Prof.Dr.Yasemin Giritli İnceoğlu, “Medyadaki yoğunlaşmalar nedeniyle, farklı sesler duymak neredeyse olanaksız.”

Prof.Dr.Yasemin Giritli İnceoğlu, Türkiye’de medya sahipliğinin şeffaf olmadığına dikkati çekerek, “Medya sahipliği şeffaf olmadığı gibi, Türkiye’de medyada çapraz mülkiyet düzenlemesi de yok. Medyadaki yoğunlaşmalar nedeniyle, farklı sesler duymak neredeyse olanaksız.” dedi.

Prof.Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu’nun Bianet’te bu konuda yayınlanan makalesi söyle:

“Medya çoğulculuğu demokrasinin temel direklerinden birini oluşturur. Bilindiği üzere, ifade özgürlüğü ile medya çoğulculuğu, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nda (Madde 11) yer alıyor, bunların korunması da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10.maddesi ile destekleniyor.

Dört yıldır iki meslektaşım ile birlikte (Tirşe Erbaysal Filibeli ve Ceren Sözeri ) Avrupa Birliği üye ülkeleri ve aday ülkelerde medya çoğulculuğuna yönelik potansiyel riskleri belirlemek için tasarlanmış olan “Medya Çoğulculuğunun İzlenmesi” (MPM-Media Pluralism Monitoring) araştırma raporunu hazırlıyoruz. Raporda, 27 AB ülkesinin yanı sıra Türkiye, Arnavutluk, Karadağ, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ve Sırbistan da yer alıyor.

Türkiye, medya çoğulculuğu ve medya özgürlüğünün dört alanında (temel koruma, piyasa çoğulculuğu, siyasi bağımsızlık, sosyal kapsayıcılık) 2020 yılı raporunda bir kez daha yüksek risk alanında yer aldı.

Temel koruma

Temel koruma göstergeleri, çağdaş demokrasilerde medya sektörünün düzenleyici omurgasını temsil eder. Temel Koruma alanı hem geleneksel medyaya hem sosyal medyaya erişimi, ifade özgürlüğü de dahil olmak üzere tüm iletişim özgürlüğü haklarını koruma için etkili yasal önlemlerin, bağımsız ve etkili medya yetkililerin varlığını, gazetecilik mesleğinin özgür ve bağımsız bir biçimde yürütülmesi için elverişli koşulların olmasını, medya çoğulculuğu ve özgürlüğü için gerekli evrensel bir önkoşul olarak görüyor. Temel koruma alanı, çevrimiçi ortamın medya ortamının çoğulluğuna getirdiği zorluklara da odaklanır. Bu nedenle, çevrimiçi ifade özgürlüğü ile verilerin korunmasını ve gazetecilerin güvenliğini değerlendiriyor.

Pazar çoğulculuğu

Türkiye, ‘Pazar Çoğulculuğu’ alanında yüzde 76 ile yüksek risk altında. Rapor, pazar çoğulculuğu alanında, piyasa oyuncularının faaliyet gösterdiği yasal ve ekonomik bağlamdan kaynaklanan medya çoğulculuğuna yönelik riskleri değerlendirir: Mülkiyet yoğunlaşması, medya sahipliğinin şeffaflığı, işletmelerin editoryal içerik üzerine etkileri, medya üretiminin sürdürülebilirliği, çevrimiçi reklam pazarının yoğunlaşması ve rekabetin rolü vs.

Siyasi özgürlük

Siyasi özgürlük alanı, editöryel bağımsızlık, hükümetin içeriklere müdahalesi, seçim zamanı medyanın bağımsızlığı, kamu yayıncılığı medya ve diğer ilgili platformlarda siyasi yelpazenin ve ideolojik görüşlerin çeşitliliğini aktif olarak temsil ettiği için, demokrasi ve demokratik vatandaşlık için en önemli koşullardan biridir.

Sosyal kapsayıcılık

Sosyal kapsayıcılık alanı, azınlıklar, yerel / bölgesel topluluklar, engelliler ve kadınlar gibi çeşitli sosyal ve kültürel grupların medyaya erişimini dikkate alır.

Sosyal kapsayıcılık alanında “azınlıklar için medyaya erişim ” göstergesi dışında, tüm gösterge sonuçları aşırı risk altında.

En yüksek risk ortalaması siyasi bağımsızlık alanında görülüyor.

