Seçimlere giden Almanya’da siyasi partiler, Türkiye’ye nasıl bakıyor?

Almanya 23 Şubat tarihinde erken genel seçimlere gidiyor. Seçimlere katılan siyasi partiler programlarında Türkiye ile ilgili neler vaat ediyor? Türkiye -Almanya ilişkileri seçim sonrası nasıl olacak?

Hristiyan Demokrat Birlik, Türkiye ile ilişkilerde yeni bir zemin arayışına girileceğini açıklardan, Sosyal Demokrat Parti seçim programında Türkiye’ye yer vermeyerek şaşırttı.

DW Türkçe’de yer alan analiz haberde, siyasi partilerin Türkiye’ye yaklaşımları, ilişkileri etkileyebilecek dış politika stratejileri incelendi.

CDU/CSU: Türkiye ile yeni zemin arayışı

Hristiyan Demokrat Birlik (CDU/CSU) partilerinin seçim programı ve başbakan adayları Friedrich Merz’in son açıklamaları, Türkiye ile ilişkilerde yeni bir zemin arayışına işaret ediyor.

Seçim programında Türkiye’ye, “Avrupa Birliği’nin (AB) hem genişleme hem de komşuluk politikalarında yeni bir başlangıç yapılması gerektiğine” vurgu yapılan bölümde yer veriliyor. Batı Balkan ülkeleri, Ukrayna ve Moldova için “Bu ülkelerin AB’ye katılımı bizim güvenlik ve jeopolitik çıkarlarımıza uygundur” deniliyor.

“Komşu ülkelerle diyaloğun derinleştirileceği” vurgulanarak bunun için Avrupa Siyasi Topluluğu’nun oluşturacağı potansiyele odaklanılacağı belirtiliyor, bu kapsamda önce İngiltere daha sonra da Türkiye’ye dikkat çekiliyor.

İngiltere ile özellikle güvenlik ve savunma alanlarında yakın ve güvene dayalı işbirliğinin “her iki tarafın da çıkarına” olduğu vurgulanırken, Türkiye için daha muğlak ifadeler kullanılıyor.

Programda, “Türkiye, Avrupa için stratejik önemini korumaktadır ve önemli bir partnerdir. Türkiye’nin şu anda AB’nin değerler düzeninden uzaklaşmakta olmasından ve bu nedenle de birliğe üye olamayacak olmasından üzüntü duyuyoruz” ifadelerine yer vermekle yetiniliyor.

SPD şaşırttı: Parti programında Türkiye’ye yer verilmedi

Sosyal Demokrat Parti (SPD), 68 sayfalık seçim programında Türkiye’ye yer vermeyerek şaşırttı.

2017 seçimleri için hazırladığı programda Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinin önemine vurgu yapan, 2021 seçim programda ise Türkiye’ye Avrupa’nın komşuları başlığı altında yer veren SPD, 2025 yılı seçim programında Türkiye’yi metin dışında bıraktı.

Programda, AB genişlemesinden NATO’daki dönüşüme, Ukrayna-Rusya savaşından Ortadoğu’da barışın tesisi çabalarına uzanan pek çok başlıkta parti vizyonu ortaya konulurken, tek bir yerde Türkiye’nin geçmemesi soru işaretlerine yol açtı.

SPD’li Başbakan Olaf Scholz’un görev süresi boyunca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile işbirliğini sürdürürken, hatta pek çok başlıkta bu işbirliğini geliştirirken, Türkiye ile ilişkileri iç politika tartışmalarından uzak sürdürme yaklaşımı, SPD’nin seçim programına da yansımış görünüyor. Ya da SPD artık AB’den çok uzaklaşan Türkiye ile ilişkilerin değişen niteliği tanımlamak, kağıda dökmek istememiş olabilir.

Türkiye’nin ne AB, ne komşuları, ne de geliştirilecek işbirliği kapsamında değerlendirilmediği programda, Türkiye’yi yakından ilgilendiren konulara değiniliyor. Örneğin, “Ortadoğu’da barış istiyoruz” başlıklı bölümde, Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte artık Suriye’de yeni bir başlangıç umudu olduğu vurgulanıyor. Bu sürecin destekleneceği belirtilerek, “Çok sayıda dini, etnik ve mezhepsel grubun korunması ve katılımı, insan haklarının, özellikle de kadın haklarının korunması, insani yardıma engelsiz erişim ve Suriye’nin terörizm için bir üs olarak kullanılmasını veya komşuları için bir tehdit oluşturmasını önleyecek tedbirler, bizim için merkezi öneme sahiptir” ifadelerine yer veriyor.

Yeşiller Partisi: Türkiye’ye AB kapısını açık tutan tek parti

Yeşiller Partisi, 23 Şubat seçimleri için hazırladığı seçim programında, Türkiye’ye AB üyelik kapısını şartlı da olsa açık tuttu.

Batı Balkan ülkeleri, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın AB’ye üyelik hedefine destek vurgulanırken, “AB’de demokratik bir Türkiye için de yer var” ifadelerine yer verildi. Ancak Yeşiller, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin yeniden başlaması için “demokrasi, hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması konularında inandırıcı bir rota değişikliğinin” şart olduğuna vurgu yaptı.

Programda ayrıca Türkiye, Almanya ve Avrupa arasındaki çok yönlü ilişkileri güçlendirme ve Türk sivil toplumunu destekleme hedefleri de sıralandı.

