Libya’da hakimiyetini artıran Türkiye’ye yönelik uluslararası baskılar artıyor. Avrupalı güçler Türkiye’yi neden rakip olarak görüyor? Mısır, savaşa müdahil olur mu?
Alman Yayın Kurumu DW Türkçe Servisi, bu sorulara yanıt aradı.
Türkiye’nin Trablus hükümetine askeri destek vermesiyle Libya iç savaşında değişen dengeler, küresel ve bölgesel güçlerin mücadelesini yeni bir aşamaya taşıdı.
Fransa, Ankara’ya karşı tavrını sertleştirip, Avrupa Birliği’ni de Türkiye üzerinde baskıyı artırmak için harekete geçirdi. Rusya’nın Libya’da savaş uçaklarını konuşlandırması ve hava üstünlüğünü ele geçirmeye dönük adımlar atması ise gerilimi daha da yükseltti. Mısır’ın son uyarıları ise bugüne kadar “vekalet savaşları” şeklinde süren mücadelenin, bölgesel bir savaşa dönüşmesi tehlikesini artırdı.
Libya’daki en etkili iki aktör olarak görülen Türkiye ve Rusya arasında, ateşkesi sağlamaya dönük görüşmeler sürüyor. Ancak siyasi çözüme dönük kalıcı ve kapsamlı bir ateşkes sağlanmadığı müddetçe askeri üstünlük için yürütülen silahlı mücadelenin şiddetlenerek yayılmasından endişe ediliyor.
“Tehlikeli tırmanış”
Avusturya Avrupa ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü (AIES) kıdemli uzmanı ve Navarra Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Michaël Tanchum, “Libya’da gerilimin yeni ve çok daha tehlikeli bir basamağa tırmandığını” söyledi.
Son bir haftada yaşanan gelişmeler bu tırmanışı gözler önüne seriyor. Cumartesi günü, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in Libya ziyaretinden sonra, Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) Mayıs ayında ele geçirdiği Vatiyye askeri üssü “kimliği belirsiz savaş uçakları” tarafından hedef alındı. Türkiye’nin gönderdiği hava savunma sistemleri vuruldu.
Bu saldırıdan bir gün sonra, Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Twitter üzerinden, halen Hafter güçlerindeki Cufra ile ilgili olarak “Hedefteki Hava Üssü Cufra” paylaşımını yaptı. Paylaşımda Cufra’nın Sirte ile birlikte “yeni askeri hedef olarak“ belirlendiğine, bu bölgedeki “Hafter unsurlarının temizleneceğine” işaret edildi, Rusya’nın son hamleleri ile Mısır’ın “kırmızı çizgi” açıklamasına rağmen geri adım atılmayacağı mesajı verildi.
Salı günü ise Ulusal Mutabakat Hükümeti, SİHA’larla düzenlenen operasyonda Cufra’da bulunan ve Rus paralı asker grubu Wagner’e ait olan Pantsir hava savunma sisteminin imha edildiğini duyurdu. Operasyonda 3 paralı askerin öldürüldüğü, 7’sinin yaralandığı kaydedildi.
Bu gelişmeler uluslararası basında geniş yer bulurken, birçok uzman Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni destekleyen Türkiye ile Hafter’i destekleyen Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa’nın doğrudan karşı karşıya gelebileceği yorumlarını yapmaya başladı.
Libya’da kritik günler
Bölgedeki gelişmeleri yakından izleyen Michaël Tanchum, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Libya’da önümüzdeki günlerde yaşanabilecek gelişmeler konusunda, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin alacağı kararların ve yapacağı hamlelerin belirleyici olacağını söyledi.
Tanchum, ”UMH, Libya’nın zengin petrol yataklarının bulunduğu Sirte ve Cufra’ya ilerleyecek mi? Yoksa batı Libya’daki kazanımlarını konsolide etmeye mi çalışacak? Türkiye destekli UMH güçlerinin bu konuda yapacakları tercih, Libya geriliminin ne şekilde tırmanacağında belirleyici olacak” dedi.
Türkiye’nin Libya’da artan askeri etkinliği ile stratejik denklemde değişime yol açtığını, bununla birlikte Libya’da hava üstünlüğünü kuran tarafın avantajlı konumda olacağını vurgulayan Tanchum, “Gelinen noktada Rusya, Mısır ya da başka aktörler Türkiye destekli UMH güçlerine etkin bir şekilde karşılık verebilmek için daha kapsamlı bir hava gücüne ihtiyaç duyuyor” görüşünü dile getirdi.
“Türkiye’nin kalıcı olması istenmiyor”
Rusya’nın son dönemde Libya’nın doğusunda savaş uçakları konuşlandırdığı iddiaları, ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin büyük tepkisine yol açıyor.
ABD art arda yaptığı açıklamalarla uyarılarda bulunsa da, NATO ittifakının diğer üyeleri Libya konusunda bölünmüş durumda. Fransa ile Türkiye arasında Akdeniz’de yaşanan gerginlik, Macron yönetiminin Türkiye’yi Libya’ya “cihatçıları ithal etmek” ve istikrarsızlıklığa yol açmakla suçlaması, gerilimi daha da artırıyor.
