Sürecin başarısı karşılıklı güven, samimiyet, açıklık, şeffaflık ve toplumsal rızaya bağlı

Engin BAŞCI

Terörsüz Türkiye diye yola çıkılan süreçte yeni bir aşamaya geçildi.

Bugüne kadar söylenenler ve yapılanlar süreç komisyonu ile yeni bir boyut kazandı.

TBMM’de siyasi partilerin katılımıyla oluşturulan komisyon tartışmaların ortasında ilk toplantısını yaptı.

Tartışmaların odağındaki partilerden biri CHP.

CHP tabanı bu konuda ikiye bölünmüş durumda.

Bir taraf CHP komisyona katılmamalıydı diyor, diğer taraf katılmasını destekliyor.

Bu konuda ikiye bölünen bir diğer siyasi kanat ise milliyetçi partiler.

MHP, başından beri liderinin açıklamalarıyla süreci başlatan ve yönlendiren ana aktörlerden biri.

MHP tabanında parti yönetimini destekleyen kesim de var, sürece sessiz kalan ya da tepki gösteren bir kesim de.

MHP yönetimi tabanındaki şoku dikkate almadan sürece sıkı sıkıya bağlı bir politika izliyor.

Milliyetçi diğer siyasi partiler ise tepkili.

İYİ Parti ve Zafer Partisi yaşanan süreci sert bir dille eleştiriyor. İYİ Parti zaten komisyona da katılmadı.

İktidarın destekçisi BBP de sürece tepki gösterenlerden.

Ülke gündemine oturan ve tartışmalarla yürüyen sürece yönelik toplumun değişik kesimlerinde bir takım kaygılar da var.  

Bu kaygıları büyütense sürecin başlama biçimi ve sonunda ne olacağına dair bilinmezlik.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un komisyonun açık ve şeffaf olacağına dair sözlerine rağmen çalışmaların basına kapalı başlaması bu kaygıları besleyen yeni bir durum da yarattı.

Daha önce de komisyon toplantılarının basına kapalı olacağı duyurulmuştu. Kaygıları körükleyen de zaten bu oldu.

Bu noktada iktidar bloğunun karşısında en güçlü siyasi aktör olarak duran CHP’nin komisyonda yer alması önemli.

En azından kaygıları olan ve CHP’ye güvenen kesimler açısından…

Kürt sorunun demokratik yollardan çözümü konusunda 1990’lı yıllardan beri tutarlı bir politika izleyen, çözümün adresinin TBMM olduğunu söyleyen CHP komisyona katılmamazlık edemezdi.

Komisyonun çalışma esas ve usulleri, özellikle de karar yeter sayısında nitelikli çoğunluk aranması konusunda öne sürdüğü şartlar kabul görünce komisyona katılmak CHP açısından kaçınılmaz hale geldi.

***

Komisyonun kurulmuş olması, ilk toplantısını yapması, çalışma esas ve usullerinin belirlenmesi elbette sürecin işlemesi açısından önemli.

Ancak bu her şeyin bittiği ya da dikensiz bir gül bahçesine girildiği anlamına gelmiyor.

Bu noktada taraflar arasındaki “güven” ya da “güvensizlik” meselesi en önemli unsur.

O güveni inşa edecek ve güçlendirecek göstergeleri taraflar somut bir şekilde görmek istiyor.

Aynı şekilde toplum da.

Örneğin PKK gerçekten silah bıraktı mı, bırakmadı mı?

Sürece eleştirel bakanlar bırakmadı diyor, silah bırakma törenini “mangal partisi” olarak niteleyenler bile var.

İktidar partisi AKP sürecin işlemesi için bunu yeterli görüyor, YPG ve PYD için de aynı şeyi bekliyor.

İktidarın küçük ortağı MHP ise sürecin yürümesi açısından bunun önemli bir adım olduğunu belirtiyor.

DEM, ilk aşamada PKK’nın üzerine düşeni yaptığını ve iktidarın buna karşılık vermesi gerektiğini söylüyor.

