Buse GÜLİN
Sen aynada kendini hiç gördün mü?
Benliğine dürüst olamadığın için saldırdığın benim.
Yine de mazur görüyorum öfkeni,
Yüzleşebilmen için karşındayım.
Benim rutin davranışımdır, metinlerime her zaman ufak şiirsel notlarla veya minik bir dize ile başlarım. Bu kelime oyununu, anlatmaya niyet ettiğim konunun kısa bir özetini veren bulmaca görevinde kullanıyorum. Bu hafta derinine incelemek istediğim içerik aslında hepimizin günlük hayatında çok aşina olduğu hatta düzenli muhattap olmak zorunda kalabildiği insan tipini kapsıyor.
“İnsan tipi” iddialı bir tanımlama biliyorum fakat bahsettiğim konuya dahil insan grubu, günlük hayatımızda fazlasıyla aşina olduğumuz için “tipik” ama psikolojik açıdan ise, son derece “atipiktir.”Karakter insanın kodudur. Bizi biz yapan değerlerin tamamı paket program olarak karakterin içinde gömülüdür. Bir insanı çözümleyebilmenin en dolaysız yolu karakteristik özelliklerini incelemektir. Bu analizi yaparken, deneyimlerimizi baz alırız. Deneyimlerimizi ise, gözlemlerimiz ve diyaloglarımız esnasında aldığımız geri dönüşler oluşturur. Davranış çok kırılgan bir konudur. Üzerine konuşmak veya yazmak hassasiyet, objektiflik, yeterli adalet duygusu ve derin empati gerektirir. Peki davranış olgusu kendi düzleminde bu kadar kırılgansa, nasıl bir nobranlık barındırabilir?
Burada nobranlığın kendisini ego oluşturur. Ego insanın hayatta kalabilmesi için gerekli olan temel olgulardan biridir. Doğru kullanıldığı süreceve bireyin kontrolü altında olduğu müddetce, herhangi bir hasar oluşturmaz fakat içten içe yeterli bir birey olamamanın sağladığı huzursuzlukla beslenen bir yapı olarak karşımıza çıktığında, maalesef doğru davranış biçimleri üzerinde konuşmayı bırakmak zorunda kalırız.
Ego her insanda farklı baskınlığa sahiptir. Negatif biçimlenmiş ego, insanların geçmişlerine deneyimlerine ve yetersizlik duygularının içselleştiği anıların biçimine göre farklı davranış türevleri olarak dışarıya yansır. Kibirli olmak da bir egodur, aşağılamak da, demoralize etmek de bir egodur, hep kendini parlatmaya çalışmak da. Gördüğünüz üzere aslında ego her insanda yeni baştan biçimlenir. Özneldir ve kesinlikle stabil bir ilerleme sürecine sahip değildir. Ayrıca tetikleyiciler de her zaman birbirine aykırı şekilde varlığını hissettirir. Kontrolü kabul etmeyen ego, diğerleriyle çarpışarak hayatta kalmaya çalışır. Dolayısıyla çevresiyle sürekli yarışmaya çalışan, çevresindeki insanların ilerlemesinden içten içe hoşnut olmayan, herkes üstünde baskınlığını veya üstünlüğü daima korumak isteyen bireylerin topluma sızmasına sebep olur. Bu sebeple, kontrol dışı kalmış iki ya da daha fazla ego aynı ortamda denk geldiğinde, genellikle vitesi sürekli büyüyen tartışmalara veya gerginliklere tanık oluruz. Hepsi birbirine mutlak üstünlüğünü kabul ettirmeye çalışır çünkü temel güdü, hepsinin içlerinden bir tanesini alfa olarak kabul etmesidir ama bu hiçbir zaman olmaz. Bu yüzden kontrolsüz egolar, bir sarmal biçiminde, sürekli olarak, kendi hareketlerini tekrar etmeye devam ederler. Aslında karakteristikleri içerisinde hapislerdir. Zamanla var olan çevrelerinin çoğunu da davranışlarını törpülemedikleri için kaybederler.
