Buse GÜLİN
Bir Karadeniz kızı olarak, konunun hakkını vermek istedim. Bu yüzden başlığı, bizim bölgenin şivesini kullanarak oluşturdum. Bir ara yoğunlukla, tüm medyanın ilgisini üstünde tutan bu bölgenin gerçek dinamiği aslında televizyon dizilerinde gösterildiğinden farklı değil. Karadeniz insanının kendisine has bir yaşam enerjisi, inanılmaz yüksek espri anlayışı ve lakap bulmakta çok yönlü çalışan bir zekası vardır. Eğer tasasız ve sıkıntısız bir hayat yaşamak istiyorsanız, Karadeniz size bunu fazlasıyla sağlayacak donelere sahip bir bölgedir. Keza, ben dahi her şehir hayatından bunaldığımda, topraklarıma geri dönüp bir nefes alıyorum. Yaşım kaç olursa olsun, hala şaşırdığım ve çok güldüğüm durumlar ile karşılaşabiliyorum ve üzerine sayısız metinler oluşturuyorum.
Horozlarıyla beraber uyanan, tavuklarıyla aynı saatte düşlere dalan bir bölge hayal etmek şu modern hayat düzleminde çok “uçarı” gelse de, böyle eğlenceli ve pozitif anlamda aykırı bir toplumun var olduğunu söylemekten gurur duyuyorum. Karadeniz’in en sevdiğim özelliği, insanının doğanın kalbini çok iyi biliyor olmasıdır. Her birey, kendi bölgesinin toprağını işlemeyi çok iyi bilir ve her dönem mutlaka diktiği her şeyin hasadını fazlasıyla alır. Aslında doğayla müthiş uyumlu şekilde yaşarlar. Bu yüzden, sosyal açıdan hayat düzlemlerini Paganlarla benzer buluyorum. Doğanın yapısını bilen, o yapının hoyratlığına uygun şekillenen, zararsız bir yerleşimci yapıları vardır. Karadeniz insanının çok yönlü zekası, doğa söz konusu olduğunda inanılmaz bir “hayatta kalma rehberi” konumunda işlev görür. Bölgenin asi iklimi,
insanlarına zor durumlara karşı geçirgen olmamayı öğretir. Seller, yüksek dalgalar, aşırı yağmur sebebiyle oluşan toprak kaymaları, zemin çökmeleri derken aslında inanılmaz bir “direnişle”şekillenirler. Bir gün modern hayat sistemi ters- düz olsa, kolaylıkla hayatta kalabilecek insanların, bu bölgenin insanları olacağına inanıyorum çünkü Karadeniz halkının en iyi bildiği şey “Doğa’nın gücüdür.”
Bir Karadeniz kızı kendi toprağını bilmez mi? Tabii ki bileyrum! Karadeniz’in her karışını gezdiğimi, sadece dedemin ait olduğu toprak ile sınırlı kalmadığımı söylemekten bireysel bir haz alıyorum. Karadeniz kızı olarak, tüm sahil şeridiyle iyi anlaşabiliyorum. Hikâyenin başladığı nokta ise, tatlı bir Eylül ayına dayanıyor. Karadeniz’de, teyzemin evinde oturmuş, kuş bakışı orman manzarasında çayımı içerken dedim ki “Uha, niye Batum’a geçmeyruz ki? Az da oranin denizunde yüzelim ula!”
Bunun üstüne, ertesi gün şafak vakti, ailecek yola çıktık. Pasaportu olanlarımız pasaportlarıyla, diğer aile üyeleri ise, kimlik kartlarıyla Batum’a geçiş yapacaktı. Biz, Batum’a karayolu üstünden gitmeyi tercih ettik. Kendi arabamızla gidiyor olmamızın en iyi özelliği, yol boyunca istediğimiz her yerde durabilmemiz ve dikkatimizi çeken her tarihi eserin içerisine bakabilme avantajına sahip olmamızdı. Karadeniz genel olarak antik kiliselerin ve kalıntıların bol olduğu bir bölgedir. Dolayısıyla, şans eseri yürürken dahi, bir sürü antik kilise, köprü, mimari herhangi bir eserle karşılaşma şansınız vardır. Bölge halkı, bu eserlerin önemine hakim olduğu için, bu eserleri korur ve gözetir. Dışarıdan müdahale olmadığı sürece (Belediye ekipleri, arkeologlar vb) bölge halkının eserlere dokunduğunu (yıkma- yerini değiştirme- yeniden düzenleme vb) göremezsiniz. Bu sebeple büyük oranda bütünlükleri korunmuş şekilde, yüzyıllardır varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Ayrıca tam bir doğa aşığı annem sayesinde, şelalelere, nehirlere ve diğer bir çok doğal güzelliğe de ziyaret gerçekleştirerek, Batum’a doğru yol almaya devam ettik. Gezdiğimiz bu diğer alanlara farklı başlıklar halinde hazırlayacağım yazılarımda değineceğim fakat şu an odağımızın kaymaması adına, Batum’u özne olarak tutmaya devam ediyorum.
