Karadeniz’de bile bile LADES!…

HABERİ BURADAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ.

Ali Murat Ekşi / gazetesanal.com

          Karadeniz! Dalgası amansızdır Karadeniz’in, rüzgarı amansız! Serttir, hoyrattır havası. İnsanı gibidir; Birden parlar. Bazen uzun sürer siniri, bazen hemen geçer, ayarsızdır! Yağmuru da böyledir, sisi de! Ülkemizin başka hiçbir yerine benzemez Karadeniz, kararsızdır!

Böyledir Karadeniz’in durumu. Öyle oturduğu yerden ahkam kesmekle, kararlar almakla olmaz. Sonrası kötü olur. Kah bir heyelanla çıkar karşımıza bu yanlış kararların sonucu, kah sel felaketiyle.

İşte böyle bir felaket de geçtiğimiz günlerde ve daha önceleri de pek çok kere sel olarak karşımıza çıktı maalesef. İnsanlarımız zarar gördü, hayatını kaybetti. Aslında içinde insan unsuru olduğu için felaket diyoruz, halbuki, bilimsel açıdan bakıldığında son derece normaldi bu olanlar. Pekiyi, kaderi midir Karadeniz’in bu felaketler? Yoksa, başka mıdır olayın içyüzü? Tüm bu olanların  sebebi neydi? Gelin, biraz bu konuya kafa yoralım.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre “Sel”, Sürekli yağan yağmurdan veya eriyen kardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su, su taşkını. Pekiyi, bu taşkınlar neden oluyor?

Öncelikle, sele neden olan unsurdan, sudan söz edelim. Aslında “Taşınması gereken su” demeliyiz. Karadeniz’in ayarsız, aniden bastıran ve bardaktan boşalırcasına yağan yağmuru sonucu biriken ve dereler vasıtasıyla denize taşınması gereken bu suyun, normal şartlar altında, sorunsuz bir şekilde denize taşınması gerekiyordu. Pekiyi, ne oldu da bu su taşınamadı ve sele dönüştü?

Derelerin işlevi, gelen yağışı denizlere ya da göllere taşımak. Bu olmadığı zaman da taşkınlar söz konusu olabiliyor. Islah adı altında dere yatağı daraltılıyor. Yağmur nedeniyle birtakım maddeler (Ağaç kütükleri,kaya,çeşitli eşyalar,v.b….) taşınıp, yatak tıkanıyor ve dere kendi yatağında akamaz duruma geliyor. Bu bir baraj etkisi yapıyor. Baraj etkisi nedeniyle akamayan su birikip, yatağından taşıyor ve adeta bir felaketin yaşanmasına neden oluyor. Çarpık yapılaşma, bitmek bilmeyen rant kaygısı, ardı arkası kesilmeyen felaketlere yol açıyor.

Unutulan en kritik nokta, dere yatağının asla değişmeyeceği gerçeğidir. Uzun zaman akmayan derelerin akmayacak sanılması en büyük yanılgıdır. Sel felaketi yaşanan yerlere şöyle bir baktığımızda, hepsinin aslında bir dere ismi olduğunu görürüz. Binlerce yılda oluşmuş o dere yatağı, sırf biz öyle istiyoruz diye değişmez ne yazık ki! Yani, selden zarar görmek istemiyorsak, dere yataklarına ve derelere müdahale etmemeliyiz. Buralara konut inşa etmemeliyiz. Dere ıslah projeleri yapmakla, dereyi yatağından ayırıp, başka bir kanala almakla en büyük hatayı yapıyoruz halbuki. Dere, yapılan kanal içinde kalsa bile, şiddetli yağışlarda yamaçtan gelen sular, kanal duvarlarının derenin doğal yükseltisinden çok daha yüksek yapılmasından dolayı, yatağına ulaşamıyor ve önceleri yatak olan ama, ıslahtan sonra imara açılan yerleri su altında bırakıyor. Aynı nedenden ötürü, taşan su geriye, yatağına da dönemiyor. Bir başka neden de, aşırı yağışlarda yamaçlardan gelen sular, ”ISLAH EDİLMİŞ” derenin kanal duvarlarına çarpıp birikiyor ve yine yerleşim yerlerini su basıyor.

