AYM’nin iptal kararı sistemin işleyişine bir uyarı mı?

Engin BAŞCI

Bazı olaylar vardır ki bizleri geçmişe götürür ve o dönemin analizini zorunlu hale getirir.

Anayasa Mahkemesi’nin 2017’de yapılan Anayasa değişikliğine uyum sağlamak amacıyla çıkarılan 233 maddelik 703 no’lu kanun hükmünde kararnamedeki 228 farklı düzenlemenin iptaline ilişkine kararı tam da böyle bir olay.

Hem de geleceğe dönük sonuçlar yaratabilecek bir karar.

Hatırlayalım; 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu rejimin ve devletin yapısına ilişkin temel bir soruyu halkın oyuna sundu:

Türkiye parlamenter sistemi kaldırıp “başkanlık” sistemini benimseyerek partili cumhurbaşkanına yürütme yetkisi vermeli mi? Başbakanlığa son vererek cumhurbaşkanı ile onun atayacağı cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlardan oluşan bir hükûmet sistemi benimsemeli mi?

Halk oyuna sunulan paket bu temel soru çerçevesinde Anayasanın 18 maddesinde değişiklik içeriyordu.

Anayasa değişiklik paketi halkın yüzde 51,41 oy oranı ile kabul edildi.

Yine hatırlayalım; bu referandum 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin hemen sonrasında Olağanüstü Hal koşullarında yapıldı.

O günden bugüne akıllarda kalan bir başka ve kritik soru şu:

15 Temmuz darbe girişimi olmasaydı, o zamana değin başkanlık sistemine ve AKP politikalarına karşı olan MHP, referandumda “evet” cephesinde yer alır mıydı? O zamana kadar ki AKP karşıtı politikalarını terk edip Cumhur İttifakı’nın ortağı olur muydu?

Öyle ya da böyle Türkiye AKP-MHP ortaklığı içinde rejim ve devlet yapısında tarihsel sonuç doğuracak bir değişime gitti. Bu aslında Cumhuriyet ile kurulan devlet düzeninden (rejimden) bir kopuş ya da sapma niteliği taşıyordu.

Böylece tek bir kişinin kararlarının devletin işleyişini büyük ölçüde belirlediği yeni yönetim modeli oluştu.

Anayasa değişikliğine göre uyum yasalarının 6 ay içinde çıkarılması ve bunun kanunla yapılması gerekiyordu. Ancak kanunla yapılması gereken düzenlemeler Kanun Hükmünde Kararname ile yapıldı. Bu düzenlemelerin bir kısmı (rektörlerin atanması gibi) uyum yasası kapsamında da değildi.

703 no’lu KHK ve 1 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi böyle bir süreçte hazırlandı ve devlet buna göre yapılandırıldı. CHP her ikisi için de Anayasa Mahkemesi’ne 6 yıl önce yürürlüğün durdurulması ve iptal davası açtı. Yürürlüğün durdurulması talebini uygun görmeyen Anayasa Mahkemesi iptal davalarını gündemine aldı.

Karar 6 yıl sonra çıktı. Bu 6 yılda devlet  kararnamelere göre yapılandırıldı ve yönetildi.

Anayasa Mahkemesi önce Şubat ayında 1 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 37 düzenlemesini iptal etti. Şimdi de 703 no’lu KHK’nin 228 düzenlemesi için iptal kararı çıktı.

703 nolu KHK’nın iptal kararı temelde iki gerekçeye dayandırıldı. Bazı değişiklikler, Anayasa’ya Uyum ve Yetki Kanunu kapsamında olmadığı gerekçesiyle iptal edildi. Diğer maddelerde ise Anayasa’da yer alan temel hak ve hürriyetlere ilişkin kararname çıkarılamayacağı, bunların ancak yasayla düzenlenebileceği gerekçesine dayanıldı.

İptal kararları bir yıl sonra yürürlüğe girecek. Bu süre içerisinde iptal edilen düzenlemelerin kanunla yeniden yapılması gerekiyor.

Bu da gösteriyor ki adına Başkanlık sistemi de denilse, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi de denilse devletin alelacele bir gecede çıkarılan kararnamelerle değil, Anayasanın belirlediği esas ve usullerle yönetilmesi gerekir.

Anayasa Mahkemesi’nin bu son iptal kararları bunun en somut göstergesi.

Şimdi devletin yapılanmasını da ilgilendiren pek çok düzenleme yeniden yapılacak. Cumhurbaşkanının bazı yetkileri de yeniden gözden geçirilecek. Rektör ve Merkez Bankası Başkanı gibi atamalar KHK ile yapılamayacak.

Bu kararlar üzerine herkesin düşünmesi gerekiyor.

Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişin üzerinden 6 yıl geçti. Referandum propagandasında çizilen olumlu tablonun ve vaad edilen pek çok şeyin gerçekleşmediği görüldü.

Zaten yüzde 51 ile kabul edilen sisteme eleştiriler uygulamadaki sıkıntıların görülmesiyle daha da arttı. Tek adam rejimi görüntüsü güçlendi.

Özerk olması gereken kurumların bu niteliğinden uzaklaştığı, iktidarın baskısını daha çok hissettiği bir görüntü ortaya çıktı.

TBMM’in etkinliğinin artmadığı aksine azaldığı bir devlet görüntüsüyle karşı karşıya kalındı.

Anayasa Mahkemesi’nin bu son iptal kararları bu açıdan da bir uyarı niteliğinde.

Şimdilerde bir yeni Anayasa tartışması da var.

Ama son gelişmeler gösteriyor ki, sorun Anayasa’dan çok, Anayasa uygun davranılıp davranılmamasında…

Bu noktada en büyük sorumluluk da iktidara düşüyor.