Kalbim sulara gömüldü…

HABERİ BURADAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ.

Engin Başcı/gazetesanal.com

Gören büyülenirdi…

Bir sihirli yerdi Hasankeyf…

Binlerce yıl öncesine dayanıyor Hasankeyf’in sihirli görüntüsü…

İlk yerleşim 12 bin yıl önce… İlk insan izleri ise çok daha öncesinde başlıyor… Siz deyin 100 bin yıl, ben diyeyim 300 bin yıl…

Asur’dan Roma’ya, Artuklu’dan Osmanlı’ya onca medeniyetin izleri vardı üzerinde…

Binlerce mağara ise sihrine sihir katıyordu…

Ne fayda…

Onca sese, onca söze rağmen sular altında kaldı bu sihirli şehir…

Yaşlı Dicle’nin kenarında, baraj sularının altında artık yaslı bir diyar Hasankeyf…

Medyaya düşen yeni görüntüsü ise sahip olduğumuz değerleri nasıl yok ettiğimizin bir belgesi adeta…

İşin ilginç yanı, koruma altına aldığımız değerleri yine kendimizin yok etmesi… Tıpkı Hasankeyf’in hikâyesindeki gibi.

Hasankeyf 1981 yılında koruma altına alındı… Bir yıl sonra sular altında bırakmak için baraj planlandı… Ilısu Barajı, 1997’de yatırım programına yeniden dahil edildi… Tepkiler üzerine 2002’de proje durduruldu… 2005’te tekrar başlatıldı… 2006’da da barajın temeli atıldı… Bir güzel de tören düzenlendi…

Koruma da üzerindeki bazı tarihi eserlerin birkaç kilometre öteye taşınmasına indirgendi…

Zeynel Bey Türbesi ve Artuklu Hamamı’nı taşıyınca Hasankeyf’in korunduğu sanıldı…

Tüm bunlar yapıldı, iyi de; Hasankeyf’in ruhu ne olacak? Onu nasıl koruyacaksınız? Taşınan tarihi eserlerle ve sular altında kalan mekanlarla “biri Hanya’da biri Konya’da” görüntüsü sunan Hasankeyf’i gelecek kuşaklara nasıl anlatacaksınız?..

Ya geçmişin üzerine dökülen beton?.. Onu hangi koruma bilinciyle açıklayacaksınız?..

Oysa, onca insan 1980’lerden bu yana “yapmayın etmeyin; Hasankeyf’i yok etmeyin” diye yazdı, çizdi… Belki duyarlar, vazgeçerler inancıyla protesto gösterileri yaptı… Bilim insanları uyardı…

Ama nafile…

Aslında binlerce yıldır Hasankeyf’e o sihirli görüntüsünü veren kayalar; birilerinin dediğince dinamitle, birilerinin dediğince hidrolik ve mekanik sistemlerle yıkılırken görülmüştü kültürel mirasa vurulan son darbe…

Zeynel Bey Türbesi ve Artuklu Hamamı’nın televizyon ekranlarına da yansıyan taşınma görüntüleri ise  bir yok oluşun kamuflajıydı…

Hasankeyf  bir tuhaf yer artık… Sular altında kalan medeniyeti, taşınan tarihi eserleriyle geçmişine ağıt yakıyor…

İlk gördüğümde beni büyüleyen şehirdi Hasankeyf…

Ruhuma dokunmuş, kalbimi fethetmişti…

Ressam Kemal Çelik’in yaptığı şeyin ne kadar değerli olduğunu o zaman anlamıştım…

Kemal Çelik yok olmaya yüz tutmuş yapıların, tarihin sessiz tanıklarının sulu boya resimlerini yapıyordu…

1980’lerde tanımıştım onu… Ankara Kalesi’nde küçük bir atölyesi vardı… Kale içindeki eski evleri resimliyordu… “Neden?” diye sorduğumda, “Bir süre sonra bu evlerden bazıları yok olacak, ya yıkılacak ya da yanacak… Ben onları bu resimlerle geleceğe taşıyorum” demişti…

Sonra bana Hasankeyf’ten söz etmişti. “Baraj yapacaklar, sular altında kalacak o kültürel hazine… Korumak lazım, geleceğe taşımak lazım “diyerek endişelerini o yıllarda anlatmıştı… Ressam Kemal Çelik, Hasankeyf ile sanatına bir misyon yüklemiş, onu ölümsüzleştirmek için resimlerini yapmıştı…

Önce Ankara Kalesi’ndeki bazı eski evler gitti. Örneğin, kaledeki (Ankara’daki) en eski sivil mimari örneği yıkılıp yok oldu… Şimdilerde ise Hasankeyf…

Aslında her yok olan tarihi eserle ya da kültürel mirasla birlikte uygarlık tarihinden de bir şeyler kopuyor…

O yüzden bizler de eksiliyoruz her giden parçayla…

Kendi adıma;

Hasankeyf’le birlikte kalbim sulara gömüldü mesela…