Denizlerin sıcak gündemi: Münhasır ekonomik bölge

Ceren Balel/gazetesanal.com

Kıbrıs açıklarında ve Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve petrol kaynaklarının bulunması ve deniz yetki alanları için devletlerin birbirleri ile yaptıkları ikili anlaşmalar, kıta sahanlığı ile münhasır ekonomik bölge konusunu gündeme getirdi.   

Ege Denizi ile Doğu Akdeniz’de son yıllarda bulunan doğalgaz, petrol ve diğer deniz tabanının altındaki enerji kaynakları bu kaynaklardan yararlanmak isteyen bölge devletleri arasındaki temaslar ve ihtilaflar, deniz yetki alanı; özellikle de bu alanlardan münhasır ekonomik bölge kavramının uluslararası gündemde sıklıkla yer almasına yol açıyor.

kısaca deniz yetki alanları…

Deniz yetki alanları, karasuları, bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge çerçevesinde ele alınıyor.  

Karasuları ile kıta sahanlığı kıyı devletinin doğal hakları iken; münhasır ekonomik bölge uluslararası düzeyde ilana bağlı.

Karasuları kıyı devletinin esas hattından (kıyı ülkesinin karasının bitip kıyısının başladığı çizgi) itibaren deniz yüzeyinde devam genişlikteki doğal uzantısı olarak kabul ediliyor. Uluslararası anlaşmalara göre en fazla 12 mil genişlikte olabiliyor.

Kıyı devleti, karasuları üzerinde mutlak egemendir. Karasuları üzerindeki hava sahası, uçuş bilgi bölgesinin (FIR) denetimi de kıyı ülkesindedir.

Bitişik bölge bir devletin karasularının bitiş sınırından başlayarak açık denize doğru kıyı devletinin belli yetkileri kullanabildiği deniz kuşağı anlamına geliyor. Karasularının bitiş sınırından en fazla 12 mil açığa doğru kullanılabilen bu kuşak, yalnızca suyun yüzeyini ifade ediyor. Bitişik bölge, karasularının 3 mil ile sınırlı olduğu dönemlerde, devletlerin güvenliklerini ve çıkarlarını yeterince koruyamadıkları savından yola çıkarak oluşturulmuş bir uygulama.

Kıta sahanlığı esas hattından başlayarak denizin altında devam eden, deniz tabanındaki ve toprak altındaki canlı-cansız doğal kaynakları kıyı devletinin kullanabildiği bölgedir. Sünger, istakoz, yengeç, ahtapot, mercan gibi deniz tabanına sürekli olarak tutunan canlıların ve deniz tabanından çıkarılan petrol, doğal gaz ile diğer madenlerin ekonomik hakları kıyı ülkesindir. Önceki dönemlerde kıyıdan başlayarak açık denize doğru 200 metre derinliğe kadar uygulanan kıta sahanlığı, 1982 Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde yer alan hakkaniyet ilkesi gereğince kaldırıldı. Bugün, kıta sahanlığı genişliği saptanırken coğrafi koşullar, komşu devletlerin konumları da göz önünde bulunduruluyor. Kıta sahanlığı, kıyı devletinin toprağının deniz altındaki doğal uzantısı olarak kabul ediliyor.

Kıta sahanlığının genişliği denizin altındaki coğrafi koşullar ile aynı denize paydaş diğer ülkeler arasındaki sınır paylaşımına bağlı olarak, 200 mile çıkabiliyor.  Açık, geniş ve karşı karşıya olan iki kıyı devletinin birbirlerine olan uzaklığı sayesinde 350 mile kadar ilerletilebilir. 

Münhasır ekonomik bölge ise, sıkça kıta sahanlığı ile karıştırılabiliyor. Sınırları genelde kıta sahanlığı ile aynı olmakla birlikte; ekonomik hakların kullanımı ve hukuki açılardan münhasır ekonomik bölge çok daha avantajlı bir alanı belirtiyor. Kıta sahanlığının aksine, münhasır ekonomik bölge kıyı devletinin doğal hakkı değil ve devletlerarası anlaşma sonucu oluşuyor.  Kıyı ülkesinin esas hattan başlayarak açık denize doğru, kıta sahanlığını da kapsayan 200 millik alana doğru ilerleyen koordinatları vererek, bu alanı münhasır ekonomik bölge ilan etmesi gerekli. Diğer devletlerin bu ilana itiraz etmemesi koşulu ile söz konusu alan, artık kıyı devletinin münhasır ekonomik bölgesi oluyor.

Kıyı devleti, münhasır ekonomik bölge ilan ettiği alanın su tabakasında balıkçılık ve tüm canlı bitki türlerinin kullanımı; suda asılı duran cevherler, toprak altındaki yumrular, deniz tabanı altındaki enerji kaynaklarını arama ve sondaj; deniz üzerindeki rüzgâr ve akıntı gibi doğal kaynakların kullanım hakkına sahip oluyor. Kıta sahanlığı ise bu kaynakların ekonomik kullanımına olanak tanımıyor.

