Freud öldü

Kemal ASLAN

Freud’un ölümünü bekliyordum. Arkadaşım sabaha kadar başında beklemiş aralıklarla. Tetikte uyumuş yani. Sabah karşılaştığımda gecenin yorgunluğunu taşıyordu yüzünde. Serviste yan yana oturduğumuzda gözleri bir ara kapandı, başı kimi zaman yana yattı. İnsanın uykusuzluğa direnmesi zor. Bedenin çağrısına direnmek zor oluyor. O da oturduğu koltukta yaklaşık yirmi dakika kestirdi. Biraz olsun yorgunluğu gitti. Servisten indiğimizde her zamanki gülümsemesi yüzünde yine belirdi. Ama aklı evindeydi ve endişeliydi. Ona sorular yönelterek diyalog kurmaya çalıştım. Ondaki umutsuzluk içeren havayı dağıtmak için.

Freud’u 54 haftadır tanıyormuş. Doğum günü dolayısıyla babaannesi hediye etmiş. Pelerinli gibi kırmızı renkli yüzgeçleri varmış. Bu kadar süslü olduğuna bakıp yanlış kanıya varmayın: O Beta cinsi bir erkek balık. Arkadaşım onunla sabah işe gitmeden önce akşam da işten döndükten sonra sohbet edermiş. Ona yem verirken o da pelerin gibi yüzgeçleriyle karşılık verirmiş. Adeta su da dans eder gibiymiş. Arkadaşımın babası bir ara ona “Sefil” diye ad takmış. Ama o bu ada pek tepki vermezmiş. Freud ismini benimsemiş. Arkadaşımın yumuşak sesi ona iyi geliyormuş. Onun duygu durumu değişikliği Freud’a da yansıyormuş. Sanki o da arkadaşımın sevinçli mi, kederli mi olduğunu sesinden, duruşundan anlıyormuş.

Balıkgözü kavramı geniş açılı çekimler için kullanılır. Onun insanları nasıl gördüğü konusunda pek bir şey bilmiyorum. Bildiğim sevginin, iletişimin her canlıda bir karşılık bulduğu, etkileşime yol açtığı, her canlı kendisine yönelik yakınlığı hissediyor bence.

Freud, arkadaşımın odasında bir candı. Onun candaşıydı. Şimdi yok. On gündür o rahatsızdı. Üzerindeki pullardan bazıları dökülüyordu. Arkadaşım onu sağlığına kavuşturmak için çok çaba harcadı. Babaannesi biri kendine, biri halasına,diğer ikisini ise arkadaşım ve kuzenine almış. Hepsi kısa sürede ölmüş. Arkadaşım onu yaşatmak için çok çaba harcadı. Şehir suyunun çok klorlu olması sanırım Freud’da sorunlara yol açmış. O da sudaki klorun etkisini azaltacak kimyasallar kullanmış.

Freud’un durumunu sabahları kahve içerken anlatırdı bana. Onu yaşatmak için gösterdiği çabayı. Hatta birkaç gün önce Freud, düzelmişti. Eskisi gibi küçük kavanozunda rengârenk taşların üstünde yeniden hareketlenmişti. Bu onun iyileştiği anlamına geliyordu. Sonra dün geceden itibaren hareketleri yavaşlamış, arada bir hareket ediyormuş. Bana bu sabah anlattığında durumun vahametini anlamıştım. Ama onu üzmemek için bir şey söylemedim. Normalde bu tür balıklar 5-6 yıl yaşarmış. Bu kez öyle olmadı Freud,  iki yaşını bile göremeden ayrıldı bu dünyadan.

Arkadaşım eve gidince ilk olarak odasına bakmış Freud nasıl diye. O, kavanozun dibinde hareketsiz duruyormuş. Hemen anlamış öldüğünü. “O, yok artık, sonsuzluğa karıştı” diye yazdı. O zaman anladım Freud’un öldüğünü ben de.

Her yokluk bir boşluk bırakıyor. Bir keder kaplıyor insanın içini. Herkesi farklı biçimde yaşadığı tarifsiz bir keder. “Her canlının ölümü tadacağını “ bilmek; hayatın geçiciliğini kabullenmek anlamına gelse de duygu yoğunluğu yaşıyor yine de insan böyle durumlarda. Çünkü her ilişkide bir emek var, paylaşılan anlar var. İnsan kurduğu ilişkilerle kendini gerçekleştiriyor. Ölüm, bu ilişkilerden birini koparıyor, donduruyor. O kişi ya da canlı ile ilgili her şey o noktada kalıyor. İnsana yaşadıkları hayal gibi geliyor. Kabullenme zor oluyor. Yaşayanların belleklerinde anıları da olmasa hiçbir şey yaşanmamış gibi oluyor. Oysa o son ana kadar neler var yaşanan öyle bir çırpıda kenara atılmayan, unutulmayan. Ondan kolay değil yas süreçleri… Anlamak lazım.