Özlem BERKİT
Uzun zamandır bu problem benim kişisel gündemimde de üst sıralardaydı.
Ben bir hayvan severim. Hem evimde hem de sokakta çoğunlukla köpekleri sokak hayvanlarını beslerim. Hayvan severler de açıkça söylenmese de üçe ayrılır. Kediciler, köpekçiler ve bütün hayvanlara zaafı olanlar. Ben kedilere daha çok kişi tarafından bakıldığını onların daha iyi beslendiğini ve zararsız görüldüğünü düşündüğümden köpekçiyim. Kedi sevmezler de çoktur ama onlar genellikle söylenicidir, pek eyleme geçmezler. Köpek sevmezler ya da korkanlar ise; harekete geçer. Şikâyet eder, alınıp götürülmesi, öldürülmesi için ellerinden geleni yaparlar.
Köpekçiyim köpekçi olmasına ama köpeklerden de korkarım ve korkulması gerektiğine de inanırım. Çünkü köpek etçil bir memelidir Bozkurt’un alt türüdür. İnsan 12 bin yıl önce köpekleri evcilleştirmiş yani kendine alıştırmış, beslemiş birlikte yaşamaya başlamıştır. İnsanın köpeği beslemesinin nedeni köpeğin vahşi gücünü, güdülerini kendi çıkarı için kullanmaktır. Kendini diğer vahşi hayvanlardan ve insanlardan korumak, malını ve sürüsünü korumak için köpekle yaşamıştır. Yani köpek 12 bin yıl boyunca sahibinin kucağında oturmak ona pati uzatmak için falan yoktur insan yaşamında. İşi insanı ve malını korumaktır. Nasıl mı ısırarak, dövüşerek, koku alarak. Havlayarak tehlikeyi haber vererek.
7 – 9 bin yıl önce çiftlik hayvanlarının evcilleştirilmesi ile insanın gen mühendisliği devreye girmiş ve köpekler sürü güder olmuş ve bu yönde yapay seçilime uğramıştır. Beş ana köpek ırkı insan eliyle 400’e çıkarılmıştır.
Köpeklerin dişleri tüm etçillerde olduğu gibi yüksek taçlı ve sivridir. Bu dişler et parçalamanın yanı sıra silah olarak da kullanılır ve otçulların öğütmeye yarayan geniş dişlerinden farklıdır.
Köpekler sosyal canlılardır. Bu nedenle insanlarla ya da diğer köpeklerle birlikte yaşamayı yalnız yaşamaya tercih ederler. Uzmanlara göre köpek, atası kurt gibi bir sürü hayvanıdır.
Köpekler de kurtlar gibi hâkimiyet bölgesi bilincine sahip hayvanlar olarak bilinir. Öyle ise köpek insan eliyle evcilleştirilmiş bir kurttur ama tüm kurt özellikleri neredeyse genetiğinde saklıdır. O halde köpeklerin ısırması şaşırtıcı değildir. Nitekim 11 yıldır birlikte yaşadığımız MalteseTerrier ( insan eliyle küçültülmüş, tüy dökmez hale gelmiş ve albino Malta Teriyeri) köpeğimiz Çapi’nin yemek yerken kemiğini önünden almaya çalışın bakalım ne oluyor? Köpek gerginlik anında ısırır ve havlar buna şaşırmak ancak kendini dünyanın merkezi zanneden insana has bir durumdur.
Doğadan uzaklaştıkça dünyanın gerçekliğini kaybetmiş insan, ağaca, hayvana, havaya, suya yabancılaşmış seküler dinlerin de etkisiyle kendini bulunmaz Hint kumaşı sanmış.
Dünyadaki her şeyin kendi için var olduğuna inanmış.
Hey insanlar, dostlar doğadaki canlılarla birlikte bu yeryüzünde yaşayacağız. Bunun başka yolu yok. Nasıl ki ve susuz, havasız var olamayız, onlarsız da yapamayız. Doğanın düzeni bunu söylüyor.
Şehirleşmeyle hizmetlerine daha az ihtiyaç duyduğumuz köpekler var, ama onları görmezden gelemez öldürerek kurtulamayız. Tıpkı nüfus artıyor diye çocuklarımızı uyutmadığımız gibi.
