Babamdan öğrendiklerim, kızıp öfkelendiklerim ve umut ettiklerim

Engin BAŞCI

İnsanın ilk öğretmeni anne ve babasıdır.

Ve bir çocuk için babalar ilk rol modellerden biri olur.

Benim de öyle oldu.

Geçmişten bugüne baktığımda şu an savunduğum değerlerden pek çoğunu babamda gördüm, ondan öğrendim…

Kitapların değerini örneğin…

Ve edebiyatın…

Daha önce de yazdım; nice karakterler nice kahramanlarla tanıştım onun sayesinde.

Tabii kendisiyle de…

O benim ilk kahramanımdır da aynı zamanda…

Henüz okula başlamamıştım.

O zamanlar çoğu evde olduğu gibi bizde de televizyon yoktu.

Radyo dinlenirdi ama kitap da okunurdu.

Babam işten eve gelince kitaplarına dalardı.

Saatlerce kitap okurdu.

Bizim eve televizyon girdikten sonra da bu alışkanlığı devam etti.

Zaten o zamanlar yayın süresi de çok azdı.

Okuma yazma bilmediğim yıllarda ve okula başladığım ilk zamanlarda kardeşimle beni yanına oturtur bize yüksek sesle kitap okurdu.

Öyle çocuk kitabı falan değil.

Klasikler, tarihi ve polisiye romanlar…

Örneğin Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini ilk babamdan dinlemişimdir.

Agatha Christie’yi bana tanıştıran babamdır.

Keza Tolstoy’u da.

Suç ve Ceza’yı okudu mu hatırlamıyorum ama, yıllar sonra onun kütüphanesindeki kitaptan okudum.

Pek çok kahramanla bu sayede tanıştım.

Kurmacasal hayatın hikâyelerinden gerçek hayatın hikâyelerine baktım.

Okuduklarımla gördüğüm ve yaşadığım her şeyi anlaşılır kılmaya çalıştım.

Babamın hikâyeleri üzerine kattığım hikâyelerin  gözlem gücümü geliştirdiğini söyleyebilirim.

Gazetecilik dahil yaptığım her işte bunun yararını da gördüm.

O yüzden şimdilerde dahi sessizliğe gömüldüğüm anlarda aslında hayata bakıyorumdur.

Karşımda duran şey ya da önümde seyreden bir olay hayatı yorumlayıp anlamlandırdığım bir durumla eşleşiyordur.

Tıpkı babamın sigara içerken derinlere dalıp gittiği gibi…

Solcu olmanın erdemlerini, bir kuruş için sarf edilen emeğin değerini, ilkeli duruşu, çıkar uğruna değerleri ve ilkeleri satmamayı,  dürüstlüğü, adalet duygusunu,  insana verilmesi gereken değeri ilk babamın hayatında gördüm…

Büyüdükçe ve okudukça, okuyup hayatı anlamlandırmaya başladıkça  solculuğu öğrendim.

Babam sosyal demokrattı, ben sosyalist oldum.

Sosyalist olmayı çok sevdim.

Ve o sevgiyi hayata katmak için çabaladım.

O yüzden döneklere fena halde kızarım…

Bir avuç çıkar için değerlerini satanlara, ilkelerini unutup savrulanlara, zalimlere  öfke duyarım.

Ama bu öfke hiçbir zaman yıkıcı bir öfkeye dönüşmedi.

Çünkü babamdan öğrendim öfkemi yenmeyi de…

O yüzden bıkmadan anlatırım en kızdığıma, en öfkelendiğime bile…

Babamın kitaplarında okudum, filozofların dünyasında gezindim,  kendime örnek aldığım meslek büyüklerimin yazdıklarında  gördüm;

Sözün gücüne inanırım…

Kime ulaşır, kim okur bilmem ama yazarım da…

Hiç umutsuz da olmadım örneğin.

Hem de karanlık günlerden geçtiğimiz bugünlerde bile…

Evet; Türkiye yoksullaşıyor.

Türkiye halkı ekonomik sıkıntıların pençesinde yaşam mücadelesi veriyor.

Ev kiraları, çarşı pazar cep yakıyor.

Ücretler yoksulluk sınırının, asgari ücret açlık sınırının altında.

En düşük emekli maaşı asgari ücretin de gerisinde.

Benzin 50 lirayı geçti, Türk Lirası değer kaybettikçe kaybediyor.

Gençler işsiz…

Diplomalı işsiz sayısı da her geçen yıl artıyor.

Geleceklerini yurt dışına gitmekte görenlerin sayısı hiç de az değil.

Gidebilen gidiyor zaten.

İşe giriş ve atamalarda liyakat değil aidiyete bakılıyor.

Demokrasi ve insan hakları karnesi de zayıf Türkiye’nin…

Tarikat ve cemaatlerin siyasetteki etkisi de malum.

Millet iradesine kayyım atanıyor, tutuklu yargılama peşin cezaya dönüşüyor.

Televizyonlar karartılıyor, gazeteciler yazdıklarından konuştuklarından dolayı hapse atılıyor.

Yargının bağımsızlığına olan inanç ve yargıya olan güven her geçen gün azalıyor.

Ama babamın kütüphanesinde yer alan Aziz Nesin’in kitabının ismi gibi “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez…”

Babam gibi bu ülkenin her yaştan vicdanlı insanları, her şeyi gören ve geleceği için mücadele eden gençleri ve kadınları değiştirecek bu kara tabloyu…

O yüzden umutluyum.

Babamın Cumhuriyete ve demokrasiye olan inancını ben de yüreğimde yaşatıyorum.

Bu Cumhuriyetin emekten yana bir dünya hayal eden solcularıyız biz.

Türkiye Cumhuriyeti gerçek anlamıyla demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olacak.

Cumhuriyetin ilkeleri ve değerleri çoğulcu ve çağdaş demokrasinin değerleriyle, emeğin değer bulduğu bir dünya hayaliyle ve insan haklarıyla perçinlenecek.

Şairin şiirinde dediği gibi;

Babam ve babam gibiler,

Ve bizler,

Ve bizim gibi düşünenler;

Gençler, kadınlar, emekçiler, köylüler

Henüz elveda demediler

Bitmedi daha sürüyor o kavga

Ve sürecek

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…”