“Anormal, Normal”. Anormalin, normale dönüştürülmesi…

Recep Yaşar

Anormal Normal.”

Yıktırmam! Yıktırmayacağım!

Yık tır mam! Yık tır maya cağım!

Camlarında demir parmaklıklar bulunan binadan yükseliyordu. Tek kişinin güçlü haykırışı. Yık tır maya cağım!…

Oradan geçenlerin “Zavallı, yeni bir anormal getirmişler” söylenişleriyle acınası bakışlarla gözlerini “Ruh ve Sinir Hastalıkları” yazılan binaya çevirerek yollarına devam ettiler. Tımarhane, tımarhane diye söylenerek.

Yeni anormal bir mimardı. Alanında ülkenin sayılı uzmanlarındandı. Sahildeki tarihi bir kamu binasının restorasyonunun tüm aşamalarında yer almıştı. Mahallenin de sembolü olan binayı yıkmak istiyorlar. Memlekette “kentsel dönüşüm” başlamıştı. Deprem de bahaneleriydi. Oysa kentsel dönüşüm çoktan kamu mallarına çöken rantsal dönüşüme evrilmişti. Aynı film burada da oynanıyordu. Sahildeki kamu binasının yerine daha uzun bir bina dikmek istiyorlardı. “Tarihi mirasımızı koruyacağım” diyerek oy alan Belediye Başkanı ise seçildikten sonra rantsal dönüşüm sevdasına kapılmıştı. Binanın yeri stratejikti ve yıkılması gerekiyordu. Ünlü mimarımız binayı yıktırmayacağım diye çatıya çıkınca ne ünlülüğü kalmıştı ne de mimarlığı. Anormal sınıfına dahil edilmiş ve halkın arasında 46’ların yeri diye ünlenen Bakırköy’ü boylamıştı.

***

Aşık Mahmudi elinde sazı ile ünlü mimarımızı karşılayanlar arasındaydı. Sevdasını bağlamasının tellerinde dile getiriyordu Aşık Mahmudi, aynı zamanda düzene de karşı olan bir ozandı. Bağlamasında yükselen sesler anormaldi ve onun da yeri anormallerin yanı olmalıydı.

“Kimi haklı konuşmaz, kimi haksız konuşturmaz.

Kiminin de umurunda olmaz, o sadece konuşmaz.

Biri dedi böyle olmaz, biri dedi hep susulmaz.

Herkes sussun dedi bir akıllı, düzene karşı çıkılmaz.

Kimi anlatamadı sustu, kimi zaten hep suskundu.

Biri dedi böyle oldu, bir dedi kapansın bu konu.

Herkes konuşmalı dedi bir akıllı, o da anormal oldu.”

***

O düşünüyordu, ama sadece düşünüyordu. Neyi mi? Her şeyi. Fizik dersine aşıktı, kuantom, atom altı parçacıklar, Pavlov’un salyalı köpeği, insan denen varlığın hem kendi ırkına hem de diğer canlılara verdiği zararlar.. Liste uzayıp gidiyor. Kimyası bozuk deyip, misafir edeceklerini söylediler. Sıraladığı anormallikleri kanıt diye önüne sundular.

-İnsan denen varlık, sadece hayvana eziyet etmiyor, suçu ispatlanmamış insanları hapsediyor.

-Bir ırkı ortadan kaldırmak için milyonlarca insanı öldürebiliyor.

-Savaşı bitirme bahanesiyle atom bombasını hem de iki kez kullanabiliyor.

-İmparatorluğun devamı diye, kardeşlerini öldürebiliyor, zindanlara atabiliyor.

               ***

Anlam veremiyordu, etrafında olup bitenlerden ve yeni normal’lerden. Sormaya başladı.

-Ne, Nasıl, Neden?

Tehlikeli sorular soruyordu. Bu sorular onun anormal olması için yeterliydi. Kendisini diğer anormallerin yanında buldu.

Sormaya başladı, karşısına diktikleri uzmana. Normallerin halini, sıraladı sözcükleri.

Yanardöner, fikri başka zikri başka, bol bol manevra yapanlar, döneklik hali, dansöz gibi devamlı kıvıranlar, Tutarsızlık….

               ***

Onlar beyaz yakalılardı. Toplumun eğitimli sınıfındandılar. Fiziksel güçleriyle değil, fikirsel güçleriyle çalışıyorlardı. Şirketlerin vazgeçilmez elemanlarıydı. Onların aileleri çalıştıkları şirketleriydi ve onlar o ailenin bir bireyiydi. Eşi çocukları değildi onların ailesi, şirketleriydi ve mutluluk da şirketteydi. Çünkü zamanlarının çoğunu şirkete geçiriyorlardı. Şirketin çıkarları her şeydi,  mutluluk da oradaydı.  Mutluluğun en önemli kriteri de gökdelen plazada daha üst katta taşınmaktı. En üste, daha üste çıkmak. Onun için de çalışmalıydılar, çalışmalıydılar ve hep çalışmalıydılar…

Ya mutluluğu başka yerde ararsan! Haykırsan herkesin duyacağı şekilde.

Hiçbir şeyden tatmin olamıyorum ya. Anlık mutluluklar yaşıyorum ben. Yükselen mutluluklar bastırıyor beni. Sızlanıyorum, isyan edemiyorum. Oysaki bağımlılığın tersi özgürlüktür. Ben özgür değilim. Bağlamaya çalışılan bir öküzden farkım yok.  Var, farkı var elbet. Öküz öküzlüğünü bilir ve öyle yaşar. Ben öküzlüğümü biliyor ama öyle yaşamıyorum.