“Aktif dış politika” başlığı altında ise Suriye için belirlenen stratejiye yer verildi, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı Suriye’nin komşularına kritik bir çağrı yapıldı. Suriye’de barışçıl ve demokratik bir dönüşüm süreci için Kürtler, Ezidiler, Dürziler, Aleviler ve Hıristiyanlar da dâhil olmak üzere tüm kesimlerin dikkate alınması gerektiğine vurgu yapılan programda, “Böyle bir süreci kolaylaştırmak için komşu devletlerden Suriye’nin kendi kaderini tayin hakkına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermelerini bekliyoruz” denildi.

AfD: Türkiye kültürel olarak Avrupa’ya ait değil ama stratejik ortak

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif’in (AfD) 23 Şubat seçim programında, “Türkiye’nin kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası olmadığı” ifade ediliyor. AfD geçmiş seçim programlarında da bu iddiaya yer vermişti.

Bununla birlikte AfD’nin son programında ilginç bir söylem değişikliğine gitmesi dikkat çekti. Zira önceki programda “Türkiye kültürel olarak Avrupa’ya ait değil. Gittikçe İslamlaşması, endişeye yol açıyor” denilerek derhal AB’ye üyelik müzakerelerinin sonlandırılması gerektiği vurgulanmıştı.

Yeni seçim programında ise “Türkiye gerçi kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası değil ama bizim için önemli bir stratejik ve ekonomik ortak” deniliyor. Hemen ardından “Yabancı devletlerin İslamcı ve milliyetçi gruplara ideolojik ya da mali destek sağlayarak Almanya’nın içişlerine müdahalesini reddediyoruz” ifadelerine yer veriliyor,  AfD’nin öncelikli çıkarının “Ortadoğu’dan kitlesel bir göçün önlenmesi” olduğu belirtiliyor, üyelik müzakerelerine hiç değinilmiyor.

FDP: Türkiye ile üyelik müzakereleri sonlandırılsın

Hür Demokrat Parti (FDP), artık Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin sonlandırılması gerektiğini savunuyor.

23 Şubat için hazırlanan seçim programında liberaller, Batı Balkan ülkeleri, Moldova ve Ukrayna’nın AB’ye üyeliğinin “Almanya’nın ve Avrupa’nın çıkarına” olduğunu vurguluyor.

FDP, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin sonlandırılması gerektiğini şu ifadelerle savunuyor: “Üyeliğin temel şartı, Kopenhag kriterlerine uyum, yani işleyen bir hukuk devleti, insan haklarına saygı, azınlıkların ve uluslararası hukukun korunmasıdır. Bunlar Erdoğan’ın Türkiye’sinin yerine getirmediği gerekliliklerdir.”

Programda ayrıca Almanya’daki Ülkücü Hareketi’nin yasaklanması vadediliyor.

BSW: Sol popülistler Türkiye’ye değinmedi

Geçen sene kurulan Sahra Wagenknecht İttifakı’nın (BSW) seçim programında Türkiye’ye ilişkin bir değerlendirme yer almıyor.

Programda, Rusya ile masaya oturularak Ukrayna savaşının sona erdirilmesi, Ukrayna ve İsrail başta olmak üzere savaş ve çatışma bölgelerine silah tedariğinin durdurulması gibi vaatler sıralanıyor. “Düzensiz göç durdurulmalı” denilen programda, AB genişleme sürecine de son verilmesi gerektiği belirtiliyor.

BSW’nin başbakan adayı Sahra Wagenknecht, Türkiye’ye silah satışlarının durdurulması gerektiğini savunan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarına, özellikle de Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri operasyonlarına sert eleştiriler yönelten bir siyasetçi.

Sol Parti: Rojova’nın özerkliği güvence altına alınmalı

Sol Parti, geçmiş seçim programlarında olduğu gibi 23 Şubat için hazırladığı programında da yine Türkiye’ye yer verdi.

Dünyada “emperyalist savaşların” tırmanmakta olduğuna dikkat çekilen programda, Almanya ve AB’nin de silah ihracatı ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki otoriter rejimlere verilen destekle çatışmaların tırmanmasına katkıda bulunduğu belirtiliyor.

Programda, “Emperyalist savaşlar, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşında, Suriye’de yıllardır süren mücadelede ya da Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki savaşında olduğu gibi, hammaddelere ve pazarlarına erişim ya da bölgesel düzen için yürütülüyor. Milyonlarca insanın hayatını tehdit ediyor” deniliyor.

“Kürt bölgelerinin (Rojava) özerkliği güvence altına alınmalı. AB ve NATO, Kürt bölgelerini hedef alacak bir iç savaşı desteklememesi için Türk hükümeti üzerinde baskı kurmalı” ifadelerine yer verilen programda, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik saldırılarının “uluslararası hukuka aykırı” olduğu ve son bulması gerektiği aktarılıyor.

“Türkiye’ye silah ihracatına son verilmeli” denilen programda ayrıca Alman hükümetinin Suriye’nin kuzeydoğusunda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol edilen bölge yönetimi ile diplomatik ilişkileri başlatması gerektiği ifade ediliyor.

NATO’nun Avrupa’da barışı tesis etmeyi başaramadığını iddia eden ve bunun yerine Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ilkeleri temelinde yeni bir güvenlik mimarisi inşa edilmesini öneren Sol Parti, barışçıl bir Avrupa için bunun uzun vadede Türkiye ve Rusya’yı da kapsaması gerektiğini savunuyor. Bunun için iki ülkenin yürüttükleri savaşları sona erdirmesinin de şart olduğu belirtiliyor.