Onlar sevgiyi de bilirler, terk edilmenin hüznünü de…

Engin Başcı-gazetesanal.com

Onu ilk gördüğümde anlamıştım…

Terk edilmişti…

Bakışlarındaki ürkeklik ve hüzün bu terk edilmişliğin ifadesiydi…

Barınak sorumlusu veterinerden hikâyesini öğrendim…  

Bir aile, ilkokula yeni başlayan çocuklarına karne hediyesi olarak onu bir pet shop’tan satın almış… Yaz tatili boyunca birlikte olmuşlar, okullar açılınca bakamayacaklarını anlamışlar… Çok sevmelerine rağmen barınağa bırakmışlar… Günlerce ağlamış… İşte tam da o günlerde, yani terk edilmişliğin travmasını en yoğun hissettiği  dönemde gördüm Tipsi’yi… Gözleri hâlâ gözlerimdedir…

Bu sadece Tipsi’nin hikâyesi değil… Onun gibi satın alınmış ya da sahiplenilmiş, sonra sokaklara terk edilmiş çok sayıda evcil hayvan var…

Şanslı olanlar sahiplendirilerek yeni bir yuvaya kavuşuyor, sokaklara bırakılanlar ise kaderleriyle baş başa kalıyor.

O yüzden bir hayvanı sahiplenirken bir kere değil, bin kere düşünmek gerekir…  Çünkü onlar hiç büyümeyen çocuk gibiler… Sevmeyi de sevilmeyi de en az bizler kadar biliyorlar… Terk edilmenin acısını da yine en az bizler kadar yaşıyorlar…

Fındık’ın hikâyesi

Yıllar önce haberini yapmıştım…

Silivri’nin Çayırdere köyünde bir köpek vardı. Adı; Fındık’tı… Küçücük bir şeydi… Köydeki yazlıkçıların bulunduğu bölgede yaşıyordu…  Çevredeki evlerin verdiği yiyeceklerle besleniyordu… Yiyecek sıkıntısı yoktu… Ancak bir gün, çevredeki bahçelerden birinin kümesindeki tavuklar boğazlanarak telef olmuş… Sonraki bir gün, aynı olay bir başka kümeste yaşanmış… Suç, Fındık’ın üzerine atılmış… Tavuklarını kaybedenlerin öfkesi şiddetlenince Fındık’ı çok seven ve onunla ilgilenen bir bölge sakini onu Çerkezköy’deki barınağa götürüp bırakmış…

Fındık sevildiği yeri ve sahibi gibi gördüğü kişiyi unutmamış… Barınaktan kaçıp tekrar Çayırdere’ye gelmiş…  Ama tavuklarını kaybedenlerin öfkesi dinmediği için bu kez aynı kişi Fındık’ı Çorlu’ya götürmüş… Yine bir barınağa bırakmış… Fındık’ın Çorlu’ya götürüldüğü gün bir başka evin bahçedeki tavuklar boğazlanmış… Çevredeki  evlerin sahipleri anlamışlar ki suç Fındık’ta değil… Kümeslerine dadanan bir başka hayvan… Üzülmüşler…  Üzüntüleri bir hafta sonra sevince dönüşmüş… Çünkü Fındık, Çorlu’dan da kaçıp Çayırdere’ye, sevgiyle tanıştığı yere dönmüş…

Anıtlaşan sevgi

İstanbul Aydın Üniversitesi’nin kampüsünde bir köpek vardı… Adı, Rocky… Belki de, İstanbul’da yaşarken heykeli dikilen tek köpek odur… Kampüs inşaatının sürdüğü günlerde gelmiş şantiyeye… Orayı evi kabul etmiş… İnşaat bitmiş, üniversite açılmış… Ama Rocky, oradan ayrılmamış… Kampüsü evi gibi görmüş… Her sabah üniversite personelini ve öğrencileri kapıda karşılamış…Zamanla herkesin sevgisini kazanmış… Aileden biri gibi olmuş… Bu sevgi o kadar büyümüş ki, üniversite yönetimi onun heykelini yaptırıp kampüse dikmiş…

Rocky, 15-16 yıl kampüste yaşamış…İyice yaşlanmış… Hastalandığında ise üniversitedekiler çocuk gibi titremişler üzerine… İlaçlarını vermişler, tedavisini yaptırmışlar… Elleriyle beslemişler… Ama vade gelmiş bir kere… Rocky ölmüş… Onu Tekirdağ’daki özel bir hayvan mezarlığına gömmüşler… Rock’nin heykeliyse kampüsün ortasında bir sevgi abidesi gibi hâlâ duruyor…

İnsanlar yaşadıkça ve bizler hayvan dostlarımızla hayatı paylaştıkça bu hikâyeler bitmez… Kimi Röcky’nin öyküsünde olduğu gibi sevgisiyle anıtlaşır, kimi ise terk edilmişliğin travmasıyla hayata tutunmaya çalışır…