Fotoğrafın masalsı yolculuğu: Artvin…

Fatih Mehmet ÖZDEMİR gazetesanal.com için yazdı…

Fotoğrafın masalsı yolcuğuna çıkmak üzere rotamızı geçen sene olduğu gibi bu yıl da Artvin’e çevirdik. Artvin hem doğası hem de bozulmamış yapısıyla biz fotoğrafçılar için her zaman tercih edilen lokasyonların başında gelir.  5 gün süren fotoğraf yolculuğumuzda Artvin’in birbirinden doğal ve el değmemiş yaylalarını gezerek istediğimiz kadrajları çekme imkanı bulduk.

Trabzon’da buluşup ilk durağımız olan Huser Yaylasına gitmek üzere yola çıktığımızda aslında geziye şanssız şekilde başlayacağımızı hiçbirimiz tahmin etmemiştik. Bizi taşıyan aracın Ayder Yaylası girişinde arızalanması ve aracın saniyeler içerisinde dumanla kaplanması, Huser’de izleyeceğimiz bulut denizinin ön provası gibiydi.

Neyse ki bir başka araç hemen imdadımıza yetişerek bizi Huser’e ulaştırdı. Bizi burada harika bir bulut denizi eşliğinde gün batımı karşıladı. Fotoğrafçıların ihtiyaç duyduğu ışık ve renk skalası Huser’de o gün muhteşemdi. Huser’e çıkanlar bilir, orada bir salıncak kuruludur ve bulutlarla birlikte fotoğrafı  çekerek eşsiz bir görüntü yakalanmaya çalışılır. Burada çekimlerimizi yaptıktan sonra ilk konaklayacağımız yer olan Borçka’ya geçtik.

Borçka’da konakladığımız yerin sahipleri bizi oldukça sıcak karşılayarak evimizde gibi hissettirdi. Borçka’da ilk gün sabahın erken saatlerinde kalkarak Borçka Karagöl’e gittik. Adeta 5 dakikanın bile önemi olan bu günün sabahında erken kalkmamızın nedeni, güneş ışığını ve sisi bir arada gölün üzerinde yakalayarak fotoğraf çekmekti, ama istediğimiz gibi olmadı…  Biz de aramızdaki arkadaşlarımızdan model çıkartarak Karagöl’de çekimlerimizi sandal eşliğinde gerçekleştirdik.

Karagöl’ün ardından o günün ana lokasyonu olan Beyazsu yaylası yoluna koyulduk. Tabi Beyazsu’ya çıkmak için 50 km’lik dağlık ve virajlı bir yolu arabayla 3 saatte almanız gerekiyor. Ancak bu yolun başka bir özelliği var, Beyazsu’ya ulaşmadan önce birbirinden güzel 2 yaylayla karşılaşıyorsunuz: Balcı ve Alaca Yaylası.

Bu ikidağ yamacına kurulan yaylada fotoğraflarımızı çektikten sonra Beyazsu’ya ulaştık. 

Beyazsu’da Fatma Teyze bizleri her zamanki gibi sıcak karşılayarak o güzel çayından ikram etti. Beyazsu Yaylasına bir başka çıkış amacımız ise, oradan Gorgit Yaylasına gitmekti. Gorgit Yaylası endemik bitkilerin tam bir yaşam alanı. Gorgit’e gitmek için 6 km’lik zorlu bir patika yolu yürümemiz gerekiyordu. Yürüyüş esnasında kısa mesafe aralıklarla bulunan küçük şelaleler imdadımıza yetişiyor ve serinlememize kolaylık sağlıyordu. Ancak yine aksilikler yakamızı bırakmadı ve Gorgit’e yaklaşmışken sivrisinek tarlasının içinde kendimizi bulduk. Sivrisinek saldırıları sonrasında sadece uzaktan bakmakla yetindiğimiz Gorgit’in yer aldığı bölgeden hemen uzaklaşarak Beyazsu’ya dönüş yaptık ve konaklayacağımız yere  doğru yola çıktık.

Borçka’ya yaklaşmış ve artık dinlenmek üzere otelimize varmak üzereyken önümüze aniden yolu  kapatan bir araç çıktı. Geçişimiz mümkün görünmüyordu. Burada asfalt çalışmalarının yapıldığı ve yolun en erken 4-5 saat sonra açılacağı söylendi. Her gün bir aksilik yakamızı bırakmıyordu. Ancak bu olumsuzluğu da belki de gezinin en keyifli anını yaşayarak kapattık. Grup olarak ikiye ayrıldık ve sıcak asfaltın üzerinde Tabu oynadık. Hiçbir olumsuzluk bizi etkilemiyor aksine her şeyden keyif alarak yolumuza devam ediyorduk.

Bir sonraki günkü rotamız ise UNESCO tarafından Türkiye’nin ilk biyosfer alanı olarak kabul edilen Macahel’di. Endemik bitki çeşitliliği açısından Dünyanın sayılı bölgelerinden biri olarak kabul edilen Macahel’de fotoğraf çekmek bizim için ayrıcalık olacaktı. Macahel’de öncelikle bazı köyleri gezip fotoğraf çektikten sonra Maral Şelalesine ulaştık. Maral şelalesi gerçekten görülmesi gereken bir şelale. Maral’da yine arkadaşlarımızı model olarak kullanarak birbirinden güzel fotoğraflar çektik. Burada günü bitirdikten sonra gezinin son durağı olan Şavşat’a geçtik.

