Bir karma resim sergisi: İzlerin Ötesinde

Buse GÜLİN

Aynada baktığım ben miyim?
Yoksa bana mı bakıyor ayna?
Neden tek kişi gözüküyorum?
Oysa bende saklı bir galaksi var.

Bilinç, insan hayatında büyük bir anlama sahiptir. Bilincin kendisi ve değeri, Antik
Yunan’dan itibaren kademe kademe hayatımıza işlenmeye başlamıştır. Antik Yunan’da
baskın şekilde görülen “ruh ve bilinç” tartışmaları ve felsefi açıdan Descartes’ın “cogito”su
gibi yüz yıllara yayılan çözümlemeler, bilincin uzun süreli bir düşünce nesnesi olduğunun
göstergesidir. Ancak, varlığını kolaylıkla tanımlayabildiğimiz olgulara hayranlık duymamız,
özellikle 18. yüzyıl Aydınlanma Çağı (akıl, bilim ve insan merkezli düşünce dönemi) ile
ivme kazanmıştır.
İlerleyen süreçte psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, çığır açan teorisiyle bilincin
katmanlı bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymuştur. Ona göre, insanın rahatsız edici
duygularının, anılarının, dürtülerinin ve düşüncelerinin gömülü olduğu yer “bilinçdışı
(unconscious)“tır. Freud, bu görüşünü insan davranışlarını yönlendiren temel bir mekanizma
olan “bastırma (repression)” kavramıyla daha da derinleştirmiştir.

Bir küratör olarak sergiyi gezerken sezinlediğim ilk şey, yoğun biçimde tablolarda var olan
alter’lerin diğer değişle alt katmanlı sayısız benliklerin cüretkarca ve sert fırça darbeleriyle
sergilenmiş olduğuydu. Çeşitli ve yer yer aykırı renk tonlarının oluşturduğu uyumun,
yoğunlukla kadın bedeni ve aurası üzerinde konumlandırılmış olması, bende kadının
deliliğin eşiğini geçtiğinde dahi tutarlı durabildiği ve parçalanmış ruhunun müthiş bir
estetiğe sahip olduğu izlenimini uyandırdı. Simetrik düzlemi olan eserlerde var olan alt
okuma, dişi bir bedenin tüm fonksiyonuyla, içinde var olduğu kaosta hayatta kalmaya
doğuştan elverişli olduğu mesajını veriyor.

Her bir tablonun kendi özelinde sembolik anlatımlarının güçlü olmasını sağlayan dolgun
figürsel detayları var. Kadının dünyasında hüküm süren şefkat dolu esnekliği, merhameti ve
çok katmanlılıktan doğan milyarlarca tezat duyguyu betimlemek için kullanılan yan
etmenler olarak adlandırıyorum bunları. Figürsel anlatımda kendisini gösteren en büyülü
açmazlardan biri, yumuşak ve sert duygu geçişlerinin beraber verilmiş olması. Esere
baktığınızda, tekinsizlik ve güven, kayboluş ve varış, seviş ve kaybediş ve daha sayısız zıt
tabanlı duygu durumları ile eş zamanlı yüzleşebiliyorsunuz. Her sanat eserinde olduğu gibi,
bakışınızdan aldığınız dönüt tamamen bireyseldir. Kendi geçmişiniz, anılarınız ve
birikimlerinizle figürleri/profilleri veya resmedilen aksiyonları kendinize göre okuyorsunuz.
Sergi salonunda bu mahrem yolculuğunuzu destekleyen farklı bir alan oyunu var. Tabloların
yerleştirildiği duvarların ton ve materyal farkı mevcut. Dolayısıyla baktığınız eser ile asılı
olduğu duvar arasında da bağlantı kurmak fazlasıyla mümkün oluyor; fakat unutulmamalıdır
ki bu çıktı da bireysel olacaktır. Herkesin okumasının aynı olmasına imkan maalesef ki
yoktur. Sanat her zihinde ve her bireyde ayrı çalışır.

Eserlerin duygusallığın ötesinde ciddi biçimde teolojiye uzanan bir tarafı da var. Kadın
bedeni üzerinden referans verilen “tam teslimiyet ve ruh göçü (ilahi olana geri dönüş veya
kaçınılmaz son)” açık bir an (moment) üzerinden aktarılıyor. Bu bana, kadın bedeninin
doğası gereği çizgi ötesine daha entegre bir öz ile yaratıldığı anlamını veriyor. Soyut bir
teorinin böylesine keskin, dolaysız ve hatasız tekniklerle eşleştirilmesi fazlasıyla cesur bir
hareket. Benim için bir eserin başarısı, verdiği mesajın herhangi bir ekstra sembol veya
metafor ile bölünmemesinde gizlidir. Sahnede var olan ana figür ile sembollerin birbirini
tamamlaması ve mesajın bütün halini ilgiyi dağıtmadan ortaya koyması gerekir. Bu noktada,
tüm eserlerin bunu fazlasıyla başardığını söyleyebilirim. Çoğu sanat eserinde var olan
mesajı doğru okuyabilmek ve detayları algılayabilmek için bilgi birikimine sahip olmak
gerekebiliyor. Mesela, mitolojiye hakim değilseniz, Icarus’un figür olarak kullanıldığı ve
merkezde var olduğu bir sanat eserini anlamanız veya anlamlandırmanız zordur. Bu