Kendisini özellikle ön plana çıkartmak için efor sarf eden bireylerin tutumlarını dikkatli izlemek gerekir. Temelde var olan sorunun çözümünü belki bulamazsınız fakat bir sorunun olduğunu saptamak adına sağlıklı ilk adım bu olacaktır. Bu gerçekliği fark edebilmek, doğru iletişimi kurabilmek adına çok değerlidir. Karşınızdaki insanın olumsuz tonda sergilediği davranışın kişisel olarak sizinle değil, aslında kendisiyle var olan kavgasıyla alakalı olduğunu netleştirmek büyük ferahlık sağlar. Kendi kavgasından zaferle ayrılamayan her bireyin egosu tiz çığlıklar atar. Bu çığlıkları şahsi algılamayın ve polemiğe girmeyin. Kendisini yenemeyen herkesin öfkesi dışarıya dönük olur. Gülümseyin ve gününüzü yaşamaya devam edin.
Yazılması kolay, uygulaması zor biliyorum. Bir çok insan bu konuda fazlasıyla limitleri zorlayabiliyor. Çıtanız delinse dahi, tepki vermekten kaçının. Unutmayın! Problem siz değilsiniz, problem bu tarz bireylerin kafalarının içerisinde yürüyor. Ayak seslerini ise, siz duyuyorsunuz. Böyle insanları sessizce saptayın ve yolunuza kibar bir gülümseme takınarak devam edin.
Ben böyle durumlarda, süreci tepetaklak etmeyi tercih ederim. Zeminin ayağının altından düzenli kaydığına emin olduğum bir insan gördüğümde, ufak jestler yapmayı seçiyorum. Narinlik, içinde kayboldukları pasif-agresif duygu trafiğini bir süre dondurabiliyor. Size ne kadar kaba yaklaşsalar da, bir kahve uzatmak, motive edici bir söz söylemek ( genelde ben “seni anlıyorum” demeyi tercih ederim), sırtlarını sıvazlamak veya yan yana yürümek bile tavırlarını iyileştirmek adına bir farkındalık kazanmalarına sebep olabiliyor çünkü hasarlı egolar birbirleri ile çarpışır, doğru yönetilenler ise, belirli bir seviyeye kadar rehberlik ederler. Güzel bir deyim olarak kendisini toplumda var etmiş “Taş atana, gül atmak” nasihatı gösterilmesi gereken tavrı şiirsel tonda özetliyor. Böyle zamanlarda farkına varıyorum. Dünya gerçekten de anlayış ve iyilikle dönüyor.
Bu metinin özeti aslında çevresine anlamsızca kötü davranan insanların neden bu davranış kalıplarına sahip olduklarını anlamak üzerineydi. Günlük hayatımız içerisinde, aslında bizimle hiç alakası olmayan durumların bir parçası gibi hissederek, aslında yine bizimle hiç alakası olmayan duygu durumlarını sırtlanabiliyoruz. Karşımızdaki bireyi açık bir fikir ile analiz etmek, üstümüzdeki bireysel yükü temizleyecektir. Kimin- nasıl davrandığının anahtarı, özne olarak her zaman “biz” değiliz. Bu tarz durumlarla karşılaştığımızda, olayı kişiselleştirmek yerine, nötr bir davranış ile göğüsleyip, süreci akışına bırakmalıyız. Bu 2 taraf içinde çok iyileştirici olacaktır.
Hayatı nasıl görmek istersek, tam olarak öyle deneyimleriz. Aslında sorunların sorun olmasını sağlayan bizleriz. Her sorunu, sorun olmaktan uzak bir noktada konumlandırır ve kişiselleştirmeden, nazik bir çabayla kendimizden ayrıştırırsak, uygarca iletişim kurabilen gruplar haline geliriz ve bu kolektif olan hırçınlığımızı ve kamusal alanlarda epey yüksek seviyelere ulaşmış agresiflik problemimizi çözer. Aslında tam olarak algılamayı seçtiğimiz kadarız. İnsanları anlamayı ve onlara hoş görü göstermeyi seçmek, davranış problemlerini iyileştirme amacına hizmet edecek bir motivasyon haline gelebilir. Söz uçar, aksiyon belleklerde kayıtlı kalır.
Daha iyi bir sosyal toplum ortamı inşa etmek mümkün. Düşüncelerimiz davranışlarımızı, davranışlarımız ise sokakları değiştirir. Ülkenin tüm sokaklarını olumlu şekilde değiştirebildiğimiz bir geleceğe.
Sevgilerle…