Kemal ASLAN
Gece geç yatsak da sabah Engin ile ben erken kalkıp hemen denize giriyoruz. Su ılık, Karadeniz hırçınlığını dalgalarıyla gösterecek orada. Bir saat kadar kalıyoruz Engin ile denizde. Sonra marketten sabah kahvaltısı için eksikliklerimizi alıyoruz. Kahvaltıları hazırlamak benim işim. Evde de sabah kahvaltısı hazırladığımdan belirli bir pratiğim var. Saat 10.00’a geliyor. Kahvaltı sonrası eşyalarımızı hızlıca topluyoruz. 11.00’e kadar kaldığımız yeri terk etmemiz gerekiyor.
Burada önce South Beach’e gidiyoruz. Güzel bir bar var. Ama biz biralarımızı yanımızda götürüyoruz. Uzun bir sahil var. Burada iki şezlong ve bir şemsiye alıyoruz 24 Leva (480 lira) veriyoruz. South Beach’in yaklaşık 700 metre ilerisinde Çıplaklar Kampı var. Kimse “başkası ne der” diye düşünmeden, dikkate almadan, umursamadan doğal haliyle burada. Maskelerden arınmışlık hali. Kendi bedeniyle barışık olma. Utanma duygusundan uzak var olma hali. Gündelik yaşamın baskısından kurtulma. Kimse kimseye bakmıyor, kimse kimse ile ilgili değil.
Burada hasırdan loca gibi yapılmış, iki kişilik önü açık odacıklar var. Çoğunluk şezlongları tercih ediyor. Boş bir şezlonga uzandığınızda plaj görevlileri hemen ücreti tahsil etmek için geliyor.
Birkaç özçekim yapıyorum güne ait izler kalsın diye. Burası dalgalı. Dalga seslerini seviyorum. Çünkü insanın ruhunu dinlendiriyor. “Dalgalar gibi sürüklüyor hayat” diye geçiyor içimden.
Öğleye yaklaşıyor vakit. Yemeğimizi buradaki restoranda yemeyi planlıyoruz. Denize nazır manzarası var. 150-200 kişilik. Ancak kabalık yok pek. Birkaç masa dolu. Biz iki çıtır hamsi, iki patates yedik 5 de bira içtik. Toplam 75 leva (bin 500 lira) verdik. Böyle bir yer için uygun. Saat 15.00’e doğru yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki Varna’ya hareket ediyoruz. İyi ki otomobillerde klima var. Yoksa dışarıda sıcaklık 41 derece çekilir gibi değil. Nessebar çıkışına doğru yoğun trafik var. Nedeni bizdeki gibi gündüz saatlerinde asfaltlama çalışmasının yapılması. Bu nedenle 5 dakikalık yolu ancak yarım saatte geçebiliyoruz.
İki saatte Varna’ya ulaşıyoruz. Yol boyunca hız sınırı var. Duruma göre 30,40 ya da 60 kilometre hızla gidiyoruz. Bulgar plakalı araçların bu hız sınırına pek uymadıklarına şahit oluyoruz. Bir ilden bir ile geçerken polis kontrol noktaları var. 1990’lı yıllarda Azerbaycan’da da böyle bir durum vardı.
Varna’nın nüfusu 462 bin civarında ama yaz aylarında turistlerin ilgisin çektiğinden bu sayı 4-5 kat artıyor. Şehir merkezine girmeden önce Tuna nehri üzerindeki büyük bir köprüden geçiyoruz. Alt tarafta liman var. Varna Bulgaristan’ın en büyük liman şehri. Varna’da metro ve hızlı tramvay yok. Ama 1960’ların ortasında İstanbul’da da olan ancak elektrik kesintileri nedeniyle sık sık yolda kalan, arızalanan troleybüs burada oldukça yaygın.
