“Bindik bir alamete, gedeyoz gıyamete…”

Engin BAŞCI

Zaman su gibi akıyor önümüzde

Yaşadıklarımız da içinde…

Şairin dediğince; sanki su başında durmuşuz da sureti çıkıyor ömrümüzün…

Gerçekten neler gördük, neler yaşadık şu ahir ömrümüzde…

Hem de kısa denecek kadar bir zaman diliminde.

Şöyle bir hatırlayınca bir masal gibi duruyor hepsi.

İster masal deyin ister mesel…

***

1980 sonrasında neoliberalizmin Türkiye’ye şırınga edildiği yıllardı.

Özal dönemiydi…

Değerler yozlaşmasının “benim memurum işini bilir” sözüyle simgeleştiğini zaman içinde yaşayarak gördük.

Değerler gibi hayatımızla da oynandı.

Örneğin Çernobil sonrası radyoaktif yağmurlar yağarken çay bahçelerinde “sorun yok” diye çay içmişti bir bakan.

Sonra kaderin cilvesi kanserden vefat etti kendisi.

Aynı yıllarda “Anayasa’yı bir kere delmekle bir şey olmaz” dendi.

Yıllar sonra gördük ki; bir şey olmaz denilen şeyden çok şey oldu.

“Ben yaptım oldu” anlayışı bütün kamu yönetimine yayıldı.

Ne yazık ki hukuk devletine dayalı düzen de bundan kendine düşen payı aldı.

Yargının geldiği durum da ortada.

Bedelini toplum olarak ödüyoruz…

***.

Son 20 yılda onca şey oldu, onca şey yaşandı.

Siyaset kurumuna güveni zedeleyen olaylar içinden geçerek bugüne geldik.

Başka bir ülkede iktidarları istifaya zorlayacak ya da ilk seçimde koltuğundan edecek olaylardı pek çoğu.

Biz de öyle olmadı.

Seçmen iktidarı değil, muhalefeti cezalandırdı.

Hatalar, yanlış politikalar hep prim yaptı.

Yakın geçmişte yaşanılanları alt alta koyduğumuzda tablo daha net görülür.

Çarpıcı bir örnektir AKP’nin iktidara geldiği ilk yılda yaşanan 1 Mart tezkeresi meselesi.

İktidarın parlamentoya getirdiği tezkere Amerikan askerlerinin Irak’ı işgal için Türkiye topraklarını kullanmalarını öngörüyordu.

Bu konuda muhalefetle birlikte hareket eden AKP milletvekillerinin de desteğiyle tezkere TBMM’nden geçemedi.

Ama bu tezkereyi TBMM’ye getiren iktidar muhalefeti hep dış güçlerle işbirliği yapmakla suçladı.

Sonra 41 yolcunun ölümüyle sonuçlanan Pamukova tren kazası!..

Hızlı tren diye hizmete sokulan, kaza olunca hızlı değil, hızlandırılmış tren denilen olay…

Gerçek hızlı tren hayata geçince Pamukova kazasıyla sonuçlanan süreçte nasıl traji-komik bir durum yaşandığı görüldü.

Görüldü de siyaset kurumu hiç üstüne alınmadı bu durumu.

Aksine iktidar tüm bu süreçlerden güçlenerek çıktı.

Olan 41 cana ve yakınlarına oldu…

Soma maden faciasında yakınlarını kaybedenlerin tekmelendiğini, Berkin Elvan’ın acılı annesinin miting meydanlarında yuhalatıldığını da gördü bu toplum.  .

Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve Şike davaları… Genelkurmay Başkanının terör örgütü üyeliğinden tutuklanması…

Devletin kozmik odasına girilmesi, oradan belge ve bilgi çıkarılması…

Tüm bunların devlete sızmış Fetullahçı çete tarafından tezgahlanması ve bu kumpas davalarına dönemin iktidarının sahip çıkıp destek vermesi…

Sonra gerçek 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde ortaya çıkınca halktan özür dilenmesi…

Ama kaybedilenler bir özürle geçiştirilemeyecek kadar önemli ve değerliydi.

Dün ak dediğine bugün kara diyen bir iktidar döneminde yaşandı tüm bunlar…

Gerçi “dün dündür, bugün bugündür” sözü siyasete Süleyman Demirel tarafından armağan edilmiştir ama AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de bu anlayışa uygun davrandığı pek çok olay var.

En azından birbirleri hakkında siyasi nezakete uygun olmayan birçok söz söyleyip suçlama yaptıktan sonra son yıllarda birlikte yol yürümeleri gibi…

Mesela; başkanlık sistemine yıllarca karşı çıkan MHP liderinin tek adam rejimi olarak adlandırılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini desteklemesi gibi.

Terörist başı ve bebek katili olarak adlandırdığı Abdullah Öcalan’a “kurucu önder” payesi vermesi ve “Terörsüz Türkiye” sürecinde onu baş muhatap kabul etmesi gibi…

Bu konuda aynı keskin dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapması gibi.

Oysa ki son Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve yerel seçimlerde muhalefeti PKK ile işbirliği yapmakla suçlamışlardı.

Şimdi gelinen nokta bu anlamda çok şaşırtıcı…

Ama bu ülkede artık hiçbir şeye şaşıramıyor insan.

Tıpkı Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun parti değiştirmesi gibi.

Bu da siyasi etik kavramının çöpe atıldığı siyasi savruluşların yeni bir örneğinden başka bir şey değil.

Seçmen iradesinin hiçe sayılması da cabası…

Anormalin normalleşmesi yani…

Sözün özü; değerlerin ve ilkelerin deforme olduğu 1980’li yılların mirası üzerine yükselen yeni bir keyfiyet dönemini yaşıyoruz.

Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı, “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” denildiği bir dönem bu…

“Anayasa’yı bir kere delmekle bir şey olmaz” anlayışının yeni ve daha güçlü bir versiyonunu izliyoruz adeta.

***

Şairin dediğince masallardan masal desen masal değil.

Mesel desen kimsenin ders çıkardığı da yok.

Cem Karaca’nın şarkı sözleriyle bitirelim:

“Bindik bir alamete, gedeyoz gıyamete…”