Elif N. Hamidi
Bir kamu kuruluşu olarak kitle iletişim araçları, kişilerin bir temel hakkının ya da birtakım
haklarının korunması için vardır. Kamu hizmeti yapan gazetecinin işi de kamuya, yani
herkese ve her birine uzak ve yakın çevresinde olup bitenler hakkında tarafsız –“insan”dan
yana taraf-, şeffaf bir şekilde enformasyon sağlamak, iktidarları denetlemek, kamu
yönetimindeki ve kamu kurumlarındaki yolsuzlukları, haksızlıkları, aksayan yanları gün
yüzüne çıkarmak, hakları ihlal edilenlerin, sesi duyulmayanların sesi olmak, yok sayılanların
var olduğunu göstermek ve aslında doğrudan korunan temel haklardan biri olan düşünce ve
kanaat özgürlüğü hakkıyla ilgisinde kamunun düşünce ve kanaat edinmesini sağlamaktır
diyebiliriz. “İfade özgürlüğü” demiyorum, çünkü tek başına ifade özgürlüğü bir hak değildir,
düşünce ve kanaat özgürlüğü, ifadesiyle birlikte bir haktır, yani herkese ve her birine
muhakkak sağlanması gerekir.
Kanaatler de bilgi değildir, bunu gözden kaçırırsak ifade özgürlüğü hakaret etme, küfür etme, hedef gösterme, İoanna Kuçuradi’nin deyişiyle “ötme özgürlüğü”ne dönüşür. Dolayısıyla ifade özgürlüğü, aklına ve ağzına geleni söylemek değildir. Peki nedir ve niçin istiyoruz bu özgürlüğü?
Toplumsal özgürlükle ilgisinde ifade özgürlüğü İoanna Kuçuradi, özgürlüğün üç türünden bahseder: 1. Antropolojik özgürlük, 2. Etik özgürlük (yani kişilerin özgürlüğü, bir kişi özelliği ve etik bir değerdir), 3. Toplumsal özgürlük.
İlk iki özgürlüğü bir kenara koyup “toplumsal özgürlük”ten ve bu bağlamda, düşünce ve
kanaat özgürlüğü hakkıyla ilgisinde ifade özgürlüğünden bahsetmeye çalışalım. Ama
öncelikle “hak” ne, ona kısaca açıklık getirip sonra toplumsal özgürlüğe bakalım.
Platon’un Devlet’inin birinci kitabında, Sokrates’in ağzından şöyle bir adalet tanımı işitiriz: “Herkese borçlu
olduğumuz şeyi ödemektir. Herkese hakkını vermektir”. Kuçuradi de herkese/herbirine borçlu
olunanı, yani muhakkak verilmesi gerekenleri vermek demek olan bu adalet tanımından
hareketle, ‘hak’kın herbirine gösterilmesi gereken ve herbirinin başkalarına göstermesi
gereken ‘muamele’yi imlediğini söyler. Toplumsal özgürlük de bir ülkede çıkarılan yasaların,
kurulan kurumların ve kamu kuruluşlarının, o ülkenin koşullarında bütün yurttaşlarına, yani
herkese ve herbirine temel haklarını onurlu bir yaşamı sağlayabilecek bir şekilde koruma
olanağını sağlamaktır Kuçuradi’ye göre.
Bu da bize şunu gösterir: toplumsal özgürlük, “bir devlette yapılan düzenlemelerle yurttaşlara sağlanan olanaklar bütünü olarak karşımıza çıkar: yani çeşitli kamu özgürlükleri olarak. Bir devlet, yani çeşitli iktidarlar, bu olanakları çeşitli devlet organları ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla yaratırlar” (Kuçuradi, 2017, s. 20).
Bu kamu özgürlükleri yurttaşların temel haklarını korumanın yollarıdır. İşte bu yollardan biri de kamu
kurumu olan kitle iletişim araçlarıdır. Bu araçlar kamunun, herkesin ve herbirinin düşünce ve
kanaat özgürlüğü hakkı için vardır ve gazeteci de bunu sağlamak için kamu hizmeti yapan
kişidir.
Bilgi edinme hakkı, düşünce özgürlüğü ve kanaat özgürlüğü Bilgi edinme hakkı, doğrudan korunan temel haklardan biri olan düşünce ve kanaat özgürlüğü hakkıyla ilgilidir. Ama öncelikle “düşünce” terimine yakından bakmamız gerekir. Kuçuradi “Düşünce terimi, düşünme etkinliğinin çok çeşitli ürünlerini –fikirleri, anlayışları, kanaatleri, inançları, gereklilik önermelerini…– kapsar” der (Kuçuradi, 2011, s.109). İnsan hakları kavramının ışığında bir temel hak olan düşünce özgürlüğü ise, yine Kuçuradi’nin sözleriyle
“Herkes egemen olan fikirlere ne kadar aykırı olursa olsun, yeni fikirler ve bilgiler getirme
hakkına sahiptir.
