Bombalarla ölen ve büyüyen çocuklar…

Engin BAŞCI

Afganistan’da görmüştüm savaşın çocuklar üzerindeki etkisini.

Çocuk çocuktu, ama korku hep içindeydiler.

Doğru dürüst okulları yoktu.

Yıkılmıştı çoğu.

Kalanlar ise harabe niteliğindeydi.

Eğitime o harabe dersliklerde başlamışlardı.

Kimi mayınlara basmış koltuk değneğiyle dolaşıyor, kimi koşup oynuyordu.

Savaşın çocuklarıyla ilgili bir haber hazırlıyorduk.

Kabil’in yıkıntıları içinde dolaşıyor, çocukların yaşantılarını yansıtan görüntüler yakalamaya çalışıyorduk.

Aracımızla dolaşırken yol kenarında küçük tahta bir tezgahta ders çalışan çocuklar gördük.

Arkadaki manzarada Kabil’in savaşta yıkılmış bir mahallesi vardı.

Kameraman arkadaşımla çocuklara yaklaştık.

Çocuklar derse dalmışlardı, defterlerine bir şeyler karalıyorlardı.

O yüzden ilk anda bizi fark etmediler.

Kamera kayıttaydı.

Fark ettikleri an ise korkuyla irkildiler, ellerini havaya kaldırdılar.

Kamerayı silah sanmışlardı…

Gözlerindeki korkuyu ve endişeyi yıllar içinde hiç unutmadım, dün gibi aklımda…

Aynı mahallede bir başka görüntü daha yakaladık.

Mahallede birçok ev yıkılmıştı.

O yıkıntılar arasında ipten salıncak yapıp sallanan çocuklar gördük.

Yüzlerinde oyun oynayabilmenin sevinci vardı.

O zor koşullarda gülümseyebiliyorlardı.

Aynı gün aynı yerde korku ve endişeyi de gördük, neşeyi de…

Savaşın ve çatışmanın olduğu bölgelerde tüm çocuklar aynıdır aslında.

Ölmezlerse korkarlar.

Yaralı değillerse, üstlerine bombaların yağmadığı her an kendilerince oyunlarını da oynarlar.

Ama o yıllarda yaşadıkları her şey onlarla birlikte yaşar.

Travması da, o travmayı aşmaları da yaşadıkları hayatla ilgilidir biraz da…

O yüzden İsrail, Gazze’ye her saldırdığında çocukları düşündüm hep.

Ajanslardan düşen haber görüntülerinde  hep çocukları aradım, onların yüzlerindeki ifadeyi okumaya çalıştım.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nda da yine ilk çocuklar geldi aklıma.

İsrail İran’a saldırdığında da benzer duygulara kapıldım.

Televizyon ekranlarında üstlerine bombalar yağan sivillerin hallerini yeterince göremesek de ölü ve yaralı haberleri yaşananları anlamamıza yetiyor.

Çünkü biz bu görüntüleri geçmişten bugüne çokça gördük.

Bosna’da, Afganistan’da, Irak’ta, Karabağ’da, Ukrayna’da, Gazze’de, Suriye’de yaşanan dehşetin görüntülerini izledik günlerce…

İran’da ve İsrail’de ölen ve yaralanan siviller arasında çocuklar da var elbet.

Niçin öldüklerini bilmeden can veriyorlar.

Ve niçin olduğunu bilmeden belki de etkisini ömür boyu hissedecekleri yaralar alıyorlar.

Tüm bunlar yaşanırken televiyon ekranlarında İran’da rejim ayakta kalabicek mi?

İsrail bu savaştan ne elde edecek?

Trump ne yapacak? Çin’in tavrı ne olacak? Putin ne diyecek? yorumlarını insanın içini burkuyor biraz.

İnsanların hayatları devletlerin çıkarlarına heba ediliyor…

Bu şiddet sarmalında yaşam mücadelesi veren çocuklar unutuluyor…

En çok onlar konuşulması gerekirken yeterince konuşulmuyor…

Elbet bu savaş da bitecek.

Ortalık durulacak, silahlar susacak, savaş uçakları hangarlarına dönecek…

İyi de çocuklarını kaybetmiş anne babalara, anne babası ölmüş çocuklara kim hesap verecek?

Kim ne diyecek?

O savaş bölgelerinde de çalışmış bir gazeteci olarak kentlere bombalar düştüğünde hep bunu düşünürüm.

Gördüklerime benzer haberler duyacağım için üzülür kahrolurum.

O yüzden; vicdanı yok etmemek gerek yeryüzünden…