yetkinsizlik, eserden alacağınız hazzı böldüğü gibi sanatçıyı doğru okumanızı engelleyebilir.
Tabii, bireysel algınız sebebiyle eserden (gerçek mesajı ile eşleşmese dahi) bir çıkarım
yapabilir ve kendi çıkarımınıza, var olan asıl mesajdan daha fazla hayran olabilirsiniz. Bu
eser ile alakalı, “kendi vizyonunuzu” sevmektir; fakat söylemem gerekir ki karma resim
sergisinde var olan çoğu eser için terminolojik yetkinliğiniz olmasa da eserleri olduğu gibi
okuyabilmenizi sağlayan bir yaratıcılıkla karşılaşıyorsunuz. Eserler, herkes tarafından
kolaylıkla okunabilir, anlaşılabilir ve herkesin düzeyine hitap edebilir konumda tasvir
edilmiş. Rutin, günlük hayatınızdan elde ettiğiniz birikimleriniz ile dahi figürlerin hangi
zeminin üstünde dans ettiğini anlayabilirsiniz. Bu da sergiyi herkese eşit düzeyde hitap eder
durumda tutuyor ve sanat adına kategorileşme (toplumun tek bir tarafına hitap eden sanat
türü) meydana gelmiyor. Dolayısıyla, toplumun her kesiminden gelen insanların
yabancılaşma hissini hiç deneyimlemediği ve sanattan kopmadığı bir alan yaratıyor. Tamda
bu açıya hizmet eden ikinci bir tutumdan bahsetmek istiyorum. Sergiyi organize eden
değerli tiyatrocu Tamer Levent olmasına rağmen, seçilen mekan İstanbul’un popüler sanat
galerinden biri değil. Halka daha yakın ve herkese kucak açan, samimi bir lokasyonda
hizmet veren bir mekan tercih edilmiş. Bu duruş ile, sanatta var olan “sınıfsallaşmaya”
fazlasıyla artistik bir darbe indirildiğini düşünüyorum ve Tamer Levent’e, Küratörler Şenay
Akdamar ve Vedat Akdamar’a ayrıca sergiye katılmama vesile olan Dr. Kemal Aslan’a
sevgilerimi ve teşekkürlerimi yönlendiriyorum.

Karma sanat sergisi: İzlerin Ötesinde, ismiyle dahi aslında soyut boyuta ait olan birçok
olgunun size sunulduğunu şeffaf bir anlatımla gösteriyor. İsim seçimi, içeride var olan
eserlerin durduğu kritik nokta ile inanılmaz bir uyum sergiliyor. Bir sanat sergisi için,
seçilen tanımlayıcı mottoyla(temel mesaj) ve serginin adıyla içeride var olan eser
bütünlüğünün aynı açılımı veriyor olması çok değerlidir. Bu serginin tutarlılığını ve
anlaşılırlığını en başından vaad eden en önemli araçtır. Birçok sanatsever veya bağımsız

birey, sadece başlık ve mottoya bakarak fikir elde etmek isteyebilir. Bu eserlerin görülme ve
duyulma oranını fazlasıyla etkileyecek en sessiz ama vurucu etkendir. Bu sebeple, söz
konusu sanat ise, serginin adı, mottosu ve eser harmonisi inanılmaz önem arz etmektedir.
Karma sanat sergisi bu eşiği de başarı ile geçmektedir.
İzlerin Ötesinde, derin bir betimleyici açıdan “görünebilenin ve kanıtlanabilenin ötesine
yolculuk” mesajı veriyor. Eserler bunu fazlasıyla karşılayan başlıca ruhani/ilahi/mitolojik
olmak üzere sayısız temaya sahipler. Çok yönlülük, özellikle sanat galerisinde harika bir
atmosfer yaratır. Santimetreler arasında farklı perspektiflere dokunmanızı sağlayan
entelektüel bir çeşitlilik meydana gelir ve bu baktığınız düzlemden haz almanıza olanak
tanır. İzlerin ötesinde, bu kurcalanmamış duygu geçişinin yüzyıllara ve farklı etnik
kökenlere/ hikayelere dayanan kültürel düzlemdeki doyumunu fazlasıyla karşılıyor. Aslında
içeride sergilenen her eser bir afrodizyak görevi görüyor.İç içe geçmiş odalar ve çıktığınız
katlar eşliğinde, adeta galaksi değiştiriyorsunuz. Mesajlar değişken, temalar renkli ve
gezegenler farklı ama İzlerin Ötesinde, size çizginin ötesini tüm gücüyle servis ediyor.
Sanatın tüm dallarıyla ilgili olan ve üzerine çalışan biri olarak söyleyebilirim ki; sanat
topluma hitap eder çünkü sanat toplum için vardır. İnsan, sanatın öznesidir; sanat ise
tüm var edilmiş, hatta yitip gitmiş öznelerin dahi birleşimidir. Sanat handmade (el
yapımıdır). Bu vesileyle, el yapımı olan her şey de sanattır. Sanat olmazsa insan,
insan olmazsa sanat olmaz. İnsandan sanata, somuttan soyuta bir deneyim…

Ek olarak: “Karma Sanat Sergisi: İzlerin Ötesinde”, 19 Ekim’e kadar, 11:00/19:00 saatleri
arasında, Galeri Eyüpsultan’da sanatseverlerini beklemektedir.

Yazımı, geçmiş zamanda kendime yazdığım bir not ile kapatıyorum:
“Tanrı ile aram iyi. Görünenin ötesinde bir görünen var ve o sadece bana görünür.”

Size görünür olanın tadını çıkarmanız dileğiyle,

Sevgilerimle…