Şavşat’a geçen yılda gitmiştim, gerçekten de büyüleyici bir atmosfere sahip bir mekan.. Özellikle doğası ve doğallığını bozmamış evler adeta fotoğrafa davetiye çıkartıyor.

Şavşat’da ilk sabah yine Karagöl’de ışık ve sisi yakalamak için yola koyulduk ve bu sefer istenen manzarayla karşılaştık. Gerçekten çok şanslıydık çünkü yılda çok nadir zamanlarda Şavşat’ta bulunan Karagöl’ün üzerine düşen ışık ve sis adeta gelmemizi beklercesine bizi selamlıyordu. Burada, hemen aracımızın şoförünü sandala bindirip ışığın yoğun olduğu bölgeye sandalı sürmesini sağlayarak çekimlerimizi yaptık. Işık, sis ve insan temalı iyi kareler çıkarttık.

Şavşat’ta bir sonraki durağımız ise Eskikale köyü idi. Eskikale köyüne dağlık ve virajlı yollardan yaklaşık 1 saat sonra ulaşabildik. Burada yaşam biraz daha canlıydı. Yaşlı teyzelerin fazla olduğu, herkesin elinde bir uğraşı olduğu şirin bir yaylaydı burası.  Bu yaylada iyi karşılandık ve poz verme konusunda da bizleri kırmayarak iyi kareler çıkarmamızı sağladılar.

Eskikale’den sonraki durağımız Yanıklı köyü idi. Yanıklıya geçen sene de gittik ve çok memnun kalmıştık. Özellikle tamamen ahşaptan oluşan sıra sıra evler fotoğrafta ritm olgusunu güçlendirerek  buraya farklı bir anlam katıyordu. Bir önceki geldiğimizde bizleri ayran içirmeden bırakmayan Ayşe Teyze bu seferde bizleri evine davet ederek yiyecek bir şeyler hazırladı. Ayrıca gözüme kestirdiğim kuzine sobanın içine patates atarak tam bir köy ortamını da yaşamış oluyorduk.  Burada fotoğraflarımızı çektikten sonraki durağımız, Maden köyü oldu.

Eski adı Bazgiret olarak bilinen Maden Köyü de aynı Yanıklı gibi doğallığını bozmamış bir yer. Gerçi geçen sene gördüğüm insan canlılığını bu sefer göremedim. Sanırım pandeminin bunda büyük bir etkisi var.

Gezimizin sonlarına yaklaşırken bir sonraki gün Artvin’in adeta el değmemiş yaylalarına çıkmaya devam ettik. Daha önce gitmediğimiz Alabalık Yaylası belki de gezinin en iyi lokasyonlarından biri oldu. Yaklaşık 2 saat süren yolculuktan sonra ulaştığımız bu yayla fotoğraf açısından çok verimli geçti. Adeta her açıdan fotoğraf fışkırıyordu. Yayla manzarasını fotoğraf açısından tamamlayan öğe olan  bulut buradan biz gidene kadar ayrılmamıştı. İnsanları da bir o kadar misafirperver ve sıcaktı ki buradan ayrılmak bizler için kolay olmadı desem abartmamış olurum. Bu yayladan ayrıldıktan sonra hedefimiz Suatan Şelalesine ulaşmaktı, ancak kısıtlı zaman ve  yolun ulaşılabilirliği noktasında yaşadığımız sıkıntı buraya gidemememize neden oldu.

Gezinin son günü uçağımızın erken saatte olması ve Kars’ta bulunan Ani Harabelerine gidecek olmamız erken kalkmamızı gerektiriyordu. Ancak Şavşat Karagöl’deki o eşsiz manzara bizi öylesine büyülemiş ve fotoğraf açısından o kadar çok tatmin etmişti ki yine yerimizde duramadık ve son gün sabah ani bir kararla erkenden oraya gitmeye karar verdik. Bu sefer 2 gün önceki manzarayı bulamadık. Demek ki o gün gerçekten çok şanslıymışız. Oradan ayrıldıktan sonra   Ardahan Yolu üzerinden Kars’a, oradan da Ani Harabeleri’ne geçip geziyi tamamladık ve havaalanı yoluna koyulduk.

Fotoğraf tutkumuzla çıktığımız bu masal 5 gün boyunca bizleri adeta nefes almadan fotoğraf çektiğimiz eşsiz bir yolculuğa çıkarttı.  Her anı fotoğrafla dolu, eğlenceli, bol adrenalinli bir geziyi başarıyla tamamlamanın ve heybemizi iyi fotoğraflarla doldurmanın sevinciyle Artvin’den ayrıldık. 8 kişiden oluşan ve her türlü zorluğa göğüs geren ekibimin  uyumu da görülmeye değerdi. Artvin yöresi fotoğrafçılara her mevsim iyi malzeme sunan bir lokasyon.

 Tavsiye ederim.