Michaël Tanchum, Türkiye’nin Libya’daki askeri hamleleriyle, Doğu Akdeniz’deki stratejik izolasyondan kurtulmaya ve nüfuzunu Afrika’ya genişletmeye çalıştığına işaret ederken, AB’deki kimi büyük güçlerin ise Libya’da kalıcı bir Türk askeri varlığının bulunmasını istemediklerini vurguladı.
Bazı Avrupa ülkelerinin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de askeri güç bulundurarak, enerji geçişlerini kontrol edebilir hale gelmesinden, göçmen akışlarını etkileyebilmesinden endişe ettiklerine işaret eden Tanchum, “Paris, Türkiye’nin Libya’daki varlığını, Fransa’nın Kuzey Afrika ve kıtanın diğer bölgelerindeki çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak algılıyor” dedi.
AB, Türkiye’ye yaptırım uygular mı?
Fransa ile Türkiye arasında son haftalarda gerilim giderek artarken, Avrupa’nın bir diğer önemli ülkesi Almanya, AB dönem başkanlığı döneminde krizin daha da derinleşmesini ve kontrolden çıkmasını önlemeye çalışıyor.
Türkiye ile iplerin kopmasını istemeyen Almanya, Ankara’nın Fayiz es-Serrac hükümeti üzerinde etkisini kullanmasını sağlayarak, Libya’da çatışmaların durmasını ve siyasi çözüm sürecinin yeniden başlatılmasını hedefliyor.
Ancak gerek Fransa, gerekse AB üyeleri Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye karşı daha sert adımlar atılması talepleri, zorlu bir sürece işaret ediyor. Türkiye’ye, Doğu Akdeniz ve Libya’daki tek taraflı askeri hamleleri nedeniyle yaptırım uygulanması çağrılarının üye ülkeler arasında destek bulup bulmayacağı belirsizliğini koruyor.
Tanchum, AB Dışişleri Bakanlarının 13 Temmuz’da yapacakları Türkiye konulu toplantının önemine dikkat çekerek, “AB bakanlarının toplantısı, krizi kontrol altına almayı sağlayabilecek bir fırsat sunabilir. Ancak toplantıda Türkiye’ye yaptırım uygulanması kararlaştırılırsa bu gerilimi daha da alevlendirerek, Libya’da şiddet sarmalını daha da şiddetlendirebilir” dedi.
Libya fiilen bölünebilir
Gelişmeleri çok yakından izleyen isimlerden biri olan, University College Dublin (UCD) uzmanı Stefano Marcuzzi’ye göre Türkiye, artan uluslararası baskılara ve Sirte’deki direnişe rağmen geri adım atmayacak.
Türkiye’nin son günlerdeki hamleleriyle, Libya’daki hedeflerine ulaşmakta kararlılık mesajı vermeye çalıştığını vurgulayan Marcuzzi, buna karşın Hafter’i destekleyen Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa ya da Rusya’nın büyük çaplı ve doğrudan bir askeri müdahaleye yanaşmayacağı görüşünde.
Hafter’i destekleyen bu ülkelerin, UMH’yi destekleyen Türkiye’den farklı olarak, net bir stratejiye sahip olmadıklarına, ayrıca koordineli de hareket etmediklerine işaret eden Marcuzzi, “Bir kaç hafta önce yaptığı tehditlere rağmen Mısır’ın harekete geçmekte tereddütlü olduğunu görüyoruz. Rusya ise biri Türklerin diğeri Rusların etki alanında olacak şekilde, Libya’nın ikiye bölünmesini tatmin edici bulacaktır. Oysa Mısır, örneğin Tobruk’un Rusya denetimi altında olma ihtimalinden memnun değil” dedi.
Ateşkes giderek zorlaşıyor
Uluslararası toplum son haftalarda Libya’da kalıcı bir ateşkes sağlamak için, ihtilafa müdahil olan ülkeler ve taraflar üzerinde baskıyı artırsa da, alanda yaşanan gelişmeler ateşkesin sağlanmasının giderek daha zor oldugunu gösteriyor.
Uzman Stefano Marcuzzi, sürecin askeri açıdan tıkanması halinde uluslararası toplumun öneminin artacağına dikkat çekerek, böyle bir noktaya gelindiğinde Batılı aktörlerin, askeri misyon dahil, ateşkesi izleyerek uygulanmasını sağlayacak çok uluslu bir görev gücü oluşturma iradesini ortaya koyması gerektiğini söyledi.
Ancak bugüne kadar böyle riskli bir görev konusunda isteksiz tutum sergileyen Batılı ülkelerin, son gelişmeler sonrasında da böyle bir adım atması pek gerçekçi görülmüyor.
“Hafter direnecektir”
Marcuzzi’ye göre, gelecek günlerde ateşkes önündeki bir diğer engel, Hafter’in kendisinin baypas edilmek istenmesine karşı tavır sergileyecek olması.
Türkiye, Libya’da ateşkes için artık Hafter’in muhatap olamayacağına, Trablus hükümetinin muhatabının Tobruk Temsilciler Meclisi’nin Başkanı Akile Salih olabileceğine işaret ediyor.
İtalyan uzman ise Hafter’in buna karşı direneceğine dikkat çekerek, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı:
“Hafter gücü zayıfladı ancak henüz gücünü tamamıyla da kaybetmedi. Elinden geldiği ölçüde direnecektir.”