Zeytinin piyasacılık sınavı

Kerem YAVRU

Liseye Giriş Sınavı (LGS) sonuçları geçtiğimiz günlerde açıklandı, malumunuz. 2025 LGS konunun uzmanlarına göre tarihin en zor sınavlarından biri olmasına rağmen, bütün soruları eksiksiz olarak yanıtlayıp tam puan alanlar geçen seneye göre iki kat artmıştı. Neresinden bakarsanız ilginç bir durum. Soru işareti oluşmasın mı kafamızda? Kafalardaki soru işaretleri iyidir, insanı zinde tutar.

Geçtiğimiz günlerin en önemli olaylarından birisi de tartışmalı maden yasasının mecliste kabul edilmesiydi. Bu yasaya göre; zeytinlikler kamulaştırılabilecek ve maden şirketlerine tahsis edilecekti. Zeytinine sahip çıkan üreticiler haftalardır yasanın geri çekilmesi için direniyorlardı, ancak olmadı, iktidar milletvekillerinin yoğun gayretleriyle yasa kabul edildi.

Yakın zamanda yaşadığımız bu iki olay sembolik olarak çok büyük bir öneme haiz. Şöyle ki; Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin nüvesini oluşturan iki sacayağı, sayfalarca teorik yazı yazılsa bu kadar güzel anlatılamazdı belki de. AKP özü itibariyle muhafazakar ve neoliberal bir partidir. Muhafazakarlıktan kasıt, bazı değerlere sahip olması olarak anlaşılmasın, AKP genel itibariyle modernleşme karşıtı bir partidir. Modern düşüncenin getirdiği; ümmet bilincine karşı millet, tebaa statüsüne karşı vatandaşlık değerlerine karşıt bir konumdadır. Kendi ideolojik perspektifini en iyi dikte edeceği kurumlar da eğitimle ilgili yapılar olagelmiştir. Eğitim müfredatından pozitif bilimlerle ilgili konuların peyderpey çıkarılması veya azaltılması, 4 + 4 + 4 sistemi ile İmam Hatip Okullarına fiilen yol verilmesi işin müfredat üzerinden ideolojik baskılama kısmını oluştururken, devamlı karşılaştığımız sınavlarda soru çalınması iddiaları da liselere, üniversitelere ve memuriyete kendi ideolojilerinden kişileri yerleştirme kısmını oluşturmaktadır. Bu, işin modern değerlere karşıtlıkla ilgili kısmı, bir de AKP’yi AKP yapan, partinin alametifarikası neoliberallik kısmı var.

Maden yasası ise partinin neoliberalliğinin gereği bir uygulamadır. Halkın büyük kesiminin tepkisine aldırış edilmeden, hatta “siz engellemeye çalışınca daha bir şevkle yapmaya çalışıyoruz” minvalinde yaklaşılarak kanunu geçirdiler. Maden şirketleri memnun, köylü zeytinine ağlıyor; dönemin özeti gibidir…

Haberiniz oldu mu bilmem, Milli Eğitim Bakanlığı geçen hafta resmi gazetede yayımladığı “Proje Okulları Yönetmeliği” ile, bahsedilen okullara bir “hami” bulma zorunluluğu getirdi. Bu hami, senin benim vergilerimizle çalışan devlet okullarında, bir nevi patron olacak, kararlar alacak, uygulayacak, uygulatacak. Bu hami okulla ilişkilendikten sonra bir vakıf kuracak, ya da halihazırda bir vakfı varsa, bu vakıf olaya entegre edilecek. Ne tarz vakıflardan bahsedildiği malumunuz sanırım… Hami olayı AKP’nin hem piyasacılığını hem de modernizm karşıtlığını kapsamaktadır. Bu yolla, devlet okulları bir nevi özelleştirilecek, bir patron devletin memurlarının amiri olacak ve bu patronların vakıfları da muhtemelen iktidar ideolojisinin temsilcisi olacaktır.

AKP’nin laiklik karşıtı uygulamalarına toplumda ciddi bir tepki var ve elbette bu iyi bir şey. Ancak bu partinin piyasacı ve neoliberal kimliğine aynı oranda tepkinin olduğunu söylemek zor. Uzun yıllardır oluşan bu ideolojik baskı ve neticesinde ortaya çıkan toplumsal yıkımın altında yatan asıl sebebin piyasacılık olduğu görülmeli. Sosyal adaletin bu kadar yerle bir edildiği bir dönemde, toplumsal gelişmeden bahsedemeyiz. Cehalet, niteliksizlik, lümpenlik ve bunların adeta toplumsal bir kabulle sıradanlaştırılmasının altında ekonomik ve sosyal eşitsizlik olguları yatmaktadır. Muhalif kitlenin, AKP’nin oluşmasında, serpilmesinde ve yaşamasında başat rolde sermaye sınıfının olduğunu bilmesi gerekir. 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda bol ajitastonlu videolarda Atatürk sevgileri kabaran sermaye, yılın geriye kalan günlerinde cebine bakmaktadır. Zira sermaye için ülkenin otokrasi ile mi demokrasi ile mi yönetildiğinin bir önemi yoktur. Gerçek bir aydınlanma da bu topraklara, sermaye düzeniyle hesaplaşmadan gelmeyecektir.