Savruk Hissiyatlar Serisi…

Buse Gülin

Hayat adil değil ama aynı zamanda kendisine has bir komedi anlayışı da var. Fıkralar tasarlıyor üstüne insanları içerisine ” hakları ihlal edilmiş özneler” olarak yerleştiriyor. Kontrol edebileceğiniz noktaya kadar direniyorsunuz ama işlerin, hayatı etkilediği kısım; kollarınızın uzanamadığı bel çevresinden türüyor. Kokular, düşleyebildiğimiz minik hatıraların artıkları sadece. Yeniden aynı imgeleri zihnimizde çeviriyorlar. Sürekli oynatmaktan sıkıldığımız ama şarteli bir türlü kapatamadığımız bir sinema salonunda hapis kalmış gibiyiz. Zihnimiz öylesine dolu ki… Her nasılsa, Kıpırdamaya alan var ama çıkışa giden kapılar açılmıyor. Daima izlemek zorunda kaldığımız onlarca görüntünün kölesiyiz.

İnsanlar, kendi geçmişlerinin kölesidir. Hatırladıkça, zincirlerinin basınçları yükselir.

Her dünyada kabus “kara” değildir. Pembe renkten de türeyebilen sayısız hastalık gördüm. Doyasıya yiyip, lavabolarda sadece kusuyor gibiyiz. Herkes, birbirini hızlıca tanıyıp, tüketiyor. Gerçekten ikinci defa görmeye gittiğimiz kaç kişi var? Herkesin büyüsü tek seferlik. Herkes birbirini kapalı kapılar arkasında 1 kez görüyor ve yine aynı kapıların paspaslarına silinerek arındırılıyoruz. Paspaslar diyorum.. Bu yüzden çok kirliler.. Gidenin gelenin tüm artıkları üstlerinde.. Giden de gelen de insan olunca, gramajı ağır çekiyor hepsinin. Hoş! Gidişler bile artık muntazam şekilde bayağı, çarşaflarda başlayan kaynaşmalar çürümüş çilek kokuyor. Tırnaklarımızın araları nereden geldiği belli olmayan toprakla dolu, kim bilir kaç kişinin enkazını kazmaya kalktık affetmek için? Türetilmiş boşluklara, alt metini olmayan itirazlara sayısız isimler veriyoruz, sanki hepsi  bizi tanımlar gibi.. Eşitlikle gram ilişiği olmayan anıtlar diktik ruhlarımızın bulvarlarına. Sokaklar pis ama mermeri parlıyor tüm büstlerin.. Doğduğu an’a lanet okuyan sayısız et parçası var, yontuldukça duygular, kemiği iyice dışarı sarkıyor dilin.

Dinlediğinizde herkes masum, sorgularken  ortaya çıkıyor kibir. İçtenliğimle uzak durduğum kapılar var, tiyniyetlerini biliyorum arkasında bekleyenlerin. Medeniyetin okyanusu ortadan ikiye yarılamıyor, bu yüzden Hz. Musa’yı arıyor zihnim. Bize lazım olan biraz umut biraz da inançtı ama kayıplar yükseliyor, cinayeti derinleşiyor her evin.

Ne kadar betimlersem betimleyeyim, kötülüğün yüzü hiç kızarmıyor. Basitçe göz değdirilen yazılar biriktiriyoruz. Edebiyat, belki sayısız kelime topluluğu gibi geliyor olabilir ama tonlarca ağır duygudan oluşuyor. Bir çok kalbin intiharı, bir çok ruhun yükselişi, bazılarının ise ölümün eşiğinde bıraktığı bir sürü söylem var. Burada hiç bir şey göründüğü gibi değil çünkü işimiz hiç bir zaman görünen değildi. Ustalıkla saklanıyor imalarımız veya sitemlerimiz süslü kelime gruplarının içerisine. Anlamak için kafa yormak gerekli çünkü açıktan açığa verilen hiç bir düşünce, insanın kendi dalışı esnasında edindiği tecrübeden değerli değil. Bizim yazılarımız bireysel ideolojilerimizi başkalarına dayatmak üzerine olmadı hiç bir zaman. Yolu gösterip, kendi deneyimlerinizi toplamanızı sağlayan aralıklar oluşturuyoruz cümlelerin labirentlerinde. Herkesin okuduğunda ayrı anlam çıkarttığı bir sürü ifade biçimleri karalıyoruz. Metinlerin derin, süslü ve çok yönlü olmasının bir anlamı var. Bireysel zihin açmazlarınıza hizmet eden motivasyonları uyandırıyorlar.

İnsanoğlu yaradılışı sebebiyle hiç bir zaman kolayı seçen bir varlık olmadı. Biçimlendirilen kolaylığın bile zaferi aslında bir sürü kayıptan geliyor. Konunun öz’ü kimsenin kral veya kraliçe olmadığıdır. Ne Antik ne modern dünyada tüm insanlığı eş zamanlı yönetebilecek bir “insani nefis”  var edilmedi. Bu yüzden sahip olduğumuz küçük otoritelerimiz, sadece anlık olarak bizi oyalamak adına, yine bizim tarafımızdan tasarlandılar. Başkalarının karar mekanizmalarına hükmedecek kadar ne önemliyiz ne de güçlüyüz. Bunu fark edip, muntazam kibirlerlerimizin vitesini küçültmemiz gerekiyor. Yukarıdan bakıldığında var olan manzaranın güzelliği, eşit seviyede daha leziz bir deneyim sağlıyor. Burunları yukarıda değil, baş seviyesine uygun bir yerde tutmalı, egolarımızı durdukları yere çivilemekte tamamen bizim kontrolümüzde olan bir durum.

Hepimiz birbirimizi yeniden tanımalıyız diye düşünüyorum. Bunca yozlaşmışlık, bunca tükenmişlik ve bunca yeni deneyimler elde etmeye duyulan inanç, kötü bir temelden türetilmemeli artık. Yaşarken gözü karartıp, sonradan pişman olduğumuz hatta uğruna günah çıkardığımız eylemleri rutinlerimizden kovmalıyız. Birbirini seven ve iyi davranan insanlık “Ütopya” değil.

Biz bunu başaracağız ve birileri ileride bunu yazacak inanıyorum.

Platon’a sevgilerle,

Fotoğraf: Luciane Cristina Rodovalho, Pinterest