Bir de, tüm bunlara, Karadeniz’de insan eliyle yapılmış en büyük set olan “Karadeniz Sahil Yolu” eklenince, felakete adeta davetiye çıkarılmış oluyor. Kimileri, “ Bunun selle ne ilgisi var?” diyebilir. Açıklayalım.

Tüm uzmanların, özellikle yeri ile ilgili uyarılarına ve itirazlarına rağmen yapılan Karadeniz Sahil Yolu, tüm Karadeniz Sahili’ni adeta bir set gibi kapadı. İrili, ufaklı pek çok derenin, denizle olan bağlantısını kesti. Bu yüzden, ıslah nedeniyle kanala dönen dere yataklarında büsbütün hızlı akan taşkın suyu, birden eğimin sıfırlandığı deniz seviyesine ulaştığında, taşkın debileri iyi hesaplanmamış menfezlerden geçemeyerek birikiyor, gölleşiyor ve denize ulaşması gerekirken taşıyor. Bir set görevi gören sahil yolunu aşamıyor. Sonuç: Sel felaketi!

          Tüm bunlara ilave olarak “HES” ler için ayrı bir parantez açmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, bu taşkınların sele dönüşmesinde oldukça etkisi var bu HES’lerin. Yine TDK Sözlüğü’ne göre HES, “Su gücüyle çalışan makinelerle elektrik üreten merkez” anlamına geliyor. Bunun için de, boru ya da, tüneller kullanılarak, su yüksekten aşağıya hızla akıtılıyor ve böylece türbinler vasıtasıyla elektrik üretiliyor. Bunun için, derenin mevcut suyunun %90’ı alıkonuluyor. Suyla birlikte taşınan çeşitli maddeler ( tortu,çamur,çakıl vs.) biriktikçe regülatörün verimini düşürüyor ve zarar veriyor. Bu nedenle zaman zaman tahliye edilip derenin kendi yatağına bırakılıyor. Bunlar da dere yatağını dolduruyor. Kalan %10 suyun debisiyle, dere kendi yatağını temizleyemiyor. Böyle ani bastıran yağmurlarla gelen aşırı su, HES’lerden tahliye edildiğinde, bu atıklar sürükleniyor, daralan bir noktada ya da, ıslah nedeniyle daraltılmış ve eğimin azaldığı bir noktada birikerek yatağı tıkıyor ve taşkına sebep oluyor.

Yine, normal şartlar altında, derenin kendi taşıması gereken ve belli noktalara, adeta yığınak yaparak kendi önlemini almakta kullanması gereken bu maddeleri, azalan su debisi yüzünden taşıyamadığı için daha çok heyelan oluyor. Dere yatağı doluyor. Büyük yağışlardan sonra, dere yatağı dolu olduğu için su akamıyor, taşıyor. Sonuç: Sel felaketi!

Özellikle, kanal ve boru sistemiyle çalışan HES’lerde, servis yolları açılması zorunludur. Bunların açılması için büyük inşaat faaliyetleri olur tabii. Tahribat büyüktür. Ağaçlar kesilir, yamaç kelleşir. Yüksek açılar oluşur ve hafriyatın çoğu yamaçlardan aşağı dökülür. Aşırı yağışlarda, bu bölümlerde yüzey akışı hızlanır. Yamaçlarda heyelan olur. Oluşan heyelan dere yatağına dolar. Yatak dolunca su yine akamaz ve taşar, sel olur…

Sözün özü, sağlıklı bir şekilde denizlere kavuşması gereken sularımızın yolları kapanmış. Dere yatakları doldurulup yerleşime açılmış. Islah adı altında yapılan, bilimden ve akıldan uzak bir sürü uygulama. Rant ve oy uğruna göz yumulan yapılaşma. HES’ler ve tahrip edilen doğa. Sonuç: Bir hiç uğruna yitip giden canlarımız, milyonlarca lira zarar, kaybedilen onca zaman ve enerji, yok olan tabiat !

Kimse kusura bakmasın ama, tüm bu olanları “ Son bilmem kaç yılın en yoğun yağışı” filan diyerek açıklayamazsınız. Bunca yıl, plansız ve çarpık yapılaşmaya göz yumup, parayı her şeyin üstünde tutup, sonra da “  metrekareye şu kadar kilo yağış düştü” diyerek bu durumu izah edemezsiniz.

Bunun adı AFET değil, bile bile LADES!!!