Münhasır ekonomik bölge ilanı, komşu iki devlet arasında olabileceği gibi tek taraflı yapılabiliyor. Bu durumda söz konusu ilanın kabulü içinse yapılan ilâna diğer devletlerin itirazda bulunmaması koşulu var. Yani, tek taraflı bir ilana karşı diğer devletlerden bir itiraz gelmesi durumunda münhasır bölge ilanı geçersiz oluyor.

Münhasır ekonomik bölgelerde diğer devletlerin hakları

Münhasır ekonomik bölgelerde, kıyı devletinin izni olmadan balık avlamak, bu alanlara platform yerleştirmek veya kıyı devletince yerleştirilmiş platformlara çıkılması mümkün değil. Komşu devletler ile kıyısı olmayan diğer bölge devletleri, ülkelerinin besin gereksinimini karşılamak için kıyı devletinin izni ile, bu alanlarda balıkçılık yapma hakkı alabiliyorlar. Bu alandaki canlı türlerinin nesillerinin tükenmemesi ve korunmaları ise kıyı devletinin sorumluluğunda.

Münhasır ekonomik bölge ilan eden devletlerin karasularından ötesi açık deniz statüsünde değerlendirildiğinden, bu alanlarda ekonomik kapsamın dışındaki konularda açık deniz kuralları geçerli oluyor. Dolayısıyla karasularını aşa, ancak münhasır ekonomik bölgede kalan alanlarda, diğer devletlerin deniz dibinden iletişim kablolarını ve enerji nakil borularını geçirmesi için kıyı devletinin izni gerekmezken; buralarda gemilerin seyrüsefer ve uçakların uçuş serbestileri de oluyor.

Münhasır ekonomik bölge kavramının ortaya çıkışı

İlk olarak 1945’te dönemin ABD Başkanı Harry Truman, devletlerin kıta sahanlığındaki alanların ekonomik olarak işletilebilmesi gerektiğini savunması, münhasır ekonomik bölge kavramının oluşmasındaki temel olarak görülür. Sömürge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanarak, devletleştiği 1960’lardan başlayarak sermaye birikimi açısından dezavantajlı, toprakları doğal kaynaklar açısından elverişsiz, besin kaynakları ülke nüfusları için yeterli olmayan bu yeni devletlerin deniz alanlarındaki kaynaklardan yararlanması kavramı güçlendi.  Devletlerin karasularından açık denizlere doğru ilerleyen su tabakası, deniz yatağı ve toprak altı alanından yararlanmasını sağlayan münhasır ekonomik bölge kavramına, ilk defa 1982 Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde yer verildi.

Sözleşmede, münhasır ekonomik bölgelerin sınırlandırılmasında bir komşu devletler arasında çıkabilecek anlaşmazlıkların söz konusu devletler arasında diplomasi ile çözülmesi öngörülüyor. Bitişik veya karşı karşıya bulunan devletlerin sınırlandırmayı hakkaniyetli biçimde çözemediği durumlarda ise, uluslararası hukukun öngördüğü sınırlandırma ilkeleri ve mevcut içtihatlara başvurulması gerekiyor. Uluslararası yargı ile anlaşmazlığın çözümünde taraf iki devletin bu başvuruyu kabul etmesi şartı bulunuyor ve tek taraflı başvurular uluslararası hukuka taşınamıyor.

Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi

Türkiye, 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmamakla birlikte, Karadeniz’de 1986’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Karadeniz’de Sovyetler Birliği ile ikili anlaşma yaparak 200 millik alanı münhasır ekonomik bölge ilan etti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya Federasyonu, Gürcistan ve Ukrayna ile de bu anlaşma onaylandı. Türkiye 1997’de Bulgaristan ile de benzer bir anlaşma imzalayarak Karadeniz’deki tüm komşu ve karşılıklı komşuları ile münhasır bölge anlaşması yaptı.  Türkiye’nin kesinleşmiş tek bir münhasır ekonomik bölgesi bulunuyor.

Türkiye ile BM tarafından kabul meşru Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım 2019 tarihinde imzalanan deniz alanlarının sınırlandırılması anlaşması ile iki ülke arasında münhasır ekonomik bölgedeki kaynakların erişimi ve bölüşülmesi için iş birliği kararı almıştı. Koordinatları da içeren karar BM’de yayınlanmıştı. Karara itiraz eden bölgedeki devletlerden: Yunanistan, Mısır ile benzer bir anlaşma imzaladığını açıklamış bu karar da BM’de yayınlanmıştı.

Türk Dışişleri Bakanlığı, Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan münhasır ekonomik bölge anlaşmasının “Türkiye için yok hükmünde” olduğunu, sahada ve masada bu tutumumun ortaya koyulacağını açıklamıştı.

Önümüzdeki dönem bu kavramlar çerçevesinde ülkeler arası gerilimlerin ve açıklamaların gündeme geleceğini öngörmek bir kehanet değil!