Kemal ASLAN
Günümüzde ilişkilerde yaşanan gerilimler, sorunlar, çatışmalar sıklıkla rastlanılan bir olgu. Ötekini anlamama, umursamama, değersizleştirme, farklı bakış açıları ve algılamalar, kişilik özellikleri, sığ da olsa yeni bir ilişki kurabilmenin olanaklarının artması bu konuda belirleyici öğeler olarak değerlendirilebilir.
Bu durumda arkadaşlık da dahil yakın ilişkilerde telafi etme, onarma çabalarına gerek duyulmamaktadır. “Biri gider; biri gelir” anlayışı günümüzde derin ilişkilerden kaçmanın ya da günü birlik ilişkileri savunmanın mottosu haline geldi. Çoğu bireyin hayatında bunu sağlayabilecek koşullar var. Zaten bir ilişkiden kopan birinin hemen başka biri ile bağlantı kurması, ikame arayışının önceden başladığının da bir göstergesi.
Tersi durumlar da var: Romantik arayışlarını sürdüren, kopmasına rağmen eskisinin yerini doldur(a)mayan, doldurma arayışında olmayan, yaşadığı ilişkiyi unut(a)mayanlar kadın-erkek fark etmeksizin az da olsa var. Haz toplumunun kıskacından kurtulmak isteyenler olsa da çoğunluk kısa süreli de dopamin hormonunu harekete geçirme peşinde. Serotonin uzun süreli mutluluk arayışında olan romantiklerin arayışı… Hormonlar temelinde ilişkiler değerlendirilebilir ama yazının konusu o değil.
Geçmişte yaşananları unut(a)mayanlar, aralarındaki çatışmalara, gerilimlere rağmen en azından iletişimi sürdürmek isteyenler de olabiliyor. Özellikle aynı ortamda karşılaşmak durumunda olanlar. Yüz yüze geldiklerinde sosyal nezaketi ihmal etmemeye çalışıyorlar. Sosyal nezaket kamusal alanda bireylerin birbirini görmezden gelmemeleri, var oluşlarını onaylamaları açısından önem taşıyor. Gerçi bazı dönemler bu kurallara uymayanlar olabiliyor. Gerilim ve çatışma nedeniyle selam vermeden sırtını dönüp, odasının kapısını kapatanlar, koridorda karşılaştığınızda görmezden gelenler… Görünüşte nezaket ve incelik sahibiler ama en ufak bir eleştiri yaptığınızda tavırları değişebiliyor. Böyle bir duruma iki hafta önce tanık olmuştum. Matematikçi arkadaşım bu konuda ders veren ama alanı bu olmayan birine yazdığı İngilizce soruda kullandığı kelimenin yanlış olduğunu söyleyince konuştuğu kişi hiçbir şey demeden arkasını dönüp gitti. Arkadaşım onu üç farklı yerde benim de olduğum zaman karşılaştığında selam verdiğinde hiç duymamış gibi davrandı. Bazıları eleştirileri “karizmasının çizilmesi” olarak algılamaktadır. Hâlbuki insanın uzman olmadığı bir alanda iddialı olduğunu sanması büyük bir yanılgıdır. Üstelik uzman olunan bir konuda da insan hata yapabilir. Eleştirileri dikkate almak gerekir. Ancak narsistik eğilimlerin pohpohlandığı günümüzde böyle davranışlara sıkça rastladığımdan gülüyorum artık.
Aynı ortamda bulunan insanlar zaman zaman küsebiliyor, konuşmayabiliyor. İş yerlerinde görülen bir durum bu. Ancak birlikte iş yapma, zaman zaman bir araya gelme koşullarının olması ister istemez iletişim kanallarının asgari düzeyde açık olmasını gerektiriyor. O zaman da taraflar bu koşullara uygun davranmaya çalışıyor.
Taraflar arasında geçmişe dayanan bir bağ, yakınlık, ilgi olması yani geçmişin ağırlığı iletişimin belirli düzeyde sürmesinin koşullarını yaratabiliyor. Belli rutinin paylaşılması, karşılıklı saygının olması, konular karşısında benzer yaklaşımlarda bulunulması, ortak bazı ilgi alanlarının bulunması karşılıklı konuşmanın zeminini yaratıyor.
Ancak daha sonra yaşanan sorunlarla taraflar arasında gündelik rutinin ortadan kalkması, ortak ilgi alanlarının silikleşmesi, yok olması, tarafların birbirlerine zaman ayırmaması, ilişkiyi sürdürmeyi sağlayan bağın kopması uzaklaşmaya yol açıyor. Uzaklaşma, ilişkinin sönümlenmesine, iletişimin azalmasıyla sonuçlanıyor. Bunlar birbirini etkileyen, tetikleyen süreçler.
Bu süreçler, değersizleştirme, görmezden gelme, umursamama, önemsememeyi de beraberinde getiriyor. O zaman taraflar giderek uzaklaşıyor birbirlerinden. Aralarında soğuk rüzgârlar esiyor, en ufak konular hararetli tartışmalara yol açabiliyor; bunun yarattığı sonuçlar şiddeti farklı da olsa karşılıklı yaşanıyor.