Böyle haykıran biri hiç normal olur mu? Tabii ki o bir anormal. Ve diğerlerinin yanında yerini alması gerekiyor.

               ***

Eski ahşap masanın etrafında oturmuşlardı. Kadın tepsideki mercimekten taşları ayıklıyordu. Erkek ise önünde eski bir hesap makinası, kağıt, kalem hesaplayıp duruyordu. Emekli maaşlarıydı hesaplamaya çalıştığı. Yine yetmiyordu. Kendi kendine söylenmeye başladı.

-İki ekmek, peynir, zeytin, reçel, yumurta… Kahvaltıda yeter. Öğlen ve akşam ise çorba, makarna, salata…

Kadın başını yukarı kaldırdı.

-Arada bir sebze yemeği de yaz. Pırasa, lahana… Hatta bamya.

Bamya istemek mi? Bu olacak şey miydi şimdi. Belli ki kadının bamyanın fiyatından haberi yok. Mahalle pazarında bu ayın zam şampiyonu bamya idi.

-Fiyatları takip etmek lazım, bu ay bamya yiyemeyiz hanım.

-Millet doları, euroyu takip ediyor. Biz de bamyayı, lahanayı… Bu da hayat mı! Bu da hayat mı!

Dertleşmeleri bitmedi, kira, doğalgaz, elektrik, su, ilaç katkı paraları, temizlik malzemeleri, torunların doğum günü… Dışarda artık yemek de yok. Çay simit bile yiyemiyoruz.

Ben gidiyorum deyip masadan kalktı, kadın. Boğazında düğümlenen kelimeler yavaş yavaş çıktı adamın “Bir çare bulacağız, umudunu yitirme” diye seslendi.

-35 senedir hesap yapıyorsun. 35 senedir denkleştirmeye çalışıyoruz. Hep eksiltiyoruz. Artık eksilmesi gereken bir tek şey kaldı, Ben. Ben de gidiyorum.

Adam arkasından kalktı; “beraber gidiyoruz”. Ve arkasına dönüp seslendi. “Ha bu arada, lütfen artık bizi rahatsız etmeyin”. Onlar da artık birer anormaldiler.

Anormallerin sayısı hızla artıyordu ve tımarhane de artık yer de kalmamıştı. Gerçi, memleketin her tarafı artık bir tımarhaneydi. Orada olsan da olmasan da bir şey fark etmiyordu.

               ***

Anormal Normal, Sarıyer Belediyesi Tiyatro Topluluğu’nun sergilediği oyun. Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi gören bir grup hastanın tiyatro yapmaya karar vermesi ve normal ile anormalin sorgulanmasının hikayesi.

M.Gökhan Bulut’un yazıp yönettiği, Koreografisinin Ebru Çapraz’ın yaptığı müziklerini ise Serkan Aynacı, İnci Akyüz ve Murat Puyan’ın yaptığı Anormal Normal oyununda, Murat Puyan, Ufuk Mubayacıoğlu, Ali Saraç, Hasibe Saraç, Zeynep Kurt, Goncagül Samanlı, Mahir Ergin, Abdullah Alparslan sahne alıyor.

Yönetmen Yardımcısı Melda Küsmez, Dekor Tasarımı Ali Koç, Kostüm- Aksesuar Tasarımı Ayfer Bekiroğlu, Işık Tasarımı ve Uygulama Melda Küsmez, Efekt Tasarımı ve Uygulama Aslışan Torun, Prova Sorumlusu/Sahne Amiri Melda Küsmez.

Oyunu izlerken hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Anormalin normalin yerini nasıl aldığını sorup duruyorsunuz kendinize. Elbette normal ve anormal göreceli kavramlar, toplumlara göre değişiklik gösteriyor. Ama bizim toplumun anormalleri vardı, nasıl da normale evrilmiş. Bakın neler olmuş, bir tiyatro oyununu seyreder gibi normalleşen hallerimiz.

-Bilgisiz bilgisiz her konuda fikri olanlar ve bunu milyonlara dikte edenler normal.

-Diğer canlılara eziyet edenler, -bana zarar vereceğini zannettim- diyerek ceza almayan ve ceza vermeyenler normal.

-Bir bölge insanının –sırf daha fazla güç ve para elde etmek için- geleceğini yok edenler ve buna göz yuman, kulak kapatan, konuşmayanlar normal.

-Doğanın kirletilmesine yol açarak, iklim krizine ve insanlığın geleceğinin ocağına incir ağacı dikenler ve buna da aynı üç maymun gibi davrananlar normal.

-Siyaset sahnesinde bugün evet dediğine yarın hayır, öteki gün ise tekrar evet diyerek şizofreni tanısı konularak yatırılması gerekirken hala ortalıkta yetmez ama evet diyenler normal.

-Kahvede yanlış taşı attı diye arkadaşının kafasında ıstakayı kıranlar ve öfke problemi yüzünden tedavi bile edilmeyip ortalığa salınanlar ve salanlar normal.

-Karısından şüphe duydu diye veya karısı onu istemediği için her türlü saldırıyı yapan ve ceza almayanlar ve buna ceza bile vermeyenler normal.

               ***

Yeni normal listesini sizde uzatabilirsiniz. Ne kadar çok olduklarını görürsünüz.

Amatör bir tiyatro topluluğunun anormal bir performans ortaya koyduğu oyunu izleyin. Oyunu izlerken kendinize de sorun, ben kimim. Yeni normal miyim yoksa anormal miyim? Ben sordum, anormalim!…