Aylin Sözer, Selda Taş, Vesile Dönmez ve Betül Tuğluk… Bir günde dört cinayet!

Türkiye’de kadın cinayet durmak bilmiyor. Aylin Sözer İstanbul’da, Selda Taş Malatya’da, Vesile Dönmez Gaziantep’te, Betül Tuğluk İzmir’de öldürüldü. Bir günde dört cinayet işlendi.

Alman yayın kuruluşu DW Türkçe’nin haberine göre; kadın hakları savunucuları, avukatlar, siyasetçiler kadın cinayetlerinin hız kesmediğinden yakınıyorlar. Onlara göre, hükümet sadece sosyal medyada cinayetlere tepkilerin yükseldiğinde ses veriyor, ses verdiğinde de sadece “Cinayetlerin takipçisi olacağız. Sorumlular en ağır şekilde cezalandırılacak” açıklamalar yapılıyor.

Aylin Sözer cinayetinin ardından böylesi bir mesajı sosyal medya adresinden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk paylaştı. Selçuk, Twitter mesajında, “Akademisyen Aylin Sözer’in vahşice katledilişi hepimizi derinden yaraladı. Katilin en ağır cezayı alması için dava sürecinin yakın takipçisi olacağız” dedi. Benzer bir mesaj, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’dan geldi.

Bu tür mesajların cinayetleri durduramadığı gibi “sorumluluğu baştan savma” niteliği de taşıdığını düşünen sivil toplum örgütleri, cinayetlerin sonunun bir türlü gelmemesinin ardında hükümetin temel sorumluluklarını yerine getirmemesinin yattığını savunuyor.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, o sorumluluklardan birinin İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması olduğunu hatırlatıyor. Sözleşmenin uluslararası ve hukuki bağlayıcılığı olan en etkin belge olduğuna dikkat çeken Güllü, hükümetin sözleşmeyi uygulamak yerine zaman zaman sözleşme üzerinde değişiklik yapmayı bile tartıştığını ve böylelikle katillerin cesaretlendirildiğini söylüyor.

TCK’ya yeni format

Peki kadınlar neden ve nasıl öldürülüyor? Güllü, Türkiye’de katledilen kadın sayısının hükümet tarafından resmi olarak açıklanmadığına dikkat çekerek, “Ülkede bir veri bankası yok” çıkışında bulunuyor. Hangi kadının hangi nedenle öldürüldüğüne ilişkin resmi bir veri bankası olmadığında cinayetlerin, şiddetin önlenmesine dönük çözüm formülü geliştirilemeyeceğini anlatan Güllü, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını istemelerinin bir nedeninin de bu olduğunu vurguluyor.

Güllü, Türk Ceza Kanunu’na (TCK) şiddeti tanımlayan bir suç unsurunun da acilen konulmasını istiyor. Güllü hükümete, “Siz, sizin kolluğa gelen kadına tuttuğunuz tutanakta uzaklaştırma ya da önlem adına yargıda alınan koruma tedbirlerinin ihlali halinde ikinci bir eyleme geçip o kişiyi tutuklayıp, gözaltına almazsanız şiddet devam edecektir. Söylemekten artık dilimizde tüy bitti. Yeter, yeter, yeter, neyi anlatalım?!” eleştirisinde bulunuyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 sayılı Şiddetin Önlenmesi Kanunu’nu kötüleyen bildiri dağıtıldığını, hükümetin de buna ses çıkarmadığını dile getiren Güllü’ye göre Türkiye’de kadın cinayetlerinin sonu da hukuktan ve kadını birey yerine koymaktan vazgeçildiği için gelmiyor

Ailenin reisi kim?

Siyasette ve toplumda ailenin reisinin erkek olduğuna dönük söylemlerin yaygınlığına, cinsiyet eşitliğine olan inançsızlığın körüklendiğine, şiddetin siyaset üstü tutulmadığına vurgu yapan Güllü, “Bu ülkede şiddeti siyaset üstü tutarsanız, bu ülkede şiddetin kimden geliyor olursa olsun, şiddet unsuru taşıdığını ve bunun için sadece cezai sistemin uygulanacağını ve bunu uygulayacak hakimleri, yargı mensuplarını yetiştirirseniz ancak şiddet biter” diyor.

