Artan sıcaklıklar, iklim krizi ile değişen yağış rejimleri ve hızla tükenen su varlıkları… İklim krizinin en görünür etkilerinden biri olan kuraklık, Türkiye’de gıda güvencesini ve çiftçinin geçimini tehdit ediyor. Peki, çözüm nerede?
Bu yıl henüz kış mevsimi sona ermeden kuraklık konusu gündeme gelmeye başladı. Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 1500 metreküp iken 2030 yılında bu sayının 1100 metreküpe, 2040’larda ise 700 metreküpe düşeceği öngörülüyor.
Kuraklık ve su krizi gıda üretimini de krize sürüklüyor. Geçtiğimiz yaz, Çukurova’da çiftçilere resmi yazıyla sulama yapılamayacağı, bu yüzden ekim yapmamaları bildirilmişti. Bu yıl da henüz Şubat-Mart aylarında iken Aydın ve Burdur’da tarım arazilerinin büyük çoğunluğunda sulama yapılamayacağı için kuru tarım yapılması kararı alındı.
İklim Değişikliğinin Etkileri
İklim değişikliği ile birlikte artan sıcaklıklar buharlaşmayı hızlandırırken, aynı zamanda yağış rejimlerini de değiştiriyor. Bu da bazı bölgelerde aşırı kuraklığa neden olurken, bazı yerlerde şiddetli yağışlara yol açabiliyor. Tarımsal üretim değişen iklim ve yağış rejimlerinden doğrudan etkileniyor, ağaçlar kuruyor, ekilmiş tohumlar çürüyor, ürünler heba oluyor, tarlada çalışmak giderek zorlaşıyor. Gıda güvencesizliği ve biyoçeşitlilik kaybı gibi riskler ortaya çıkıyor.
İklim değişikliği nedeniyle zamansız don olayları yaşanıyor. Bu yıl çeşitli bölgelerde yaşanan don olayları nedeniyle sadece sebze ve meyveler değil ağaçlar da dondu. Yaşanan don olayının hemen ardından gelen yüksek sıcaklıklar ürünlerin yanmasına neden oldu.
Kurak geçen kışın ardından bahar yağmurlarının yetersiz kaldığı bu yıl etkilenen ürünler arasında buğday da var. Buğday üreticileri normalde mevsim yağmurları dışında sulama yapmazken şu anda Amik Ovası’ndaki üreticiler buğdaylarını sulama yapmaya başladı. Yeraltından mazotlu pompalarla su çeken çiftçiler, hem yeraltı suyu seviyesininn giderek düşmesi hem de maliyetlerinin artmasından dolayı kaygılı! Bu durumun sonucu olarak ortaya çıkan artan fosil yakıt kullanımı iklim krizinin daha da derinleşmesine yol açıyor.
Acil, kapsayıcı, sürdürülebilir çözümlere ihtiyacımız var
Buğday Derneği, kuraklık ve ona bağlı olarak artan gıda kriziyle başa çıkmaya yönelik adımları şöyle sıraladı:
- Su yönetiminde sürdürülebilir ve kapsayıcı planlamalar yapmak: Kuraklıkla mücadelede geçici çözümler yerine uzun vadeli, bütüncül ve sürdürülebilir yaklaşımlar benimsenmeli. Tarımsal üretimin devamlılığı için su varlıklarının doğru yönetimi büyük önem taşıyor. Arazide su tutma yöntemlerinin teşvik edilmesi ve havza bazında planlamalar yapılması gerekiyor. Özellikle kurak geçen mevsimlerde yağmur suyunun değerlendirilmesi için hem bireysel hem toplumsal ölçekte yağmur hasadı sistemleri yaygınlaştırılmalı. Çiftçilere yönelik, toprağın su tutma kapasitesini artıracak yöntemlerin geliştirilmesi ve sahada uygulanması desteklenmeli.
Ziraat mühendisi Mine Pakkaner, tarımsal kuraklık izleme ve erken uyarı sistemlerinin kurulmasının önemine dikkat çekiyor. Bu sistemlerin belediyeler ve ziraat odalarıyla işbirliği içinde oluşturulabileceğini ve hem kuraklık ile artan erozyonu önleyecek hem de hızla suyu çekecek ve toprakta tutacak şekilde bölgenin koşullarına uygun ağaçlandırma çalışmalarının yapılması gerektiğini belirtiyor.
Tarımsal sulamada da verimliliğin artırılması şart. Örneğin damla sulama sistemi, yüzde 50’ye varan su tasarrufu sağlayarak suyun daha verimli kullanımını mümkün kılıyor. Bu sistemlerin yaygınlaştırılması için devlet destekli teşvik mekanizmalarıyla çiftçilerin bu teknolojilere erişimi artırılmalı. Aynı zamanda yer altı su varlıklarının kontrolsüz kullanımına karşı etkin denetimler uygulanmalı.
