Thassos’ta bir hafta…

(Thassos İzlenimleri-1)

Kemal ASLAN

Mahşerin Dört Atlısı olarak Yunanistan’a üçüncü kez gittik. Daha önce Dedeağaç ve
Kavala, Atina’yı ve Kos Adası’nı gezmiştik. Geçen sefer gidemediğimiz Thasos’a
gitme kararındaydık. On beş gün önceden booking.com’dan Hülya ayarladı
kalacağımız daireyi. Kişi başı 170 avro ödedik 5 gece için.


Pazartesi günü saat 22.30’da çıktık yola. Hava serin, trafik akışkandı. İnsan sevdiği
dostlarıyla birlikte olunca yolun uzunluğu etkilemiyor. Bir de sevilen müzik eserleri.
Özlem hem otomobili kullandı hem de istek parçalarını alıp oluşturduğu listeden bize
müzik dinletti. İpsala’da benzin almak ve tuvalet ihtiyacımız için durduğumuzda
yaklaşık üç buçuk saattir yolda olduğumuzu anladım. Çevrede pirinç tarlaları
olduğundan hazırlıksız olarak sivrisinek saldırısına uğradık birden. Neyse hareket
ederken camları açtığımızdan rüzgârdan kaçıverdi hepsi.
Dört saatte geldik İpsala Gümrük Kapısı’na. Ne bizim tarafta ne de Yunanistan
tarafındaki gümrükte kuyruk yoktu. Kolayca geçiş yaptık. Gecenin sessizliğini ve
sakinliğini otomobilimizden yükselen caz müziği bozuyor. Tek tük otomobil var
önümüzde.


Caz müziği beni ortaokul lise yıllarıma götürür. Ağabeyim dinlerdi. Ben de ondan
alışmıştım. O günlere döndüm birden babamın, annemin hayatta olduğu Kurtuluş’taki
üç odalı evimize. Ergenlik dönemimiz, içimiz o zaman daha kıpır kıpır.
Sabaha doğru canımız kahve çekti Keramoti limanına yakın bir yerde durduk. Bizim
sahil kasabalarını andırıyor. Üç katlı bahçeli evler var. Pek araç da geçmiyor
caddeden. O saatte bir kafe açıktı. Dünden kalma tazeliğini yitirmiş kruvasan da vardı.
Seçeneksiz olduğumuzdan kahvenin yanında iyi gider ve açlığımızı da bir tür bastırır
diye hepimize iki lokma düşecek iki kruvasan aldık. Kahve ile birlikte iyi geldi. Uzun
yolculukta nane molla olmamak lazım. Bizler feleğin darbesini çokça yediğimizden pek bu duruma itiraz etmedik. Var olanla yetinmeyi bilen, elindekinin değerini unutmaya bir kuşaktanız.


Yolda bu kez Özlem tango müziklerini peşi sıra çalıyor. Haziran’ın ilk gününden
itibaren tango derslerine ara versem de “sabaha tango ederek başlamak nasıl
olurdu?”, diye hayalini kuruyorum. Hayali bir partnerimle kısa süreli de olsa dans
ediyorum. Bir ara Ertan Anapa’nın da Türkçe sözlerle söylediği “benim bütün
dualarım seninle…” şarkısını söylüyor bir yabancı. Bense ona Türkçe sözlerle eşlik
ediyorum. 1970’leri hatırlıyorum. Düğün salonlarında dans ettiğim günleri… Sonra
Türkçe bir şarkı çalıyor: “… al aşkım beni yanına…” Ardından “…biz dünyayı çok
sevdik ölüm bizden uzak olsun…” … Bu şarkılar insanda dans etme arzusu
uyandırıyor. Sabaha libidosu yüksek biçimde başlamak bu olsa gerek. Yol boyunca
zaman zaman uyusak da kendimizi yorgun hissetmiyoruz. Yeni bir yer görmenin
orada yaşamanın heyecanı baskın çıkıyor herhalde.
O sırada bir başka şarkı “… anlamadan, dinlemeden son sözümü söylemeden
nereye böyle…” diyor.


