte olan depremler ve Kuzey Anadolu Fayının yılda 2,5 milim hareket ettiği dikkate alınırsa ve Marmara Denizi’nin Batı ucunda 1912’deŞarköy-Mürefte’de 7,3 büyüklüğünde deprem olduğu hatırlanırsa burada bir depremin olması için en az 100 yılın geçmesi gerektiği belirtiliyor.

Marmara Denizi’nin Doğu ucunda 1999 yılında 7,4 büyüklüğünde deprem olduğundan burada gerekli enerjinin birikmesi için en az 200 yıllık bir süre var. Üstelik 1999 depreminden sonra enerji birikimi doğuya kaymış ve 12 Kasım 1999’da 7,2 büyüklüğünde bir deprem olmuştu. 

Bilim insanlarının bir bölümü Adalar önünde bir deprem olmasının muhtemel olduğu görüşündeler. Şener Üşümezsoy ise burada deprem olmayacağı görüşünde. Kısaca deprem konusunda uzlaşma yok. Kesin olan şu tek parçalı kırılma tezi çökmüş durumda.

Bu depremde yerel yönetim ile siyasi iktidarın ortak hareket etmediği bir kez daha ortaya çıktı. 1999 depreminden sonra siyasal iktidar valilik başkanlığında AFAD’ı yerel yönetim ise AKOM’u kurmuştu. O dönemde yerel iktidarda olanlar şimdi merkezi iktidarda. Ancak deprem konusunda ortak çaba gerçekleştirilemiyor. Oysa birlikte hareket edilmesi teknolojinin, kaynakların, insan gücünün birleştirilmesi bu tür afetlerde belirleyici oluyor.

Depremde sadece 151 kişinin yaralanması can kaybının yaşanmamasında yerel yönetimin ve siyasi iktidarın 80 bine yakın binayı yaklaşık 360 bin konut ve 50 bin işyerinin kentsel dönüşüm projeleri kapsamına almasının rolü oldu. Yoksa bu depremde de çok sayıda insan ölebilirdi.

Ancak depreme hazırlık konusunda makro ve mikro planların uyumlu bir biçimde yürütüldüğü söylenemez. Bu konuda mahallelerden başlayarak İstanbul’un her ilçesinde arama ve kurtarma ve acil yardımı da içeren afet eğitiminin hızlandırılması gerekmektedir.

Deprem sırasında en çok sıkıntı toplanma alanları konusunda yaşandı. Halbuki bu alanlar Hayri Kozakçıoğlu’nun İstanbul Valisi olduğu dönemde Vali Yardımcısı Cafer Akyüz koordinatörlüğünde saptanmıştı. Maalesef o alanlara gökdelenler ve AVM yapılmış durumda. Millet Bahçeleri ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin restore ettiği tarihi alanlar, parklar bahçeler vatandaşların tercih ettiği toplanma alanları oldu. Daha büyük bir depremde bu alanda büyük bir sıkıntı yaşanmasının tahmin etmek zor değil.

Bir başka sorun ulaşım alanında ortaya çıktı. Otomobilleri olanlar İstanbul’u terk etmek için araçlarına bindiler yollar kilitlendi. Daha büyük bir depremde İstanbul dışından gelebilecek arama-kurtarma ekipleri böyle bir durumda kente zor girer. Egoizmin aşılması gerekiyor. Ama henüz bu bilince ulaşılmış değil.

En önemli sorun iletişim alanında ortaya çıktı. Türk Telekom, Vodafone ve Türkcell Türkiye’nin üç büyük operatörü olarak bu depremde de iyi bir sınav vermedi. Oysa reklamlarda dronlar sayesinde sürekli iletişim sağlandığının algısını yaratıyor bu şirketler. Abonelerin bu operatörlere güveni oldukça sarsılmış durumda. Bu sorunun acilen çözülmesi gerekiyor. İnternette kısa süreliğine sorun yaşandı ama sosyal medya üzerinden insanlar haberleşmeyi sürdürdü.

Daha önceki depremlerde insanlar öncelikle enformasyon ihtiyacını geleneksel medya aracı olan televizyondan sağlarken bu depremde olan biteni x, instagram üzerinden edinmeye çalıştı. Kamu kurum ve kuruluşları ile uzmanların da bu kanalları daha çok kullanmalarının gereği ortaya çıktı. Böylesi kriz durumları geleneksel davranış biçimleriyle yönetilemez. Kaotik bir ortam oluşmaması, panik ve korkunun etkili olmaması için 10-15 dakikada bir enformasyonun kamuoyuna ulaştırılması gerekir. Bunun etkili biçimde yapıldığı söylenemez. Başta İstanbul Valiliği ve belediyeler bu konuda gerekli önlemleri acilen almalıdır. Krizi yönetecek uzmanlarla çalışmanın yollarını bulmalıdır. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın inisiyatif alarak açıklama yapması yerinde olsa da böylesi durumlarda bu açıklamaların daha sık ve sosyal medyada kanalları üzerinden toplumla paylaşılması önemlidir. Gerektiğinde herkese gelişmelerle ilgili SMS yollanmalıdır.

Herkes uzmanlığı çerçevesinde toplumu derinden etkileyebilecek bu konuda işbirliği yapmalıdır. Özellikle alanlarında uzman ve deneyimli olan meslek odaları ve konuya dahil edilmelidir.