Tarımsal üretim planlamalarının çiftçiden bağımsız şekilde yapılmasının sahada karşılık bulmadığını belirten Pakkaner, gerçekçi ve uygulanabilir planlamalar için çiftçilerin sürece katılımının sağlanması gerektiğine dikkat çekiyor. Ayrıca, iklime uygun olmayan ürünlerin bölge dışından getirilerek bilinçsizce ekilmesinin de yanlış olduğunu vurguluyor: “Kivi gibi çok su isteyen bir ürünü İzmir gibi su sıkıntısı yüksek olan bir şehirde yetiştiremezsiniz” diyor.
- İklim ve doğa dostu tarım uygulamalarına geçiş yapmak: İklim krizine karşı dirençli tarım sistemleri oluşturabilmek için toprak sağlığını koruyan, suyu verimli kullanan doğa dostu yöntemlere geçiş şart. Organik madde açısından zengin topraklar, suyu daha fazla tutar; bu da kurak dönemlerde bitkilerin suya erişimini kolaylaştırır. Kompost kullanımı, malç uygulamaları, örtü bitkileri ve minimum toprak işleme gibi toprağı besleyen ve koruyan agroekolojik uygulamalar yaygınlaştırılmalı.
Bu doğrultuda, organik tarım uygulamalarına verilen desteklerin artırılması da kritik öneme sahip. Günümüzde devlet destekleri çoğunlukla “İyi Tarım” uygulamalarına yönlendirilmiş durumda. Ancak “İyi Tarım” uygulamaları kimyasal gübre ve pestisit kullanımını engellemiyor. Oysa sentetik gübreler, toprağın tuzluluk oranını artırarak su ihtiyacını yükseltir. Buna karşın, organik maddelerle zenginleştirilen topraklar suyu daha fazla tutar, böylece üretimde su tasarrufu sağlanır.
- Tarladan sofraya gıda israfını azaltmak: İsraf edilen her yiyecek , aynı zamanda suyun da israf edilmesi anlamına geliyor. Üretimden tüketime kadar olan her aşamada -tarlada, nakliyede, tezgâhta ve sofrada- gıda israfını azaltmak büyük önem taşıyor. Üretilen gıdanın ⅓’i tarladan sofraya kadar olan zincirde heba oluyor. Bu nedenle israfı önlemenin etkili yollarından biri, kısa ve yerel gıda tedarik zincirlerinin desteklenmesi.
- Suyu kirletmeden kullanmak: Kullandığımız suyun miktarı kadar onu ne şekilde kullandığımız da hayati öneme sahip. Ne yazık ki su varlıklarımızı sadece tüketmekle kalmıyor, aynı zamanda kirletiyoruz. Tarımsal üretimde yaygın olarak kullanılan kimyasal gübreler, pestisitler ve diğer sentetik girdiler yer altı ve yer üstü su varlıklarına karışarak bu suları geri dönüşü imkânsız şekilde kirletiyor. Evde ve endüstriyel üretimde kullanılan deterjanlar, temizlik ürünleri ve çeşitli kimyasalların suya karışması, hem ekosistemleri hem de insan sağlığını tehdit ediyor. Kimyasallarla kirlenen su, su döngüsünde yer alamayan, kaybedilmiş su anlamına geliyor.
- Kuraklık ve tarımsal üretim konusunda farkındalığın artması: Kuraklıkla mücadelede ilk adım, toplumda tarım ve gıda sistemlerine dair farkındalık yaratmak. Toplum bilinçlenirse, su sıkıntısı, kuraklık ve hatta küresel ısınma gibi konularda ne yapılabileceğiyle ilgili daha geniş bir toplumsal destek sağlanabilir.
- İklim krizine uyumlu tarımsal üretim için disiplinlerarası ve kapsayıcı bilimsel çalışmalar yapmak: Kuraklıkla mücadelede üniversitelere ve tarımsal araştırma kurumlarına önemli sorumluluklar düşüyor. Mine Pakkaner, yerel tohumların değişen iklim koşullarına adaptasyonu üzerine çiftçileri de katılımcı kılan bilimsel çalışmalar yapılması gerektiğini belirtiyor ve bu çalışmaların uzun soluklu ve disiplinler arası bir anlayışla yürütülmesi gerektiğinin altını çiziyor.
- Pakkaner, Ziraat Mühendisleri odaları, ziraat odaları ve tarım ilçe müdürlükleri gibi yerel yapılarla işbirliği yapılmasının önemine dikkat çekiyor. Tarımsal eğitim programlarının da iklim değişikliklerine uygun biçimde yeniden yapılandırılması, endüstriyel tarım sistemine dayalı müfredatların yerini, agroekolojik ve onarıcı tarım ilkeleriyle geliştirilen, afetlere ve krizlere dayanıklı yeni sistemlerin alması gerekiyor.