Nihayet 06.45’te kalkacak feribota yetiştik. Üstelik börekçiden ıspanaklı börek ile
bougatsa (muhallebili börek) alıyoruz. Otomobil için 25, kişi başı da 5 olmak üzere
toplam 50 avro ödüyoruz feribota. Sabah saati olduğundan pek yoğunluk yoktu
feribotta. Yaklaşık 50 dakika sürüyor yolculuğumuz. Yol boyunca martılar eşlik ediyor
bize. Ahmet Kaya’nın sevdiğim şarkısı geliyor aklıma: “Martılar ağlardı,
çöplüklerde/Biz seninle gülüşürdük/Martılar ağlardı, çöplüklerde/Biz seninle
gülüşürdük…” Bu şarkının anımsattıkları belleğimde canlanıyor. İnsan anılarına
hükmedemiyor. Bir ses, bir olay, bir koku, bir nesne, bir fotoğraf, bir insan… Her
neyse… Alıp götürüyor şimdiki zamandan seni. Sanki bir geçmişe uzanıyorsun.
Yaşanmışlıklara. Ama kafanda canlanan şimdinin yarattığı bir geçmiş. Bellekte kalan
görüntü, sesler, vb. Sen onlara şimdi yeni bir anlam yüklüyorsun. Bir fragman
aslında. Zihin yeniden o fragmanı canlandırıyor.


Kalacağımız yer Kallirachi’de Maria’s Hause adını taşıyor. Kalacağımız yer, iki katlı ve
bahçesinde en az yüz elli yıllık zeytin ağacı var. Biz üç odası bir mutfağı olan üst
katta kalacağız. Banyo balkonunun yanında. Kalacağımız yere sabah 08.30 civarında
geldik. Oysa rezervasyonumuz 12.00’de. O nedenle otomobilimizi evin sokağına park ediyoruz. Sahil yüz metre uzaklıkta. Hemen denize girmek için eşyalarımızı alıyoruz, birkaç dakika içinde sahilde oluyoruz. Kimse yok bu saatte. Üç ağaçtan en gölgelik olan ortadakinin altına havlularımızı seriyoruz. Bu saatte uzun süredir pek denizengirmemiştim. Evden çıkarken mayoyu alttan giydiğimizden denize girmek için ortam hazır. Su serin. Deniz oldukça temiz ve berrak. Üstelik sahil halka açık. Sahilin kumu
da ince. Üstelik giyinme kabini de var. Hemen denize giriyoruz. Bir ferahlama geliyor hepimize. Biraz tuzlu olduğundan Antalya Serik’teki gibi gözlerimiz yanıyor. Bir süre yüzüyoruz, sonra gecenin yorgunluğu çöküyor üzerimize havlularımızın üzerine uzanıp kestiriyoruz. Ama öncesinde yanımızdaki iki beyaz şarabı içiyoruz. Özlem’in soğutucusu olması burada da işimize yarıyor. Saat 12.00’ye doğru kalacağımız eve yerleşiyoruz. Havlular hazır, yataklar ve çarşaflar da. Her odada klima var. Hızlıca
eşyalarımızı bırakıp öğle yemeği için hareket ediyoruz. Öğle yemeği için tercihimiz tavuk döner, patates kızartması ve bira oluyor. Kişi başına 14 avro veriyoruz.


Limeniria’da Veranda George’da akşam yemeğini yiyoruz. Kabak kızartma, cacıki,
patates kızartma, Yunan salatası, sardalya balık, karides yiyoruz ve bir litre şarap
içiyoruz. Kişi başı on beş avro ödüyoruz.
Yemek sonrası bir yorgunluk çöküyor kaldığımız yer yaklaşık 20 dakika uzaklıkta.
Kalkıyoruz, bazı tavernalardan müzik sesi geliyor. Müzisyenler çalıyor ve söylüyor
arada bir alkışlayanlar olsa da oynayan kimse yok. Hediyelik eşya satan mağazalara
bakıyorum. Arkadaşlarıma burayı hatırlatacak küçük şeyler alıyorum.
Akşam geldiğimizde sakin olan sokaklara masalar çıkarılmış, gece onlar için yeni
başlıyor. Bedenimizin sesini dinleyip kaldığımız yere dönüyoruz: saat 23.00.
Yakındaki marketten sabah kahvaltısı için domates, salatalık, zeytin, beyaz peynir ve
ekmek alıyoruz. Yorgunluktan olacak yatağa başımı koyar koymaz uykuya dalmışım.
Yarın adanın farklı yerlerinde olacağız. Bu konudaki rehberimiz Hülya. Bakalım
nereye gideceğiz?
(Devamı Var)