Batum’un karayolu üstünden sınır kapısı, Artvin’nin Hopa ilçesinin 20km ilerisinde bulunuyor. Dolayısıyla, Karadeniz’e arabasıyla seyahat edemeyecek gezginler için, Rize- Artvin havaalanına iniş sağlayıp, havaalanından araba kiralamakta bir opsiyon olabilir fakat kendi taşıtınız yoksa, Batum’a geçemezsiniz. Belki Artvin’in içerisinde Batum’a tur bulabilirsiniz fakat bunun içinde gitmeden önce araştırma yapmak gerekiyor. Tabii, bu noktada zamanı çok iyi kullanmanız gerektiğini eklemek zorundayım çünkü sınır kapısının kuyruğu gittiğiniz saate göre değişkenlik gösteriyor. Aşırı bir zaman kaybı yaşamamak adına, sabah erken saatte kapıda olmak büyük vakit tasarrufu sağlayacaktır. Batum’un karayolundan geçişi yoğun olmaz demeyin, keza Karadeniz tarafından günübirlik çok fazla geçiş sağlayan insan var. Bu araba kuyruğunu yoğun hale getirebiliyor.
Sınırda, Batum’a geçiş yaparken kullanacağınız taşıtın türüne göre ücret veriyorsunuz ve kişi başına ödediğiniz bir geçiş ücreti + vergi var. Dolayısıyla, sınır kapısından geçerken, yanınızda nakit para bulundurmanız faydalı olacaktır. Sınır kapısında, sadece sürücü taşıtın içerisinde geçiş sağlayabiliyor. Diğer herkesin arabadan çıkıp, gerekli kontrollerden geçerek, içeride bulunan diğer kapıdan geçiş yapması gerekiyor. Geçiş esnasında pasaportunuz varsa, geçiş damgası basılıyor yoksa, size kimliğinize istinaden bir geçiş belgesi veriliyor. O belgeyi asla kaybetmemeniz gerekiyor. Alternatif olarak sunabileceğim çözüm, arabanızın torpidosuna tüm geçiş belgelerini koymanızdır. Böylelikle kaybolmasının önüne geçebilirsiniz. Kaybolması, Batum’dan çıkış yaparken ciddi problemlere yol açabilir. Muhtemelen uluslararası güvenlik prosedürleri sebebiyle çıkış yapamazsınız. Batum’a geçiş yaparken kullanılan sınır kapısının adı “Sarp’tır. Adını sınıra yakın konumda bulunan Sarp köyünden almaktadır. Batum tarafında ise, bu sınır kapısı “Sarpi” olarak adlandırılır çünkü Batum tarafında, sınıra yakın “Sarpi” köyü bulunmaktadır. Yani her iki tarafta da, sınır kapısına en yakın köyün adı, sınır kapısına verilmiştir.
Sınırdan geçiş sağladıktan sonra, şehir merkezine ulaşabilmeniz için neredeyse 20km yol gitmeniz gerekmektedir. 20km sonunda, Batum şehir merkezine ulaşıyorsunuz.

Batum, aynı Karadeniz gibi, sahil şeridi boyunca konumlanmış ve Avrupai havayı fazlasıyla taşıyan bir şehirdir. Sahil şeridi boyunca devam eden kumsalı ve bu kumsalda yürüyüş yapabilmeniz, bisiklet sürebilmeniz için ayrılmış özel alanları bulunmaktadır. Halkın kültürü Avrupa veya Amerika sosyal hayat rutinlerine çok yakındır. Biz yaz ayında ziyaret gerçekleştirdiğimiz için, herkesin sahillerde güneşlendiğine, spor yaptığına hatta şehrin kaldırımlarında bile plaj kıyafetleriyle gezdiğine tanık olduk. İçeride var olan bu Özgür Sosyal hayat rutini, hak ve özgürlükler konusunda çok ileri oldukları izlenimini direkt sağlıyor. Bu husus, Batum’da dolaşırken, güvende hissetmenize sebep oluyor.