CHP ise demokratik hak ve hukuk ihlalleri giderilmediği sürece sürecin başarılı olamayacağı konusunda ısrarlı bir dil kullanıyor. Tutuklu belediye başkanları ve siyasi tutukluların özgürlüğüne kavuşmasını, kayyum yönetimlerine son verilmesini sürecin olmazsa olmaz bir parçası olarak görüyor.

***

Bu genel tablo içerisinde komisyon çalışmalara başladı.

Adı da “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” oldu.

CHP’nin komisyonda olması tabanının kaygıları ve partinin iktidar hedefi açısından önemliydi.

Cumhuriyetin kurucusu partisinin toplumun büyük bir kesiminde var olan kaygıları yönetmesi ve toplumun süreç hakkında içerdeki bilgi kaynağı olması gibi bir sorumluluğu da var.

Zaten komisyona girme kararının arkasındaki nedenlerden birinin bu olduğu söylenebilir.

Bir diğer neden de demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları konusunda buluştukları sosyalist ve Kürt demokratlarla ayrı düşmemek, onları süreç yüzünden AKP ve MHP’nin saflarına itmemek olsa gerek.

Aksi halde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi hemen hemen tüm kararlarda tek adamın belirleyici olduğu bir rejimde -en azından bugüne kadar böyle oldu- böylesi bir komisyondan sonuç beklemek için aşırı bir iyimserliğe sahip olmak gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi pragmatizmini düşününce bu konuda yeterince iyimser olunamıyor.

Kaldı ki bir önceki çözüm sürecinde de Akil İnsanlar Heyeti’nin yaptığı çalışmaların başına gelenleri biliyoruz. Onca çaba sürecin bıçak gibi kesilmesiyle çöpe gitti. Süreç AKP’nin oylarında düşüşe neden olmuştu. Sürecin başarısız olmasının temel nedenlerinden biri de güven ve samimiyet eksikliğiydi.

Bugün de gelişmeler gösteriyor ki tarafların ve siyasi aktörlerin birbirine duyduğu güven konusunda ciddi sorun var.

***

Sürece ilişkin iki temel sorun daha karşımızda duruyor.

Bunlardan biri halkın bilgilendirilmesi ve ikna edilmesi için yeterli çabanın gösterilmemesi, toplumsal rızanın oluşması için kapsamlı bir çalışmanın henüz yapılmamış olması.

Diğeri de süreçte doğrudan Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması ve halkın buna olan tepkisi… AKP’li Savcı Sayan’ın sosyal medya üzerinden yaptığı eleştiriler iktidar tabanının ve toplumun belli bir kesiminin düşüncelerini yansıtması açısından dikkat çekici:

“‘Terörsüz Türkiye’ye karşı değiliz. Biz, ‘terörsüz Türkiye’ adı altında Kürtleri Abdullah Öcalan’a teslim etmeye karşıyız!.. Kusura bakmayın biz o işte yokuz. Türkiye’deki bütün Kürtleri Abdullah Öcalan ve ekibine teslim edeceksiniz. Abdullah Öcalan ve ekibi, Türkiye ile masaya oturacak Efendim ben Kürt haklarını savunuyorum. Kürtler böyle olacak, şöyle olacak..Biz de seyirci kalacağız…”

Bu tür itirazlara rağmen bir gerçek de var; Türkiye’de hemen herkes terörün son bulmasını istiyor. Abdullah Öcalan’ın açıklamaları, PKK’nın da Öcalan’ın isteği doğrultusunda da kendini fesih kararı ve sembolik de olsa silah bırakması bu açıdan önemli adımlar.

Öcalan’ın “federasyon” ve “idari özerklik” taleplerini “aşırı milliyetçi savruluş” olarak nitelendirmesi ise sürecin geleceğine yönelik iyimser beklentiler yaratıyor.

Ancak yeterli değil.

Sürecin başarıyla yürütülmesi ve sonuçlanması için toplumsal rıza şart.

Bunun için de karşılıklı güven, samimiyet, açıklık ve şeffaflık sürecin her aşamasında hakim olmalı.

Çünkü demokrasiyle taçlanmış terörsüz bir Türkiye ideali her türlü siyasi ikbalin önünde gelmelidir.