Buse Gülin
Türk toplumunun akla gelen en önemli değerlerinden birkaçı yemek ve içmek kültürü üstünedir. Tüm tarih boyunca, askeri başarılarımızın yanında, kurulan efsanevi sofralarımızla da biliniyoruz. Bir çeşit geleneksellik haline getirdiğimiz rutin, kendisini tekrar eden alışkanlıklarımız var. Zamanla hepsi “karakteristiğimiz” oldular.
“Tüm aile ile beraber sofraya oturma” hadisesinin beylik- boyluk döneminden geldiğine inanıyorum. Birliğin verdiği yüksek psikolojik direncin ve güvende olma hissinin, o topluluğun faydasına olduğu aşikar. Nicedir aynı anda çatal- bıçak kullanıp, eş zamanlı biçimde, aynı porsiyon yemekleri tadıyoruz. Tabakların servis düzenleri dahi katıksız aynı. Masalarda, bireyler arasında fonksiyonel ayrım yaratacak tek bir aykırılık mevcut değil. Bu yüzden “bütün olmanın” enerjisinden doğan bir güç ideolojisine tutunuyoruz. Böylesine farklı riskleri barındıran bir enlemde, spontane gelişen denge yakalamak mucizevi bir iş aslında ve şükran duygusunu fazlasıyla hak ediyor.
Toplumsal açıdan, kolektif imajı olan ritüel sistemini yorumlamak kolay değil. Her bir öz değerin, ayrıntılı analizi gerekir. Bu argüman, ırkların çeşitliliği bağlamında, yüzyıllar alacak bir arşiv çalışmasını zorunlu kılıyor. Ucu bucağı olmayan bir okyanusun tabanında, küçücük deniz atı aramakla aynı çabadan bahsediyoruz. Bu sebep dahilinde, kültürü ve kronik alışkanlıkları çözümlemek, bir tutam mucize ve maksimum zaman talep ediyor.
Bu kadar uzun bir girişin arkasından gireceğim konu kült bir kültürel değer olan “Meyhaneler” üstüne. Tarihin kaotik dönemlerinden, modern çağa.. bu hususta belirtmek gerekir ki bilhassa meyhanelerin İstanbul’da çoğaldığı dönem 16. Yüzyıl olarak biliniyor. Yansımasından anlayacağınız üzere, hiç değişmeyen bir içki ve meze kültürümüz var. Bu kültür belirli mekanlarda daha sivrilse de, sokağa ait bir yaşam tarzı olduğunu biliyoruz. Herkesin dolabında mutlaka özenle sakladığı bir şişe rakısı bulunur. Rakının simgesel bir gücü vardır ve çıkartıldığı her sofrada neşe yaratır. Rakı hiç bir sofraya tek başına davet edilmez çünkü tek boy göstermeyi sevmez. Kendisini masanın göbeğine oturtmadan önce, silah arkadaşlarını aynı zemine konumlandırmanız gerekir yani diğer değişle; Mezelerini…
Her evin bir rakısı, her rakının ise bir evi vardır. Tabii, alternatiflere olan merağı da atlamamak gerekir. Tutku duyulan diğer müttefiklerde vardır.. Mey(Şarap- Meyhane kelimesinin köksel birleşiminde [Mey-hane] var olan Mey buradan gelir), tekila, viski, bira, likör, şampanya gibi..
Türk mutfak kültürünü çalışma bağlamında mutlaka meyhaneler odak alınmalıdır. Çok katmanlı, sembolik ve aslında ortak olan bir sürü değer barındırırlar. Her kesimden insanı kucaklayan eşit ve duygusal bir konseptleri vardır özellikle kalben gelgitler ağır bastığında, kapıları çalınır. Bu noktada, her meyhanenin takdiri hak eden bir duruş sergilediğine inanıyorum özellikle dinamiği hızlı değişen dünyada, tutkularımızın ömrü çok sınırlı. Değişken ruh halimize bile ayak uyduran bir istikrarları var. Her şey, her an değişebilir ama içimizde var olan ateşin kibritinin hep aynı yerden çakıldığını savunur gibiler. Yapaylaşan dünyada, gerçekliği sıkıca kavrayan varlıkları çok cüretkar. Yine de, toplum ne kadar modern olursa olsun, ilk derdimizde aynı yere sığınıyoruz.
Meyhaneler insanlığın müzeleridir. Dikey şekilde göğe yükselen bir yaşam çizgisini açığa vururlar. Bu mekanlarda, hayatımızdaki süreç hep ileri doğru ivme alır. Daima geçmişten günümüze uzanan anılar yankılanır eski usul tavanlarında. Ayrıca, meyhaneler ruhların da koleksiyoncularıdır. Aynı masalara sayısız insan oturturlar. Dönem değişir, insanlar dönüşür, yeni nesiller yetişir, herkes müptela olmaya devam eder dublelerini tokuşturmaya.
Meyhaneler, özgürlüklerin de piramitleridir aslında. İsimlerini kazıdıkları semtlerine, daima kültürel değer pompalarlar zira duygusal olarak çıplak kalmanın verdiği rahatlığın en iyi yaşandığı alanı onlar sunarlar. İnsanlar kırgınlıkları, pişmanlıkları, korkuları, hataları hatta günahlarıyla göz göze gelir ve uzlaşmaya çalışırlar. Hepsini küçücük bir masa dolu meze ve rakının paket programı sağlıyor sanıyorsanız, bir tık yanıldığınızı söyleyebilirim çünkü rakı her yerde var. Meze ise, her mutfaktan çıkabilir. Kolayca elde edilebilecek her şeyi bulmaya gittiğimiz yerler meyhaneler. Aslında aradığımız şey ne meze ne rakı. Aradığımız bunların altında var olan kolektif(ortak) değerler.
Herkesle, aynı anda, aynı duyguları paylaşırken evrilmek- iyileşmek- bazı şeyleri aşmak daha iyi hissettiriyor. Binevi rotası psikiyatr’ın koltuğu olmayan bir rehabilitasyon alanıdır meyhaneler.
Ne kadar kabul etmesek de “bir” olmayı seviyoruz. Acılarımızı veya sevinçlerimizi sahipleniş şeklimizde bile ortak bir direniş var. Hiç bir duygu yalnız yaşanmıyor, tıpkı hiç bir rakının yalnız içilemediği gibi. Hiç bir insan, hiç bir mekana sığamıyor, meyhanenin sandalyesine sığabildiği gibi.
Fotograf: Ebrulami, pinterest