Bu hak yasal güvence altına alındığında, ‘düşünce özgürlüğü’ dediğimizi oluşturuyor” (Kuçuradi, 2011, s. 110). Kanaatler, düşünceler, fikirler ise ancak öğrenildiğinde, öğretildiğinde, yaygınlaştırıldığında, ifade edildiğinde önem kazanır. İbrahim Kaboğlu’nun sözleriyle ifade edecek olursam “Düşünce özgürlüğü, bilgilenme hakkı ve kanaat hakkı ile başlar, ifade özgürlüğü ile devam eder” (Kaboğlu, 2002, s. 335). Düşünce özgürlüğü ve kanaat özgürlüğü hakkı, herkesten ̶ kişilerden ve devletlerden ̶ insanın değerine dokunmama, zarar vermeme talebinde bulunan kişi haklarıdır. Yani insanların bilgiye/enformasyona
ulaşmak konusunda engellenmemesi anlamına geliyor bu talep.
Kişilerin kendi kanaat ve düşüncelerini oluşturma, bunları dile getirme hakkı engellenmemelidir. Düşüncesinden dolayı, ortaya koyduğu, dile getirdiği yeni bir fikirden dolayı bir insan kötü muamele
görmemelidir. Düşünce ve kanaat özgürlüğü hakkının ve bilgi edinme hakkının engellendiği
bir toplumun, demokratik bir toplum olduğundan söz etmek de güçtür.
Büşra Erimli’nin dediği gibi “Siyasal partilerin ve hükümetin icraatlarını vatandaşlara,
vatandaşların taleplerini ve eleştirilerini de siyasal partilere ve hükümete ileterek katılımcı
demokrasinin gerçekleşmesinde” önemli bir rol oynayan medya, aynı zamanda “toplum
içindeki grupların kanaatlerini birbirlerine ileterek, toplumsal iletişimin gerçekleşmesine
yardımcı olmaktadır.” Kaboğlu’nun şu sözleri de buna vurgu yapar: “Fikir ve kanaatlere ulaşabilme olanağı ve serbestlik, düşünceye hammadde sağlar; bilgilenme, düşünme yetisini geliştirir.
Haber, bilgi ve belgelere ulaşabilme, enformasyon hakkı olarak da nitelenebilir. Bu hak, kanaat oluşturma
ve düşünme olanağı sağladığı için düşünce özgürlüğünün ön koşulu ya da temel öğesidir.
Kanaat ise düşünce özgürlüğünün bağrında yatar. Kimse, kanaatleri nedeniyle rahatsız
edilemez” (Kaboğlu, 2002, s. 336). Aksi takdirde insanın değeri harcanır, hatta kimi zaman
yaşama hakkına bile kast edilir.
Günümüzde ve tarihte bunun örneklerini çokça görebiliriz. Örneğin Rönesans felsefesini biçimlendiren İtalyan filozof, rahip, gökbilimci Giordano Bruno evrenin sonsuz olduğunu ve dünyada başka gezegenler de bulunduğunu söylediği için Engizisyon tarafından yargılandı ve diri diri yakılarak idam edildi. İşte düşünce özgürlüğünü böyle şeyler yaşanmasın diye istiyoruz. Yoksa ifade özgürlüğü sonsuz, sınırsız değildir.
İfade özgürlüğü sonsuz değil İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesi, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkıyla ilgilidir ve şöyle der: “Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak müdahale olmaksızın belli görüşlere sahip olma ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve
düşünceleri her yoldan araştırma, elde etme ve yaygınlaştırma özgürlüklerini içerir.” Ancak
şunun da altını tekrar kalınca çizmek gerekir: Bilgi edinme hakkı, düşünce ve kanaat
özgürlüğü hakkıyla birlikte yol alan ifade özgürlüğü sonsuz, sınırsız değildir. Yani ifade
özgürlüğü birine ya da birilerine hakaret etmek, kin kusmak, birilerini hedef göstermek ya da
ayırımcılığı ve nefreti körüklemek demek değildir ve böyle bir amaca hizmet etmemelidir.
Ancak kimi zaman tam da böyle bir amaca hizmet ettiğini görürüz. Bunun önüne
geçilebilmesi içinse devlete/devletlere büyük sorumluluk düşer. Çünkü ifade özgürlüğünün
taşıyıcıları devletlerdir, kişiler değil. Dolayısıyla ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, bu
özgürlüğün bir ülkede ̶ örneğin Türkiye’de ̶ varlığından ya da yokluğundan bahsedilebilir.
Düşünce özgürlüğü, kanaat özgürlüğü gibi temel kişi haklarının çiğnenmesini önlemek
devletin/devletlerin görevidir. Yasalar yoluyla bu hakların çiğnenmesinin önlenmesi gerekir.
Kamunun olabildiğince doğru enformasyona ulaşıp doğru bir kişisel kanaat oluşturabilmesinin basına/kitle iletişim araçlarına bağlı olduğunu söyledik. Yakın çevresinde ve dünyanın bir ucunda olup bitenlerden ancak kitle iletişim araçları sayesinde haberdar olan insan, kişisel kanaatini, düşüncesini bu yolla oluşturabilir.
Bunun gerçekleşmesi de basının özgür/özerk olmasına, gazetecinin tarafsız, objektif olmasına ve haberi objektif/nesnel bir şekilde, hakikati çarpıtmadan (manipüle etmeden) vermesine bağlıdır. Dolayısıyla hem
basının haber verme hakkı ve hem de kamunun haber alma, bilgi edinme hakkı engellenmemelidir. Ancak bu gerek Türkiye’de gerekse dünyada giderek zorlaşıyor. Çünkü basının özgürlüğünden, bir başka ifadeyle basın organlarının özerkliğinden söz etmek pek olası değil.
Elif N. Hamidi: Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bülteni’ni hazırlıyor. Felsefe Doktorası yapıyor.