Bir eski zaman çamaşırhanesi… Engin Başcı yazdı.

HABERİ BURDAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ…

Engin Başcı / gazetesanal.com

Kim bilir ne hikâyeler anlatıldı içinde, ne anılar paylaşıldı, ne dedikodular yapıldı. Şimdilerde sessiz. Duvarlarında terk edilmenin hüznü var. Gökçeada’daki Dereköy’ün çamaşırhanesi artık ıssız mekânlardan biri… Bu çamaşırhane teknolojinin darbesinden önce, hayatın sillesini yedi. Önce insanlar gitti, sonra zamanın içinde süzülen bir yaşantı bitti…


Kaderine terk edilen köy
Şehirleri şehir yapan içindeki hayattır. Bu hayatın içinde de karşılıklı bir etkileşim vardır. İnsan, mekân ve zamanın ördüğü bir süreçtir bu. İnsan şehre dokunur, şehir de insanlara. Şehirlerin ruhu denilen şey tam da budur. Yaşanır, yaşandıkça zenginleşir. Ve bir zaman gelir; siyasal kararların, toplumsal olayların oluşturduğu bir büyük sarmal, o şehri de içine alır. Sihir bozulur. Şehre hayat veren ruh hastalanır. Artık, ayrılık zamanıdır. İnsanlar gider, hayat ıssızlaşır. Geriye terk edilmiş şehirler kalır. Tıpkı, Gökçeada’daki Dereköy gibi…


Dereköy, Gökçeada’daki Rum köylerinden biri. Yıkılmaya yüz tutmuş evleriyle terk edilmiş bir şehir görüntüsünde. Bir zamanlar 2 bine yakın hanenin bulunduğu köyde, şimdilerde yaklaşık 150 hanede hayat sürüyor. Ortalama bir köy için bu sayı iyi olsa da, Dereköy için aynı şeyi söylemek zor. Çünkü Dereköy 1950’lerlerde sadece Gökçeada’nın değil, Türkiye’nin de en büyük ve kalabalık köylerinden biriymiş. O yıllarda 2 sineması, 22 kahvehanesi, 3 zeytinyağı imalathanesi, çok sayıdaki berber, bakkal ve terzi dükkânlarıyla adeta küçük bir şehir görüntüsündeymiş. Sonra her şey değişmiş. 1960’larda Rum okullarının kapatılması, köyün yakınında bulunan yarı açık cezaevindeki mahkumlarla yaşanan sorunlar, köy halkının geçim kaynağı olan zeytinliklerin kamulaştırılması gibi nedenler Rumların köyden ayrılmasına yol açmış.

1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında yaşanan ikinci bir göç dalgasıyla da köyün neredeyse tamamı boşalmış. Dereköy terk edilmiş ve harabeye dönüşmüş evleriyle bugünkü görüntüsünü almış. Köyde şimdilerde birkaç konaklama yeri, bir kır lokantası ve bir kafe bulunuyor. Çamaşırhane ise sessiz.

Artık işlevsiz…
Dereköy’ün en büyük çamaşırhanesi hâlâ ayakta. Yan yana sıralanmış su kaynatma ocakları ve hemen önlerinde yer alan çamaşır yıkama taşlarının oluşturduğu görüntüsüyle, şimdilerdeki modern çamaşırhanelerin düzenine benzediği söylenebilir. Tek fark ocakların ve taşların yerini otomatik çamaşır makinelerinin almış olması. Sadece göç değil, teknoloji de köyün bu en büyük çamaşırhanesini işlevsizleştirmiş. Hayatın devam ettiği evlerde artık çamaşır makineleri var. Şimdilerde bu özellikli mekan, sadece köyü ziyarete gelenlerin uğrak alanı.


Çamaşırhanenin suyu hâlâ akıyor. Bu durum köyde yaşayanların su kesintisi olduğu günlerde çamaşırhaneyi hatırlamalarına da neden oluyor. Oysa bu boş ve ıssız mekan, köydeki pek çok terk edilmiş yapı gibi nice yaşantıya sahne olmuş. İçinde geçmişin insanları ve anılar var. Hayat işte… Zaman, kimi yaşantıları geleceğe taşıyor, kimini de fotoğraf albümlerinin sararmış sayfalarına bırakıyor. O yaşantıların mekanlarından bazıları Dereköy çamaşırhanesi gibi işlevsiz de olsa zamana direniyor. Bazıları da terk edildiği kaderiyle başbaşa kalıyor; ilgisizlik ve bakımsızlık yüzünden yıkılıp, yok oluyor…