Geçmişte yaşananların etkisi mi? Yoksa tarafların “birbirlerinin değerini anlamaları mı?”, “kendi hata ve yanlışlarını karşılıklı fark etme mi?”, “yaşanan sorunlara yeni bir sorun eklememe arzusu mu?”, “iletişimi yeniden belirli bir düzeyde kurma isteği mi?” Taraflardan birinin yarattığı yeniden konuşma zemini karşılık bulabiliyor. Her insani çaba, karşısındakini dikkate alan samimi, içten davranış bir etki yaratır, bu da yeniden iletişimin başlamasına yol açar.
Her iletişim sınırlı olsa da bir ilişkiyi de kapsar. Çünkü iletişim isteklerin, beklentilerin, ihtiyaçların, arzuların dile getirilmesi için var. Yani iletişim ve ilişki iç içedir; ancak kesişim düzeyleri az ya da çok olabilir. Bunu tarafların karşılıklı koydukları ya da koymaya çalıştıkları sınırlar belirler. Böyle durumda geçmişin yükü, gölgesi ilişkinin, iletişimin üzerine büyük bir yük gibi düşer. Aralarındaki zemin kırılgan olduğundan en ufak bir olayda, durumda geçmiş hemen referans alınır. Yeni başlanılan iletişim ortamı zorlanabilir. İnsanın geçmişi sıfırlaması mümkün değildir ama geçmişte yaşananları değiştiremeyebileceğini, olanın geçmişte kaldığını kabullenmesi gerekir. Yani, geçmiş değiştirilemez; aslolan şimdi, yaşanılandır. Geçmişten karşılıklı çıkarılan derslerdir. İletişim ve ilişki süresince yaşanan sorunların benzer biçimde ortaya çıkmaması için çaba harcamak gerekir. Yoksa aynı örüntüler devam edebilir. Tarafların geçmişe sadece kendi pencerelerinden değil ötekinin de bakış açısıyla bakabilmeleri bu konuda yol gösterici olabilir. “Kim haklı?” sorusunun yanıtı yerine birlikte “niye bunlar yaşanıyor, benzer sorunlar çıkmaması için ne yapmalıyız?” üzerine düşünmeleri, çaba göstermeleri hassasiyetlerin, kırılganlıkların azaltılmasına yol açabilir. Tersi durum taraflar arasındaki zeminin kırılgan olması nedeniyle her an yeni bir gerginliğin urumun ortaya çıkmasına da yol açabilir. Bu konuda farklı kişilik özellikleri de etkili olabilmektedir. Örneğin birinin sıcakkanlı, diğerinin soğukkanlı olması durumu zaman zaman çetrefilli hale sokabilmektedir. Belli geçmişte yaşananlar nedeniyle tarafların arasında görülmeyen incecik kalmış bir bağ bulunabilir. Bu farklı düzeylerde karşılıklı bağımlılık da olabilir. Bu iletişimin, ilişkinin “ne yakın ne uzak; hem yakın hem uzak” düzeyde sürmesi niyetini içerebilir. Yani karşılıklı olarak ne yok sayma ne de var sayma haline denk gelen paradoksal bir durum yaşanabilir. Yazının başlığının birbirinin değillemesi olan ifade bu nedenle tercih edildi. Yani iletişimin, ilişkinin ne olduğunu ya da olmadığını tanımlamak için. “Hem yakın hem uzak; Ne yakın değil, ne uzak değil” ifadesi iletişimin, ilişkinin belirsiz bir yerde, konumda olması anlamına gelmektedir. “Arada derede” olarak bilinen Araf’ta kalma halidir bu. Taraflar zihniyetlerindeki konumlandırma çerçevesinde sınırlar çizmektedir. Bu sınırlar kimi zaman yakın gibi kim zaman da uzak gibi görünebilir.
Belli bir rutini, yakınlaşmayı, paylaşma kapsamayan bu durum istikrarsızlık ortamı yaratabilir, gel-gitlere yol açabilir. İletişimin sürdüğü, ilişkinin sınırlı olduğu bu süreç, taraflar açısından da yorucu olabilir. Böyle bir durumda tarafların kabullenmesi gereken aralarındaki iletişimin, ilişkinin yoğun bakımda ve kalp ritmini ölçen holter cihazına bağlı olduklarıdır. Yaşamın ritminden uzak, bu durumun sürdürülebilmesi, sürekli yoğun bakım odasında kalınması mümkün görülmemektedir. Özellikle gün içinde karşılaşmalarda asimetrik durumun olması yoğun bakım odasındaki kalp atışının ritmini değiştirebilir. O ritmin düzensiz ve makul seviyede olması istenilse de tek yanlılığın belirgin biçimde ortaya çıkması zikzaklara yol açar. Farklı iletişim kanallarında ortaya çıkan asimetrik durum bu ritmin düzensiz olmasına yol açar. Nasıl yoğun bakımdaki hasta düzensiz kalp ritminin devam etmesi sonucu hayatını kaybeder ve cihaz düz çizgiye işaret ederse ilişki de öyle bir sürece dönüşebilir. Tarafların niyetleri ne olursa olsun anlık karşılaşmalar bile asimetrik bir görünüm sergiliyorsa yani tek taraflı arama, uğrama, mesaj yazma, vb. oluyorsa bu da “ben böyleyim” gerekçesine dayandırılıyorsa; asimetrik durumun farkına varılmıyorsa, kimsenin kimseyi iletişimde, etkileşimde tutması mümkün değildir. Makulü yakalamak için bunun farkına varılmalıdır. Yoksa dar sosyal nezaket kalıplarında kalınır. Belki de olması gereken budur!