Türkiye’de topyekün bir zihniyet değişikliği gerektiğine de işaret eden Güllü, kadının belli kalıplara hapsedilmemesi gerektiğini de şöyle anlatıyor:

“Elimizde İstanbul Sözleşmesi var, 6284 Sayılı Aile’nin Korunması yasası var ama biz tüm bu yasalarla beraber kadını tutup kutsal aile çatısının içine müteyemmin bir cüz olarak koyar isek daha çok kadın cinayetinin arkasından ah vah eder, ya da ‘yeter yeter’ diye bağırarak sokakları doldurmaya çalışırız.”

“Sığınak yok, kriz merkezi yok, Alo 183 çalışmıyor”

Eşitlik İzleme Kadın Grubu Sözcüsü, avukat Hülya Gülhabar, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmaması bir yana Türkiye’de sözleşme karşıtı kampanyalar yapıldığını, 6284 sayılı yasanın uygulanması için de hükümet tarafından tek somut adım atılmadığını düşünüyor.

Gülbahar, “Yıllardır yeni bir sığınak açılmadı bu ülkede. Bir adet cinsel şiddet kriz merkezi yok. Kadına yönelik şiddetle mücadele hattı olan Alo 183 hattı çalışmıyor. Bakın hattın çalışması son derece önemli bir şey. Belki de son dakikada o hatta ulaşacak bir kadının hayatı kurtulacak” diyor.

Avukat Gülbahar, şiddetle mücadele eden kadınların baskı altında olduğu bir toplumda kadınların korunmasının mümkün olmadığını söylüyor. Gülbahar, şiddetle mücadele eden kadınlara baskıyı da şöyle anlatıyor:

“Kadın öldürüldükten sonra o kadına, o kadının geride kalan çocuklarına bir yararı yok ki; ağırlaştırılmış müebbet de verseniz, idam da etseniz kadın katillerini. Oraya varmadan önce devletin politika oluşturması lazım. Tam tersine politika oluşturacak kadın örgütlerini, kadın derneklerini zaten kıskaç altında tutan ve dahası yeni çıkan derneklere sınırlama getiren kanunla kadına yönelik şiddetle mücadele edecek derneklere bile kayyum atama riski taşıyan koşullarda yaşıyoruz şu anda.””

“Her cinayet sonrası yapılan kınamalar bir anlam ifade etmiyor”

İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için iktidarla, muhalefet arasında da büyük bir çekişme var. Muhalefet, sözleşmenin uygulanması gerektiğinde ısrar ederken hükümetin hep “yan çizdiği”nden yakınıyor.

CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka ise hükümetin her cinayetten sonra yayımladığı kınama mesajlarının hiçbir anlam ifade etmediğini söylerken, kadın, aile ve toplum hayatı konusunda yaptığı açıklamalarla sürekli eleştirilen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da topluma yön vermeye çalışmaktan vazgeçmesi gerektiğini ifade ediyor.

Nazlıaka, hükümetin cinsiyet eşitliği politikalarını hayata geçirmesi gerektiğini şöyle anlatıyor:

“Şiddete yönelik sıfır toleransla yaklaşıyoruz deyip İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284’ü hayata geçirmeyenler daha ne kadar bu kınamaları yapmaya devam edecekler. Kadının en iyi mesleğinin, en iyi kariyerinin annelik olduğunu iddia eden Diyanet’in aklıyla yönetilemez bu ülke. Biz artık katledilen kız kardeşlerimizin çetelesini tutmaktan bıktık. Önemli olan kadına yönelik şiddeti kınamak değil, kadına yönelik şiddeti önlemek, eşitlikçi politikaları hayata geçirmek ve kadının hayatın her alanında güçlenmesini teminat altına almaktır.”