Batum’un en ilginç özelliklerinden biri, halkın İngilizce bilmiyor olmasıdır. Türkçe bilen tek tük esnafa rastlamanız mümkün ama genel halk “Gürcüce” konuşuyor. Kendime bir kaç hediyelik eşya satın almak istediğimde, İngilizce iletişim kurmayı denedim fakat maalesef dönüt alamadım. Şans eseri, sahilde olan ve gürcüce bilen bir ingiliz çiftten destek aldım ve esnafla aramda tercüme gerçekleştirdiler. Dolayısıyla, maalesef İngilizce, Türkçe veya farklı bir yabancı dil biliyor olmak Batum’da çok işlevsel değil. İşlerinizin kolay yürüyebilmesi için yanınızda Gürcüce bilen birinin olması şart.
Eğer klasik veya son model arabalara hayranlığınız varsa, Batum bir cennet olabilir. Yol kenarına park edilmiş Dodge veya kilisenin önüne park edilmiş 1970 model, üstü açık, kuzguni yeşil bir corvette stingray ile karşılaşmanız oldukça mümkün özellikle ikincisiyle karşılaşmam, Batum’da olan gezi maceramı unutulmaz kılan anlardan birini oluşturuyor. 1970 serisi Stingray’e hayran bir kadın olarak, önümde park eden bir Stingray’e bakış atmak mucize gibiydi. İşi mucizeye dönüştüren kısım ise, sahibinin arabanın anahtarını üstünde bırakmasıydı. Gürcistan’da insanlar arabalarının anahtarlarını yanlarına almıyorlar. Bu toplumun içerisinde hırsızlık eğiliminin olmadığını gösteriyor. Türkiye’de, her şeyini korumak için extra güvenlik önlemine başvuran insanlar olarak, böyle bir sosyal düzenin varlığına tanık olmak tam anlamıyla “Mucizeydi.”
Gürcistan’ın genel portrede halkı fazlasıyla zengin. Ekonomik refahları inanılmaz derecede yüksek. Bunu sürdükleri arabalardan, giydikleri kıyafetlerden, girdiğiniz marketlerde satılan ürünler ve ürünlerin gramaj değerlerinden tutun, fiyatlarına kadar her detaydan anlayabiliyorsunuz. En önemlisi halk mutlu ve kendine ait, parçalanmamış bir rutinleri var. Şehirde gezdiğimiz süre boyunca, halkı rahatsız eden herhangi bir kaos veya toplumsal olay gözümüze hiç çarpmadı. Yüksek sesli bir müzik veya kornaya dahi denk gelmedik.

Müthiş ileri bir toplumsal düzenleri ve kendi içlerinde eğlence anlayışları var.
Batum sahil şeridinde konumlanması sebebiyle, kumarhaneleri ve eğlence merkezleri açısından da son derece iyi opsiyonlara sahip. Bazı binaların mimarileri oldukça farklı ve dikkat çekiyor. Gündüz keşif ettiğiniz hayat ile güneş batınca başlayan gece hayatı birbirinden farklı. Batum’da akşamlar daha eğlenceli ve hızlı hale geliyor. Karadeniz’den sadece gece hayatı için Batum’a geçen insanlar olduğunu ifade etmekte fayda var.