Kaldığımız yer şehrin merkezinden uzak. Yeni yapılmış bir on katlı 40 metre genişliğinde büyük bir bina. Kalacağımız daireye girmek için dairenin girişinde sol tarafta küçük bir kasa var. İnsanla temas etmeden anahtarı bize daha önce yollanan şifreyi kullanarak kasadan alıyoruz. Gülme tutuyor birden beni. Define adasındayız gibi geliyor. Ama her şey planlı. Nereye park edeceğimiz bile önceden yazışmayla bildiriliyor. İki tuvalet ve iki banyosu var. Çamaşır makinesini kullanıyoruz. Hava oldukça sıcak. Kısa sürede kurur zaten. Bugün denize girme kontenjanını Nessebar’da doldurduğumuzdan şehri biraz tanımak ve akşam yemeğini için kaldığımız yerden ayrılıyoruz. İlk iş marketin nerede olduğunu belirlemek. Yarın sabah kahvaltısı için önemli. Burgas’da park nedeniyle yaşadığımız olayda ders aldığımızdan otomobili oto parka bırakıyoruz. Engin titiz. Park etmek için en az on dakika uğraşıyor. İnip sağına soluna bakıyor. Beğenmediyse yeniden yeniden uğraşıyor. Biz onun bu durumunu bildiğimizden yavaş yavaş yürüyoruz. O da bize hemen yetişiyor. Nerede yemek yiyeceğimize karar vermek için restoranlara bakıyoruz. Pek yer bulamıyoruz. Üstelik güne erken başladığımızdan yorgunuz.
Barların ve restoranların olduğu caddeden geçiyoruz. Bir otelin önünde açık alana masalar kurulmuş. Orta yaşın üzerindeki adam saksafon çalıyor, kadın da söylüyor. Slow dans edilecek zaman. Kimse dansa kalkmıyor. İnsanın içinden dans edesi geliyor. Hayali bir durum canlanıyor zihnimde mekân, zaman değişse ne olurdu?
Liman tarafına gitmek de içimizden gelmiyor. Önünden en az iki kere geçtiğimiz Orient Turkish Restaurant’ı tercih ediyoruz. Dışarıda yer bulamıyoruz. Vantilatörler çalışsa da içerisi hamam gibi. Yapacak bir şey yok. Bu sefer bildiğimiz damak zevkini tercih ediyoruz.
Geceyi mastika ile tamamlamak istiyoruz. İki mastika ancak kesiyor bizi. Ortaya karışık kebap söylüyoruz. Patlıcanlı börek, salata, peynir geliyor masaya. Müşteri yoğunluğu olduğundan 20 dakikada istediklerimiz geliyor masaya. Ama buz eksik oluyor. Söyleyince hemen getiriyorlar. Ayrıca ekmek yok onu da söylememiz gerekiyor. Yanda yaşlıca karı-koca var. Bizim yemeğimiz geliyor. Onlar o sırada kitap okuyor. Ne güzel diyorum karı-koca farklı kitaplar okuyarak bir zamanı paylaşıyor. Aralarında pek sohbet yok. İlişkilerde yılların yorgunluğu mu var? Söylenecek sözleri azaldı mı? Yoksa o kadar iyi tanıyorlar ki birbirlerini konuşmadan da anlaşıyorlar artık. Hangisi bu durumu karşılıyor. Onlarla birlikte olmadan bu sorunun yanıtını vermek zor. Yemeğimizi bitirmeye yakın Özlem onların masaya bir şey gelmediğini fark ediyor. Hayatın her alanında hak temelli bir aktivist. Hemen garsonlara onların ısmarladıkları şeylerin niye gelmediğini soruyor. 5 dakika içinde yemekleri geliyor. Polonya’dan gelmişler buraya. Yaşlarından mı yaşadıklarından mı oldukça sakinler. Özlem’in sorunlarını çözdüğünün farkındalar. Gülümsemeyle teşekkür ediyorlar. Bazen bir gülümseyiş her şeye yetiyor. Yemeğin getirdiği rehavetle yorgunluk iyice çöküyor üzerimize. Oto parktan otomobile binip kaldığımız yere geliyoruz 20 dakikada. Sonra herkes kendi gecesini yaşamak için odalara çekiliyor. Sabaha daha var. Hemen uykum gelmiyor. Memleketi ve memlekette bıraktıklarımı düşünüyorum. Son kitabım “Geceye Şiirler”e birkaç dize daha ekliyorum. Sonra güne dinç kalkmak için uyuyorum. Yarın Varna’da uzun bir gün yaşayacağız.
(Devamı Var)
.