Türkiye’de ifade özgürlüğünün korunması, doğru bilgiye ulaşma hakkı, medyanın politik bağımsızlığı, editoryal bağımsızlık ve kamu yayıncılığının yönetimi ve finansmanının bağımsızlığı yüzde 90’ın üzerinde bir oranla tehdit altında.

“Türkiye’de Medya Çoğulculuğu”nun tüm alanları yüksek risk altında. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) raporuna (2020) göre, Türkiye, Çin’den sonra dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu ülke konumunda. Pandemi döneminde çoğunluğunu yerel gazetecilerin oluşturduğu 18 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı, 7 gazeteci tehdit edildi, COVID-19 ile ilgili haber yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan gazeteciler oldu.

Medya sahipliği şeffaf olmadığı gibi, Türkiye’de medyada çapraz mülkiyet düzenlemesi de yok. Medyadaki yoğunlaşmalar nedeniyle, farklı sesler duymak neredeyse olanaksız. Medya sahiplerinin çoğu aynı zamanda inşaat, enerji, madencilik, turizm, telekomünikasyon gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteriyor.

Medya yakınsaması çıkar çatışmalarına neden olduğundan medya özgürlüğü zarar görme riski taşıyor. Kamu hizmeti medyası da hükümete bağlı, örneğin azınlıkların kamu hizmeti yayıncılığına erişimleri yok. Azınlık kanallarındaki programlar bile TRT tarafından günlük gündeme ve hükümet politikalarına göre planlanıyor.

2018’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı’na devredilen basın kartı dağıtma yetkisi ile geçtiğimiz yıl 322 gazetecinin basın kartı iptal edildi. Medyada öz-denetim mekanizması çok zayıf, gazetelerin ombudsmanları yok. RTÜK, 2012 yılından beri piyasaya ilişkin veri paylaşmıyor.

Türkiye’de, çoğunlukla web ve sosyal medya platformlarında çalışan bir dizi alternatif, bağımsız medya kuruluşu var. Ayrıca, bazı uluslararası medya kuruluşlarının ofisleri de var. Bu tür alternatif medya kuruluşlarına sahip olmak en azından yarı çoğulcu bir medya ortamının yaratılmasına katkıda bulunuyor.

Türkiye’de 70 iletişim fakültesi mevcut oysa mezun olan öğrencilerin sadece yüzde 5’i iş sahibi olabiliyor. Türkiye’de 2020’de işsiz gazeteci sayısı 11.000’i aştı.

Raporda toplumsal cinsiyet eşitsizliği de çok bariz bir biçimde göze çarpıyor. Kadınların yönetim kadrolarında ve karar verme süreçlerinde etkin olarak yer almadıkları, kadının medyada görünürlüğünün olmadığı, yanlış veya eksik temsil edildiğine yer veriliyor.

Sosyal medya yasası

2020 yılında COVID-19 ile ilgili dezenformasyonun yayılmasıyla mücadele etme iddiası altında, yeni sosyal medya yasası apar topar yürürlüğe girdi. Birçok uzman, bu yasanın sosyal ağ sağlayıcıları için çok katı yükümlülükler içermesi ve hükümete sosyal medya şirketlerini kontrol etme gücü vermesi nedeniyle ifade özgürlüğüne zarar vereceği konusunda hem fikirler.

Bu yasa ile sosyal ağ sağlayıcıları Türkiye’de yasal temsilci atamakla yükümlü hale geldi. Bir temsilci atamayı kabul etmedikleri takdirde, reklam yasaklarından, bant genişliğinin daraltılmasına kadar varan yaptırımlara maruz kalıyorlar ya da ağır idari para cezaları ödemekle yükümlü oluyorlar. Bu sürecin en başında sosyal ağ sağlayıcılarının çoğu Türkiye’de bir temsilci atamama konusunda diretme gösterseler de sonuçta tüm sosyal medya şirketleri birer temsilci bulunduracaklarını açıkladılar. Ayrıca aynı yasa unutulma hakkı adı altında kişilik hakları ve itibar alanının korunmasını genişletti. 2020 Temmuz’undan itibaren medyada kamu yararı içeren pek çok yolsuzluk haberine erişim engeli kararı veriliyor.

Sonuç olarak, akademisyenlerin, sivil toplum örgütleri ve uzmanlarının, bu tablonun uzun vadede Türkiye’deki dijital bilgi ortamını ve çoğulculuğu nasıl etkileyeceği konusunda haklı endişeleri var.”

https://bianet.org/bianet/medya/250651-medya-cogulculugu-ve-turkiye