Şehrin merkezinde dikkatinizi çekebilecek belli başlı heykeller ve binalar bulunuyor. Heykellerin bir çoğu ortak alan olan parklara ve sahil şeridine konumlandırılmış ama arkeolojik açıdan( Antik eser) Batum merkezde sizi doyurabilecek kalıntılar yok. Modern mimariye eğiliminiz varsa ve sahil hayatını seviyorsanız, Batum sizi memnun edebilir. Bilhassa sahilde inşa edilmiş Restaurant Senate, tersten oluşturulmuş mimari dizaynı ile fazlasıyla göz dolduruyor. Ayrıca, şehri kuş bakışı izlemek isterseniz, kumsal şeridinde bulunan dönme dolabı tercih edebilirsiniz. Tabii, gece hayatı için geçiyorsanız, akşamı beklemelisiniz, orası ayrı…
Batum’un beni belki de İlk şaşkınlığa uğratan tarafı “Ali ve Nino heykelleriydi.” Televizyonda kuş bakışı bir çekim ile gösterilen bu heykellerin devasal olduğuna dair bir inancınız var ise, bundan vazgeçmek zorunda kalacağınızı üzülerek belirtmek istiyorum. Maalesef, medyanın aldatması sebebiyle, bu heykellerin dikine uzanan, fazlasıyla yüksek ve şehrin bir çok noktasından görülebilecek kadar görkemli olduğunu düşünüyordum. Rotasını doğru vermek gerekirse, Ali ve Nino, Batum sahil şeridinin en sonunda konumlandırılmış. Dolayısıyla, heykelleri görmeniz için, sahil şeridinin sonuna kadar yürümeniz veya arabanız ile sahilden sürüş yapmanız gerekiyor. Bütün sahil şeridi boyunca, sırf bu heykelleri görebilmek için yürüyüş yaptık. Yürüyüş esnasında hep gözlerimiz devasal heykeller görmeyi aradı fakat beklediğimiz görkemli yapıyla hiç karşılaşamadık. Bir ara yanlış yöne yürüdüğümüzü düşündük fakat inatla sahilin sonuna gittiğimizde, insan boyundan biraz daha yüksekte kalan heykellerle karşılaştık. O noktada dahi, var olan limitli yüksekliğin temel sebebi, altlarında bulunan ve dönüş yapmalarına olanak sağlayan platform’un kendisiydi. Yani heykeller devasal değil. Bu bizim biraz şaşkınlığa uğramamıza sebep oldu. Heykelleri görmeyi merakla bekleyen gezginler için yinelemekte fayda var: Heykellerin çekim açısı sebebiyle televizyon üstünden sağladığı yanılgı, boyutsal anlamda çok ciddi farklılıkla karşılaşmanıza sebep oluyor.

İkinci kez şaşırmamıza sebep olan kısmı ise, şehirin mimari yapısının sokaktan sokağa çok keskin şekilde değişiyor olmasıydı. Batum, sahil şeridi boyunca modern dizayna sahip bir şehir gibi sizi karşılaşırken ve genel kitle yüksek motorlu klasik arabalar veya modern yüksek fiyatlı arabalara binerken( Bmw, Mercedes, Audi vb), içeri doğru derin yürüyüşlere çıktığımızda, bir çok apartmanın bakımsız hatta yıkılmanın eşiğinde olduğunu gördük.

2 sokak öncesi ile 2 sokak sonrası arasındaki bu fark bizi hayli ile şaşırttı. Bu da kolayca şöyle bir teori üretmemize sebep oldu: çevre düzenlemesine ve mimari açıdan dayanıklı şehir stratejisi oluşturmaya çok önem veren bir planlama sistemleri bulunmuyor. Belki de deprem coğrafyasında yaşıyor olmamızın ve son zamanlarda sıklıkla sarsılmamızın getirdiği kaygı sebebiyle, gözümüz hep güçlendirilmiş yapıların bulunduğu şehir düzeni arıyor. Psikolojik olarak “Güvende” hissedebildiğiniz yerde, kaygılarınızdan arınmış bir yerleşik yaşam düzenine sahip oluyorsunuz. Bu psikolojik referanstan sonra, tüm insanlarının güvende olduğu ve huzurla yaşadığı bir hayat diliyorum. Ülke fark etmeksizin, her insanın hayatı ve güvenliği çok büyük önem arz ediyor.
Günün sonunda ekleyebileceğim bitiş şöyle şekilleniyor:
Yeni bir kültürü ve ülkeyi keşif etmenin verdiği haz pahabiçilemez. Sokaklarında gezerken asla rahatsız hissetmeyeceğiniz bir yer Batum. İnsanları sempatik ve sevecen. Aynı dili konuşmuyor olsanız bile, sizinle anlaşmanın yolunu bulacak kadar şen insanlar. Sahil/Deniz/Kum/ Eğlence dörtlemesini seviyorsanız, sizi fazlasıyla tatmin edecek bir kültürü var. Yinelemekte fayda görüyorum: Eğlence hayatına dahil olabilmek için geceyi Batum’da geçirmek gerekiyor. Gündüz de içki içebileceğiniz ve eğlenebileceğiniz farklı alanlar ve mekanlar mevcut fakat club/ pub kültürüne tanık olmak istiyorsanız, en az 1 gece konaklamanızı tavsiye ederim. Yeri gelmişken söyleyeyim, onlar Karadeniz’i, Karadeniz’de onları seviyor. İyi ki varlar, dünyaya – tıpkı diğer her ülke gibi- renk katıyorlar.
ბათუმისიყვარულით,
Sevgilerimle,