Af, sadakatsizlik, kaos ve Dünya üzerine…

AF, SADAKATSİZLİK, KAOS VE DÜNYA ÜZERİNE

Buse Gülin

Mutfak bıçağı büyüklüğünde çiviler yutmuş durumdayız. Hepsinin uçları küt dolayısıyla can yakamıyorlar fakat bu sefer terazide bir takım terslikler doğuyor. Açmazların rengi koyu, su kattığında bile berraklaşamıyor görüş kapasitelerimiz. O halde günün sorusu: Derinliğinden emin olmadığınız yerde nasıl güvenle yüzersiniz?

Kayıplar.. Dünya son zamanlarda sadece bunun üzerine dönüyor gibi. Şu bir kaç yılda mezarlıkların sayısı mı arttı yoksa var olana karşı aşırı mı hassasız bilmiyorum. Sadece baktığım her yerde ölümün vücudunu görüyorum. Nasıl güzel giyinmiş geziyor ortalıkta. Tarzı her gün değişiyor, yaşı da. Birini almaya geldiğinde, hep aynı gülümseme beliriyor suratında “Kaos”. Ölüm gülümsediğinde, kaos yükseliyor yeryüzünün çatlaklarından. Hassas insanların canları yüksek seviyelerde acıyor, bağların bile sınırları bulanıklaşıyor şu geçici hayatımızda. Bazılarımız,  diğerinin hayatına gözünü dikiyor, bazıları diğerlerinin insanlarını çalıyor. Üzülüyorum…

Ceviz, gürgen, ahşap, çelik, geniş, dar, uzun, kısa.. Maddi varlığımızın içine konulduğu muntazam şekilli kalıplar var. Bunlarla toprağın altına gönderiliyoruz. Sonu izolasyon olan fiziksellik için fazlaca riyakar çabalarımız var. Hep önemli noktaları teğet geçiyoruz. Merak ediyorum eğer benim insanım senin olduysa, senin olan kimin o zaman?

Ölümlü olmak zor bir denklem. Sadakatsizlik, affın kapısında dahi sabahlayamıyor. Bahaneleri hep yetersiz, hep hafif meşrepli bir duruşu var. Af, ona hiç inanmıyor. Ben daha önce yüzyıllarca çizgisinden sapmayan, böyle bir bitiriş görmemiştim. İnsan yaş aldıkça, affın bilgeliğine ucundan da olsa erişiyor. Anlıyorsun nedenlerini ve taşıdığı anlam uğruna ödediği bedellerini. Sırtımızda ki kamburların sebepleri çoğu zaman duruşlarımızın bozukluğundan, bu olay her zaman kendimizle beraber sürüklediğimiz yüklerle ilgili değil. Bilgeleşiyoruz, bilgeleştikçe kurtuluyor omurga.

Kıyamadığımız umutlarla doluyuz. Ölümlerine çeyrek kala, suni teneffüsü hak gördüğümüz iletişimsizliklerimiz var. Son bir hiddetle kurtarabilmek uğruna ihlal ediyoruz limitleri, çoğu da yanılgı çıkıyor. Baktım ki kare çerçeveye, üçgen resmi yerleştirmeye çalışıyoruz. Yani, doğru sıfatlar yanlış kalıplarda ziyadesiyle avam duruyor. Bu yüzden terk edişlerinde anlamları zayıf çünkü temeli mantıklı bir dayanaktan gelmiyor.

Uğruna tek bir kadeh doldurabileceğimiz ederde acılar dahi biriktirememişiz. Şişeleri karşımıza oturtunca kibirle bakıyorlar. Değeri olmayan duygulara karşılık onları bile açamıyorsunuz, dolaplarda ancak gelmeyecek günlerde tüketilmek üzere yıllanıyorlar. Sahici olmak çok pahalıya mâl oluyor bazen. Yalancı bir vertigo tutuyor inceden, başı her öne eğdiğinizde otomatik bulanmaya başlıyor mide.

Erdemler kayıp, ruhlar firarda, sadece fizikselliği dolduran süslü bedenlerimiz var. Onları da göze batıran seçtiğimiz aksesuarlar. Geçici süreliğine kiralamaya hayran olduğumuz vizyonların kitaplığını yapıyoruz. Kaç kişi olduk şu ana kadar? Kaç meslek, hayat, beden, yaş, görüş, saç rengi değiştirdik? Belirsiz. Mevsimler, bizim kişiliklerimiz kadar hızlı değişemiyor.

Düşünüyorum, ölüm yeniden bulunduğumuz adaya ayak bastığında, kim gerçekten duracak yanımızda? Kim savaşımıza ortak olacak ve hayatta kalacağız? Kaos mu bizi tüketecek yoksa biz mi onun düzenini yontacağız? İşte asıl mesele bu. Yaşama dahil edilecek nüfus çoğunluğunu, gayretleri ile doğru orantılı etiketlemek gerekiyor. Altın’a elmas, Elmas’a pırlanta etiketi basılmaz.

Cinsiyetçi dünyanın iki yüzlü iletişim tekniği var. Günahların bile filtrelemesi değişken. Aynı hatanın bedeli, 2 ayrı uzuvda farklı ödeniyor. Kadını avlaması için yollanan celladın bıçağı daha büyük mesela. Erkekler için hançerler yetiyor ki çoğu zaman ete bile batmıyorlar. Erkekler diyorum.. Yaşları kaç olursa olsun, mutlaka aklanıyorlar.

Kaos.. Yükselir yeryüzünün çatlaklarından. Anlıyorsunuz ki ölüm gülümsüyor. Herkes birbirinin insanını çalıyor, çalarken kendi de çalınıyor.. Af gaddar, sadakatsizlik buruk, kalp ise hissetmiyor.. Tabii, bunca karmaşanın içinde, dünyanın cenaze törenine katıldığınızı ve sizi de kendisiyle beraber götürdüğünü anca finalde öğreniyorsunuz…

Fotograf : George Frederic Watts, Chaos (1875), Boyut: 1,067 mm (42 in); Genişlik: 3,048 mm (10 ft), Tate Müzesi, Oda: 9, Londra.