Madem evcil hayvanların kontrolü, eğitimi ve rehabilitasyonundanyerel yönetimler sorumlu o halde bu canlılar sessiz vatandaş kabul edilmelidir.
Nüfus sayımları tam olarak yapılmalı; cinsleri tespit edilmeli, mutlaka çip takılmalı, çip çıkartmak kesinlikle yasaklanmalıdır.
Evlerde ve sokaklarda yaşayan köpeklerin tamamına takılacak çip takip edilmelerini sağlayacak, doğum ve ölümleri kontrol edilebilecek hangilerinin saldırgan davranış sergilediği bilinebilecektir, buna uygun tedbir alınabilecektir.
Vatandaş kabul edilmeleri pek çok sorunu çözecek tıpkı bizler gibi barınma, beslenme, sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına kavuşacaklar ve bu hakları yasalar ile güvence altına alınmış olacaktır.
Vatandaş olarak kabul edilen bu canlılar sağlık sistemine dahil edilmelidir. Nasıl ki çalışanlar sigorta sistemine prim ödeyerek sağlık sisteminden faydalanabiliyorlarsa evcil hayvan sahipleri de prim ödeyerek evcil canlıları için sağlık ve bakım olanaklarından faydalanabilsinler.
Primlerle devlet ve araştırma hayvan hastaneleri kurulmalı, köpeklerin eğitim ve gündüzlü ya da yatılı bakım hizmetinden faydalanması sağlanmalıdır.
Sokak hayvanları bu sistem içinde kısırlaştırılmalı, takipleri yapılmalıdır.
Hayvan üretimhaneleri kapatılmalıdır. Yerli olmayan ırkların yurt dışından ülkeye getirilmesi ve satılması yasaklanmalıdır.
Tıpkı korunmaya muhtaç çocuklara nasıl sahip çıkmak zorunda isek sorumluluk hepimize ait ise bu problem de ortak sorumluluğumuzdur. Görmezden gelerek, en ilkel yolu çözümmüş gibi sunarak sorumluluktan kurtulamayız.
Sahipsiz hayvanlar için de koruyucu ve sahiplenici sistem kurulmalı; bu kişilere maddi ve manevi destek sağlanmalıdır. Hayvan edinme, koruyucu olmak fikri yaygınlaştırılmalı teşvik edilmelidir.
Mama ve aşılara mutlaka devlet desteği getirilmelidir. Böylece koruyucu ve sahiplenicilerin besleme yükü hafifletilmelidir. Sağlık hizmeti serbest veteriner hekimlerin tekelinden alınmalı devlet tarafından hayvan hastaneleri kurularak aşı, tedavi gibi ağır maddi yük hafifletilmelidir. Hayvan ilaçları için eczaneler kurulmalıdır. İlaçlar da veteriner tekelinden çıkarılmalıdır.
Hayvan mezarlığı çoktan olması gereken bir şeydir. Çözülmesi en kolay sorun budur belki de.
Gelelim asıl meseleye sahipsiz köpek saldırıları nasıl çözülecek benim önerim hapishanedir. Tıpkı suç işleyen insanı nasıl cezalandırıyorsak suçuna ve rehabilitasyona verdiği cevaba göre sokak köpeğinin de cezalandırılacağı bir sistemin yaratılmasıdır.
Hey attın tuttun bir sürü öneri getirdin de sen kimsin derseniz; çocukluğunda belediye ekiplenin uyutucu silahlarla köpekleri öldürdüğünü ve o leşlerin günlerce sokaklarda kaldığını gören, zehirli et atılarak köpeklerin telef edilmesi yöntemine geçilmesi ile sahipli köpeğini kaybeden bir çocuğum.
2024 yılında hâlâ bu en ilken yoldan başka çözüm bulunamamasını kabul etmeyen edemeyen bir zavallı hayvan sever, köpek sahibi bir garip vatandaşım.
Düşüncelerin paylaşılmasıyla uyutma dışında bir çözümün bulunacağına inanıyorum.
Söz çözümü doğurur.